1 Mayıs 2024 Çarşamba

İÇ, DIŞ TEHDİTLER ve ERKEN SEÇİM BASKISI: Abdullah Çağrı ELGÜN

İÇ, DIŞ TEHDİTLER ve ERKEN SEÇİM BASKISI:

Abdullah Çağrı ELGÜN

“Biri ecdadıma saldırdı mı hatta boğarım,

Boğamazsam da hiç olmazsa yanımdan kovarım. M.Âkif”

Ülkemiz korkunç şekilde tehdit altındadır!.. Bu tehlike, AKP Yönetiminin iktidara taşınmasında, ABD ile yaptığı anlaşmadır. Tehlike AKP’nin anlaşmaya sadık kalarak, BOP’un görevlerini, harfiyen uygulanıyor oluşudur.

Bizi bu kötü günlere Erdoğan Hükümeti getirmiştir. Erdoğan’ı iktidara getiren Millet götürecek olan da Millettir. Millet 31 Mart Seçimleriyle tehlikeyi sezmiştir. “Erken Bir Seçim”, olası felaketleri önleyebilir.

AKP Hükümetinin ABD’lerine verdiği sözlerin başında: Türkiye, “İkinci Osmanlı” safsatasıyla Halifeliğin getirilmesi, BOP Projesinin hızlı bir şekilde işletilmesi. Büyük Kürdistan’ın Kurulması ve Büyük İsrail Devletinin kuruluşudur.

Suriye, Türkiye ve Irak ve İran’dan koparılacak bir kısım toprakların birleşiminde Büyük Kürdistan, Büyük İsrail Projesi ve Fırat ve Dijle Nehirlerinin Suladığı alanlar, Sion Dağı, Ararat (Ağrı Dağı) ile Kenan Diyarına serbestiyet verilmesidir… Sonrasında kurulan bu kıytırık Kürdistan’ın, Büyük İsrail’e katılması projesinin hayata geçirilmesi ile sonlanacak, Büyük Yahudi İmparatorluğudur!.. AKP bu baskıdan kurtulamamaktadır.

AKP’nin, başımıza sardığı bu belayı def etmesi, ekonomiyi düzlüğe çıkarması insanlarımızı refaha ve zenginliğe ulaştırması asla mümkün değildir! Bu sebeple derhal “AKP Hükümeti” istifa etmeli! Devletin selameti, ülkenin ve milletin huzuru için yerine geçici bir hükümet kurularak, “Erken Seçime” gidilmelidir!..

Türkiye’nin tutarsız dış politikaları sebebiyle Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya ile ilişkileri artıran ABD ve NATO, etrafımızı bir çember gibi kuşatmış durumdadır… Dış Politikada izlenen zikzaklı yanlış gidişat ve seksen (80) yıla yaklaşan NATO’da birlikte olduğumuz üyelerimizi de endişelendirmiştir. Menderes Hükümetinin 1952’deki iktidarı ile getirilen ABD Üstleri de bir o kadar yıldır ülkemizde bulunuyor… Bu üstlerin sayıları ise her geçen gün artıyor; fakat geçen Kasım ayında, Deniz Kuvvetleri Komutanı:

“Karadeniz’de NATO’yu istemiyoruz!..” dedi. Yani aslında dolaylı olarak:

“ABD’nin Savaş gemilerini Karadeniz’de görmek istemiyoruz!.. Dedi. Bu sebeple NATO, ABD; Türkiye dışında konuşlanacak alternatif arayışlara yönelerek Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya’da yeni üstlerini kurmasına sebebiyet vererek, etrafımız çepe çevre sardırılmıştır!.. Halbuki iyi bir dış siyasette NATO, zaten biz demekti. Seksen yıla yakın NATO’da varız ve biz NATO’yuz…

İkinci Tehdit Cemaat ve Tarikatlar:

Daha “Ana Okullar”ndan başlayarak çocuklarımızı Tarikat ve Cemaatlerin Yurt ve Evlerinde “İnanç, İman” algısı ile zehirlenerek: Afyon, eroin, bonzai gibi gerçek ve büyük tehlikeden, daha büyük tehlike ile karşı karşıya bırakıyor!.. Cemaat ve Tarikat Yurtları ve Evlerinde yetişen çocuklarımızın çoğunun, geleceği karartılıyor. Şizofren, içe kapanık, sosyalleşmeden uzak, hasta ruhlu olarak yetişiyor. Hatta bazıları, kız erkek demeden, cinsel tacize, tecavüze uğruyorlar… Kız çocuklarımız ise erken yaşta evliliğe zorlanarak Cemaat ve Tarikatların kurbanı oluyorlar…

Üçüncü Tehdit Gençlerimizi Zehirleyen Uyuşturuculardır:

Ülkemizde yaygınlaşan ve sınır güvenliği ortadan kalkan Türkiye’ye her yerden uyuşturucu girmektedir… Afyon, eroin, bonzai, tiner…vb. çocuklarımızı okul önlerine kadar gelerek, bunlara alıştırabilmektedirler. Her geçen gün, daha da artarak ilerleyen bu durum, geleceğimizi büyük bir tehdit altına almış durumdadır. Bunu uyuşturucu trafiğini önleyemezsek, Türkiye’nin geleceği tehlike altındadır.

31 Mart Seçimleriyle ekonominin % 80 eline geçiren CHP Belediyeleri, bugüne kadar mevcut borçları ve yapılan israfları açıklamakla yetinmiştir. İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İMAMOĞLU’nun açıklamalarına göre: AKP’nin bol keseden dağıttığı paralar: TÜRGEV, Aziz Mahmud Hüdayî Vakfı, TÜGVA, Daru’l Fünûn İlâhiyat Vakflarına 357 milyon Türk Lirasının ve Hoca Ahmet Yesevî Vakfı, Ensar Vakfı,daha önceden de Erenköy Vakfı ve 15 Temmuz öncesi de FETO ve Kuruluşlarına akıtılan paraların, milyarı bulduğu tahmin ediliyor.

 AKP’nin bilhassa İstanbul’u almak için Devletin bütün imkânlarını Bürokrat, Bakan, Bakan Yardımcıları, Millet Vekillerini İstanbul’a yığarak kaybetmesi tam bir bir hezimettir! Hem Siyasîleri hem de Devletin Bürokratlarını kendî kazanımları için siyasete alet etmiştir. İstanbul’u Ekrem İmamolu’ndan bu şekilde alamaz ise yarın başka bir şekilde paranın kaynağı ele geçirmek için başka tezgâhlar ve daha sinsi ve dişe değer planları işleteceğinden emin olabilirsiniz!.. 

İstanbul’u ne yapıp yapıp ele geçirmek istemesinin gerçek sebebi rant ve paradır! İyi Yönetim değildir!  İstanbul “Kanal İstanbul Projesi” ile “Katar” ve diğer ülkelere satılmış yerlerin getirisi de büyük bir hüsranla bitmiştir. İktidar bundan vaz geçer mi?..

Elbette, Hayır!..

İstanbul’a, Diyarbakır ve benzeri illere de “hukuk dışı” çeşitli bahanelerle kayyum atayabilir…Tabi ülkeyi bekleyen ve burada bahsedilen gerçekten tehlikeler varsa, zaten bu tehlikeleri ülkenin başına yirmi iki (22) yıldır saran da “Erdoğan ve Ekibi olduğuna göre, bu iktidarın bu tehlikeyi savuşturma imkânı asla yoktur.!.. Bunu yirmi iki (22) yıllık istikrarsız günübirlik değişen yöntem ve politikalarla, yeteneksiz bürokrat, liyakatsiz bakan ve ekonomistlerle idare ederseniz, olacağı budur!..

Bu iktidar, ekonomiyi düzlüğe çıkarabilme, halkını, huzur ve refaha erdirebilme becerisinden yoksundur; çünkü memleketi içinden çıkılmaz hale getirin bu bürokratlar bu vekiller bu bakanlar ve bu Cumhurbaşkanı’nın ta kendisi ve tek adam yönetimidir… 

Eğitim Sistemimize Önerilen (Yüz Yılın Müfredat Sistemi):

Geçmişten bu yana Siyasî Ümmetçilerin hasretle beklediği ağızlarını sulandıran, başlarını döndüren (Tevhid) eğitimi ve öğretim sistemidir. Bu Açıkça söylemeseler de ben söyleyeyim: İnanca bağlı eğitim ve öğretimdir!... Yani Allah’ın varlığına, bir ve tekliğine bütün yetkin niteliklerin kendisinde toplandığına, eşi ve benzeri olmadığına inandıracak ve bütün ders ve sistemler bunu dayandırılacak yapılacak eğitim ve öğretimdir!.. Siyâsi Ümmetçilerce: Zındık, hatta Kafir olarak görülen bir konudur. Bu “Tevhid” Millî kimliğin, dinî format içinde işlenmesi modelidir ki Atatürk İlke ve İnkılâplarına tamamen terstir.

Eğitim Sistemimize, şirin bir şekilde sunulan bu yeni öneriler, hayalimizi alt üst etmiş aklı başında Türk Halkını hüsrana uğratmıştır. Afganistan, Pakistan, İran gibi olmamızı, bu ucube, (Yüz Yılın Müfredat Sistemi) olarak sunulan eğitim modeliyle Şeyhler, Dervişler, Şıhlar ve Mezcuplar ülkesi olmamız istenmektedir. Bu sistem tamamen çağ dışıdır…

Eğitim Sistemimiz: “Millî Eğitim” dir. Adına dahi en eski terimle (Maarif Sistemi) denilen bu çağdaki bu tutarsızlık, mevcut iktidarın, eğitimde iflasıdır. Bu akıl ve mantıkla Çağdaş Medeniyet Ufkundan bir güneş gibi doğmak isteyen Türk Milleti için kara bir leke, çağ dışı ve (Yüz Yılın Müfredat Sistemi) olarak sunulan programla Modern çağı yakalamak şöyle dursun, yanından ve yakınından geçmek mümkün değildir!..   

Avrupa tarzı çağdaş, modern, ilim ve fenne dayalı, siber güvenlik teknolojileri, çağdaş eğitim teknoloji ve uygulamalara kapalı, “Din eksenli, Ümmet eksenli”, orta çağın karanlık zihniyetini çağrıştıran, akıl fukaralığı ile çocuklarımızı köleleştirmek isteyen: Akla, mantığa, ilme, gelişme, çağa ve vicdana aykırı; aydınlanma hesap verme ve hesap sorma, sorgulama; okumaya, felsefeye, düşünmeye, yorumlamaya, aydınlanma ve ilerlemeye dair bir şey bulmak mümkün gözükmüyor.

Kendi çocuklarını: İngiltere Amerika Kanada ve Avrupa’nın en gözde okullarına gönderen yöneticilerimiz, bizim çocuklarımızı itaate, açlık ve fakirlikle terbiyeye, sabretmeye, kanaat etmeye, bulduğu ile yetinme, şükür ile terbiye etmeye, biat etmeğe; itaat etmeğe, emir almaya alıştırırken; kendi çocuklarını da emir veren, emreden, yöneten pozisyonunda yetiştirmek istiyor, iyi mi?.. 

 Türk çocuklarını Din eksenli, imam hatiplere zorlayan zihniyetin, asıl amacı, bizim çocuklarımızı köle, kendi çocuklarını ağa yapma arzusundan kaynaklanmaktadır… Bu Eğitim sisteminin çarpıklığını ve vahametini bu Programın Eğitim Sistemine sokulmasının getireceği bedeli, hesap edenler var mı?.. Tarih bu kötülüğün örnekleriyle dopdoludur.

Fatih Döneminde (1432-1481), Fars Molla Fahreddin î Acemî’nin, girdiği bir kıskançlık sonucu,Türk Fazıl Çelebi ve Öğrencilerine tuzak kurup,  Hurufi olarak adlandırıp, Edirne’de II. Murat Döneminde inşa ettirilen Üç Şerefeli Cami (1437-1447)) önüne kalabalıkları yığarak, odun ateşinde yakması ve kalan Hurifîler’in bu zor şartlarda, ölmemek için ya Balkanlara ya kaçmış veya göç etmişlerdir…  

Oğlu II. Beyazıt'ın (1447-1512) Yeniçeri Ocağı Türkmenlerine olan tutumu,

Oğlu Yavuz Sultan Selim'in (1. Selim; 1470-1520) İstanbul'da öldürdüğü yedi (7) bin Yeniçeri Ocağı Türkmenleri, Doğu vilayetlerini boşaltmak için Kürt İdris i' Bitlisî ‘ye öldürttüğü Türk sayısı, resmî rakamlara göre 40.000, Kürt İdris Bitlisî’ye göre 80.000’dir.  

1.      Ahmet Döneminde Kuyucu Murat Paşa (1535- 1611) 145 bin Türkmen’i,

1.      Selim (Yavuz) resmi rakamlara göre 40 bin gayri resmi 70 bin Türkmen’i

katlettirmiştir…


Bu yazılanları, çok ciddîye almalısınız:

Bu “Dincilik” öyle sapkınlıktır ki, cehalet ile birleştiğinde ve uygun ortamı bulduğunda, her şeyi; ama her şeyi yapar!.. Hayata, yaşamaya, insana ve insanlığa düşmandır… Anasını, babasın, kardeşini, akraba ve dostlarını, aklına gelebilen her insanı, hatta tabu olarak gördüğü köpeği, kediyi boğazlar, yakar, haneleri yıkar, şehirleri ve koca devlet ve imparatorlukları darmadağın eder. İnsanlarını esir alır köle yapar. Bunun için bir “Fetva” yeterlidir!.. Gerisini siz anlayınız… Bunların Türklüğe bakışı kedinin ciğere bakışı gibidir!..

Dokuz Eylül Üniversitesinden Prof. Dr.  Esengül BALCI ve Ekibinin Dört (4) Aylık Çalışmalarının Sonucunda Çıkan İbretlik Raporu, Sizlerle Paylaşıyorum:

“Türkiye’de belli başlı otuz (30) Tarikat silsilesi ve bunların dört yüz (400) kolu bulunuyor!

Sadece İstanbul’da dört yüz kırk beş Tekke (445), faaliyetlerini sürdürüyor. Çoğunluğu İstanbul, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman, Van, Hakkari, Şırnak, Ağrı, Muş, Bitlis, Gaziantep ve Şanlıurfa olmak üzere sekiz yüz (800) ün üzerinde faal Medrese bulunuyor! Büyük şehirlerde kaç Apartman Medresesinin faaliyette olduğu ise tam olarak bilinmiyor…

Rapora Göre: Tarikat Okullarındaki öğrenci sayısı iki yüz on bin (210.000) civarında. Dört binin (4.000) in üzerinde faaliyet gösteren “özel yurt” un, iki bin dört yüz seksen (2.480) ‘i, bir Tarikatla bağlantılı… Tarikata bağlı yurtların kapasitesi üç yüz seksen bin (380.000.) olduğu ileri sürülüyor. Bu yurtlarda kalan öğrenci sayısı: İki yüz yirmi beş bini (225.000.)’i buluyor.

Devlet Eğitimden kademe kademe çekiliyor: 4+4+4 uygulamasının başlatıldığı 2012 yılından bugüne kadar, devlete ait, dört bin yirmi iki (4.022) İlkokul kapatıldı.

Buradan Çıkarılması Gereken Sonuç: Cehaletin büyük bir örgütlenme içerisinde olduğu, örgütlenmezler ise yok olacaklarını çok iyi bildiklerinden, ülkenin aydınlık geleceğini her geçen gün biraz daha karanlığa ittiğidir…

İşte, bu sebeple, Yurtsever Aydınlar da hızlıca ve akıllıca örgütlenmelidir!..”

AKP:

AKP Ana arı gibi kendi kovanına; Numan KUTULMUŞ, Mustafa DESTİCİ, Devlet BAHÇELİ, HÜDAPAR (Zekeriya YAPICIOĞLU), gizlice HDP ve son olarak da bal verebilecekleri kattığı gibi şimdi de İYİ PARTİ’nin yeni lideri Musavvat DERVİŞOĞLU’nu kadrosuna katacak!..

Aslına bakılırsa, bu ülkeyi bu şekilde içinden çıkılmaz hale kim getirdi?

AKP!

Kim düzeltebilir?

Muhalefet!..

Peki Muhalefette böyle bir yetenek var mı?..

Ümit var olmak istiyoruz!..

Yani yirmi iki (22) yıla yakın, başımızı dertten derde sokan bu iktidardan kurtulmak zorundayız!..

Bunu Muhalefet yapacaktır! İktidarın, geçmişte muhalefetin sırtını sıvazlayıp, çeşitli oyunlarla, Yenikapı’da: “Kudüs Mitingi”, “Demokrasi Mitingi” saflarında herkesi buluşturma kurnazlığıyla  birlik beraberlik ve meşruluk mesajı vererek Muhalefeti ve Türk Halkını  aldattığı gibi bu sinsi ve algı yanılgısına gelmemek gerekir. Bugün Erdoğan, dünün aynı taktiğini yenilemek istiyor. Oyun içinde oyun kuruyor. Özgür ÖZEL bu oyunu fark edecek mi göreceğiz…

Ey, Özgür ÖZEL, yirmi iki (22) yıldır ülkeye bulanık su içiren ve bu çayırın bataklığında boğulmak üzere olan iktidara: “Can Suyu Olasınız” diye kimse size oy vermedi… Bilesiniz!..

Ey CHP Vekilleri ve Belediye Başkanları Şunları Asla Unutmamalısınız:

“Keşe Yunan Kazansaydı! Camileri Genel Evi ve Ahır yaptılar!”, “Her gün Türk’üm demekle Türk olunmaz!..”  Buralarda Lazistan Eyaleti var; Kürdistan Eyaleti var!..” diyen Cumhuriyet ve Atamızın ezilî Düşmanları Kadir Mısırgil Familyasını, hasta yatağında ziyaret edenleri.

Atatürk ve Arkadaşları Kuvvayı Milliyecilere İdam Fermanı imzalamış vatan haini, Şeyhülislâm Dürrizâde Abdullah tarafından yazılan ve Padişah Vahdeddin tarafından imzalanarak, Atatürk ve Arkadaşları Kuvvâ-yi Milliyecileri, idama mahkum eden ve tamı tamına TBMMsinin açılışından (23 Nisan 1920), on iki (12) gün önce; 11 Nisan 1920’de İstanbul’un bütün gazetelerinde, idam Fermanını yayınlatanların torunlarını ve İskilipli Atıf’ın mezarını ziyaret edenleri asla unutma!..

Halk muhalefete; hükümeti, olası bir “Erken Seçim” e zorlayarak, halka biraz nefes aldırmak, Devleti Fabrika Ayarlarına döndürmek için oy verdi. Bu İktidarla yürünemeyeceğini ikaz etti… Daha ne desin; fakat halkın bu sözünü CHP lideri anlamakta zorlanıyor olabilir…  

Geçmişte Devlet Bahçeli ve Kemal Kıçtaroğlu’nun: “Saray’a adım atmam!..” dedikten sonra, hem Saray’a gitmeleri hem de Erdoğan’a güç verip, AKP’ye kol kanat germe hatasını yaptılar… (Devlete beka gerekiyorsa bunu bu hale getirenler sahiplenemez. Görev Muhalefetindir.) Böylelikle o günkü hükümetin Meşru bir hükümet olduğunu, onu benimsediklerini ve kabul ettiklerini, AKP’in başkanı Erdoğan, bunu Muhalefete onaylatmıştı. Bu hata bugün de aynı taktik ile yenilenmek isteniyor. Sinan OĞAN bir buluşmada değiştiyse, Özgür ÖZEL-Recep Tayyip Erdoğan buluşmasında, hipnozlanıp, avsunlanıp, allanıp pullanıp değişir mi?.. Türkiye’de siyasette bir saat çok, bir yıl azdır!.. Gün ola, harman döne!..

Halkın Beklentisi:

Halbuki Halkın beklentisi İktidarın sarsılması, iktidarın silkelenmesi, dallarının ve yapraklarının düşürülmesi ve bütün çıkış yollarının kapatılmasıdır…

Elinde % 80’lik bir ekonomiyi kontrol edecek güç olan CHP liderinin, bu işi yapmadığı veya yapamadığı imajının oluşması, halka hem üzüntü hem de ümitsizliğe sevkedecektir! Bunu aklınızdan çıkarmayınız.

Özgül ÖZEL, tez vakitte, AKP’yi silkeleyip kendine getirmez, erken seçime zorlamazsa; AKP, kurduğu yeni sinsi oyunlarla, CHP ve Muhalefetin bütün kazanımlarına el koyabilir… İktidarın bütün ezici gücüyle yüklenerek, bu rezilâne yenilgiyi, tersine çevirebilir ki bu CHP ve Kadrolarının beceriksizliği olarak tarihe geçecektir!.. Geçmiş muhalefetin hatası, Özgür ÖZEL tarafından tekrarlanmayacağını ümit ediyoruz…

Özgür Özel’in şu günlerdeki görünümü, Kurt siyasetçi olmadığının, kolay lokma olduğunun ve çarçabuk pes edebileceğinin delili olarak karşımızı çıkıyor. İnşallah bizi yanıltır. Dediklerimiz çıkmaz!

Özgür Özer ikinci hata yapmıştır.

1) Bininci hata Selâhattin’e el sallayıp selâm göndermesi

2) İkincisi ise seçim sonrasından bu yana, her gün kabus görerek, içine kapanana Erdoğan'ın görüşmek istemesi ve Mecliste çay içmesi, HÜDAPAR’ın başkanının karşısına oturması, bir tavır adamı olmadığının delili olmaktadır. Bu hata Erdoğan’ın, “Erken Seçim Baskısını” ortadan kaldırma girişimidir. Özgür Özel bu tuzağa düşmüştür!..

Şimdi:

Ey Özgür ÖZEL!

Saray’da: Anayasanın temel ilkeleri ve değiştirilemez maddelerinden hiçbir şekilde konu edilmeyecek ise görüşme kabul edilebilir… Bu konu konuşulacak ise ve taviz isteniyorsa: Erdoğan’ı dinlemeden bütün kapılar kapatılmalıdır!.. Böyle bir istek oluşursa, AKP ve onun Başkanı ile kesinlikle bir diyaloğa girilmemelidir!... 

Derhal erken seçim istenmeli ve AKP saltanatına son vermek için gereği yapılmalıdır.

HÜDAPAR'ın bulunduğu yerde oturulmaz, Çay içilmez! Sohbet hiç yapılmaz!

HÜDAPAR'a olduğu kadar DEM'e de aynı mesafede olunmalıdır!..

Bu insanlar sana değil, Atatürk'ün partisi CHP’ye oy vermiştir!..

Halk, CHP'nin, Cumhuriyet’in Fabrika Ayarlarına dönüşü sağlayacağını düşünmektedir.

Binali Yıldırımın da dediği gibi: "Diplomasız" bir adamın kanunsuz ve usulsüz, Cumhurbaşkanı olması, ardından bu usulsüzlüğe yenisini eklemesi, ne akılla ne de demokrasinin kuralları ile nasıl bağdaştırlıyor?,, Bunu muhalefet partileri içine nasıl sindiriyor, anlamak mümkün değildir!..

AKP’nin Anayasa’nın ilk dört Maddelerini askıya almak istemesi!.. 15 Temmuz; Özelleştirmeler; Saltanatı yeniden getirme arzuları; And’ımızın yasaklanması; Türklüğü yok sayma; Türk Milleti’nin adından ve onun kurduğu “Türkiye” adından korkma ve ürkme,

Türk Bayrağını değiştirmeyi, tartışmaya açma, İstiklâl Marşı’nın bestesiyle oynama, …vb. buraya sığmayacak birçok girişimler ve yirmi iki yıldır devam eden söylem ve eylemler…

Cumhuriyetin Kurucu liderleri ve bilhassa Atatürk ile olan problemi, olanlarla hangi mevkide ve kim olursa olsun görüşülmez!.. Sizden beklene budur!..

Halk size değil, bu değerleri savunacağınızı düşünerek, inanarak ve güvenerek oy verdi görevinizi yerine getiriniz…

Anayasaya aykırı olarak üçüncü kez aday olamayacağı açık hükmüne rağmen Cumhurbaşkanalığı seçimine giren, Yargıtayı, Hakimler ve Savcılar Kurulunu, Anayasayı, Kanunları, Üniversiteleri, kendi düşünce ve temayüllerine göre yönlendiren ve yöneten, Atatürk ve onun koyduğu İlke ve İnkılaplarının dibini delenden bir şey beklemek, beyhudedir!

Erdoğan, kendisine yeniden güven sağlamak, meşru olmayan bu yöntemlerine, meşrutiyet kazanmak peşindedir…

Sakın aldanmayınız!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder