İÇ, DIŞ TEHDİTLER ve ERKEN
SEÇİM BASKISI:
Abdullah Çağrı ELGÜN
“Biri
ecdadıma saldırdı mı hatta boğarım,
Boğamazsam da hiç olmazsa yanımdan kovarım. M.Âkif”
Ülkemiz korkunç şekilde tehdit
altındadır!.. Bu tehlike, AKP Yönetiminin iktidara
taşınmasında, ABD ile yaptığı anlaşmadır. Tehlike AKP’nin anlaşmaya sadık
kalarak, BOP’un görevlerini, harfiyen uygulanıyor oluşudur.
Bizi bu kötü günlere Erdoğan Hükümeti
getirmiştir. Erdoğan’ı iktidara getiren Millet götürecek olan da Millettir.
Millet 31 Mart Seçimleriyle tehlikeyi sezmiştir. “Erken Bir Seçim”,
olası felaketleri önleyebilir.
AKP Hükümetinin ABD’lerine verdiği sözlerin
başında: Türkiye, “İkinci Osmanlı” safsatasıyla Halifeliğin getirilmesi,
BOP Projesinin hızlı bir şekilde işletilmesi. Büyük Kürdistan’ın
Kurulması ve Büyük İsrail Devletinin kuruluşudur.
Suriye, Türkiye ve Irak ve İran’dan
koparılacak bir kısım toprakların birleşiminde Büyük Kürdistan, Büyük İsrail
Projesi ve Fırat ve Dijle Nehirlerinin Suladığı alanlar, Sion Dağı, Ararat
(Ağrı Dağı) ile Kenan Diyarına serbestiyet verilmesidir… Sonrasında kurulan bu
kıytırık Kürdistan’ın, Büyük İsrail’e katılması projesinin hayata geçirilmesi
ile sonlanacak, Büyük Yahudi İmparatorluğudur!.. AKP bu baskıdan
kurtulamamaktadır.
AKP’nin, başımıza sardığı
bu belayı def etmesi, ekonomiyi düzlüğe çıkarması insanlarımızı refaha ve
zenginliğe ulaştırması asla mümkün değildir! Bu sebeple derhal “AKP
Hükümeti” istifa etmeli! Devletin selameti, ülkenin ve milletin huzuru için
yerine geçici bir hükümet kurularak, “Erken Seçime” gidilmelidir!..
Türkiye’nin tutarsız dış politikaları
sebebiyle Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya ile ilişkileri artıran ABD
ve NATO, etrafımızı bir çember gibi kuşatmış durumdadır… Dış Politikada
izlenen zikzaklı yanlış gidişat ve seksen (80) yıla yaklaşan NATO’da
birlikte olduğumuz üyelerimizi de endişelendirmiştir. Menderes Hükümetinin
1952’deki iktidarı ile getirilen ABD Üstleri de bir o kadar yıldır
ülkemizde bulunuyor… Bu üstlerin sayıları ise her geçen gün artıyor; fakat geçen
Kasım ayında, Deniz Kuvvetleri Komutanı:
“Karadeniz’de NATO’yu istemiyoruz!..”
dedi. Yani aslında dolaylı olarak:
“ABD’nin Savaş gemilerini Karadeniz’de görmek istemiyoruz!..” Dedi. Bu sebeple NATO, ABD; Türkiye dışında konuşlanacak alternatif arayışlara yönelerek Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya’da yeni üstlerini kurmasına sebebiyet vererek, etrafımız çepe çevre sardırılmıştır!.. Halbuki iyi bir dış siyasette NATO, zaten biz demekti. Seksen yıla yakın NATO’da varız ve biz NATO’yuz…
İkinci Tehdit Cemaat ve Tarikatlar:
Daha “Ana Okullar”ndan başlayarak
çocuklarımızı Tarikat ve Cemaatlerin Yurt ve Evlerinde “İnanç, İman” algısı
ile zehirlenerek: Afyon, eroin, bonzai gibi
gerçek ve büyük tehlikeden, daha büyük tehlike ile karşı karşıya bırakıyor!.. Cemaat
ve Tarikat Yurtları ve Evlerinde yetişen çocuklarımızın çoğunun, geleceği
karartılıyor. Şizofren, içe kapanık, sosyalleşmeden uzak, hasta ruhlu olarak
yetişiyor. Hatta bazıları, kız erkek demeden, cinsel tacize, tecavüze
uğruyorlar… Kız çocuklarımız ise erken yaşta evliliğe zorlanarak Cemaat ve
Tarikatların kurbanı oluyorlar…
Üçüncü Tehdit Gençlerimizi Zehirleyen
Uyuşturuculardır:
Ülkemizde yaygınlaşan ve sınır güvenliği
ortadan kalkan Türkiye’ye her yerden uyuşturucu girmektedir… Afyon,
eroin, bonzai, tiner…vb. çocuklarımızı okul önlerine kadar gelerek, bunlara
alıştırabilmektedirler. Her geçen gün, daha da artarak ilerleyen bu durum,
geleceğimizi büyük bir tehdit altına almış durumdadır. Bunu uyuşturucu
trafiğini önleyemezsek, Türkiye’nin geleceği tehlike altındadır.
31 Mart
Seçimleriyle ekonominin % 80 eline geçiren CHP Belediyeleri, bugüne kadar
mevcut borçları ve yapılan israfları açıklamakla yetinmiştir. İstanbul
Belediye Başkanı Ekrem İMAMOĞLU’nun açıklamalarına göre: AKP’nin bol
keseden dağıttığı paralar: TÜRGEV, Aziz Mahmud Hüdayî Vakfı, TÜGVA,
Daru’l Fünûn İlâhiyat Vakflarına 357 milyon Türk Lirasının ve Hoca Ahmet Yesevî
Vakfı, Ensar Vakfı,daha önceden de Erenköy Vakfı ve 15 Temmuz öncesi
de FETO ve Kuruluşlarına akıtılan paraların, milyarı bulduğu tahmin
ediliyor.
AKP’nin
bilhassa İstanbul’u almak için Devletin bütün imkânlarını Bürokrat, Bakan,
Bakan Yardımcıları, Millet Vekillerini İstanbul’a yığarak kaybetmesi tam bir
bir hezimettir! Hem Siyasîleri hem de Devletin Bürokratlarını kendî
kazanımları için siyasete alet etmiştir. İstanbul’u Ekrem İmamolu’ndan
bu şekilde alamaz ise yarın başka bir şekilde paranın kaynağı ele geçirmek
için başka tezgâhlar ve daha sinsi ve dişe değer planları işleteceğinden emin
olabilirsiniz!..
İstanbul’u ne yapıp yapıp ele geçirmek istemesinin
gerçek sebebi rant ve paradır! İyi Yönetim değildir! İstanbul “Kanal İstanbul Projesi”
ile “Katar” ve diğer ülkelere satılmış yerlerin getirisi de büyük bir
hüsranla bitmiştir. İktidar bundan vaz geçer mi?..
Elbette, Hayır!..
İstanbul’a, Diyarbakır ve
benzeri illere de “hukuk dışı” çeşitli bahanelerle kayyum atayabilir…Tabi
ülkeyi bekleyen ve burada bahsedilen gerçekten tehlikeler varsa, zaten bu
tehlikeleri ülkenin başına yirmi iki (22) yıldır saran da “Erdoğan ve Ekibi”
olduğuna göre, bu iktidarın bu tehlikeyi
savuşturma imkânı asla yoktur.!.. Bunu yirmi iki (22) yıllık istikrarsız
günübirlik değişen yöntem ve politikalarla, yeteneksiz bürokrat, liyakatsiz bakan
ve ekonomistlerle idare ederseniz, olacağı budur!..
Bu iktidar, ekonomiyi düzlüğe çıkarabilme,
halkını, huzur ve refaha erdirebilme becerisinden yoksundur; çünkü memleketi
içinden çıkılmaz hale getirin bu bürokratlar bu vekiller bu bakanlar ve bu
Cumhurbaşkanı’nın ta kendisi ve tek adam yönetimidir…
Eğitim Sistemimize Önerilen (Yüz Yılın
Müfredat Sistemi):
Geçmişten bu yana Siyasî Ümmetçilerin
hasretle beklediği ağızlarını sulandıran, başlarını döndüren (Tevhid) eğitimi
ve öğretim sistemidir. Bu Açıkça söylemeseler de ben söyleyeyim: İnanca bağlı
eğitim ve öğretimdir!... Yani Allah’ın varlığına, bir ve
tekliğine bütün yetkin niteliklerin kendisinde toplandığına, eşi ve benzeri
olmadığına inandıracak ve bütün ders ve sistemler bunu dayandırılacak yapılacak
eğitim ve öğretimdir!.. Siyâsi Ümmetçilerce: Zındık, hatta Kafir olarak
görülen bir konudur. Bu “Tevhid” Millî kimliğin, dinî format içinde
işlenmesi modelidir ki Atatürk İlke ve İnkılâplarına tamamen terstir.
Eğitim Sistemimize, şirin bir şekilde sunulan
bu yeni öneriler, hayalimizi alt üst etmiş aklı başında Türk Halkını hüsrana
uğratmıştır. Afganistan, Pakistan, İran gibi
olmamızı, bu ucube, (Yüz Yılın Müfredat Sistemi)
olarak sunulan eğitim modeliyle Şeyhler, Dervişler, Şıhlar ve Mezcuplar ülkesi
olmamız istenmektedir. Bu sistem tamamen çağ dışıdır…
Eğitim Sistemimiz: “Millî Eğitim”
dir. Adına dahi en eski terimle (Maarif Sistemi) denilen bu çağdaki bu
tutarsızlık, mevcut iktidarın, eğitimde iflasıdır. Bu akıl ve mantıkla Çağdaş
Medeniyet Ufkundan bir güneş gibi doğmak isteyen Türk Milleti için kara bir
leke, çağ dışı ve (Yüz Yılın Müfredat Sistemi) olarak sunulan programla Modern
çağı yakalamak şöyle dursun, yanından ve yakınından geçmek mümkün değildir!..
Avrupa tarzı çağdaş, modern, ilim ve fenne
dayalı, siber güvenlik teknolojileri, çağdaş eğitim teknoloji ve uygulamalara
kapalı, “Din eksenli, Ümmet eksenli”, orta çağın karanlık zihniyetini
çağrıştıran, akıl fukaralığı ile çocuklarımızı köleleştirmek isteyen: Akla,
mantığa, ilme, gelişme, çağa ve vicdana aykırı; aydınlanma hesap verme ve hesap
sorma, sorgulama; okumaya, felsefeye, düşünmeye, yorumlamaya, aydınlanma ve
ilerlemeye dair bir şey bulmak mümkün gözükmüyor.
Kendi çocuklarını: İngiltere Amerika
Kanada ve Avrupa’nın en gözde okullarına gönderen yöneticilerimiz, bizim
çocuklarımızı itaate, açlık ve fakirlikle terbiyeye, sabretmeye, kanaat
etmeye, bulduğu ile yetinme, şükür ile terbiye etmeye, biat etmeğe; itaat
etmeğe, emir almaya alıştırırken; kendi çocuklarını da emir
veren, emreden, yöneten pozisyonunda yetiştirmek istiyor, iyi mi?..
Türk çocuklarını Din eksenli, imam hatiplere
zorlayan zihniyetin, asıl amacı, bizim çocuklarımızı köle, kendi
çocuklarını ağa yapma arzusundan kaynaklanmaktadır… Bu Eğitim sisteminin
çarpıklığını ve vahametini bu Programın Eğitim Sistemine sokulmasının
getireceği bedeli, hesap edenler var mı?.. Tarih bu kötülüğün örnekleriyle dopdoludur.
Fatih Döneminde (1432-1481), Fars Molla
Fahreddin î Acemî’nin, girdiği bir kıskançlık sonucu,Türk Fazıl Çelebi
ve Öğrencilerine tuzak kurup, Hurufi
olarak adlandırıp, Edirne’de II. Murat Döneminde inşa ettirilen Üç
Şerefeli Cami (1437-1447)) önüne kalabalıkları yığarak, odun ateşinde yakması
ve kalan Hurifîler’in bu zor şartlarda, ölmemek için ya Balkanlara ya
kaçmış veya göç etmişlerdir…
Oğlu II. Beyazıt'ın (1447-1512) Yeniçeri
Ocağı Türkmenlerine
olan tutumu,
Oğlu Yavuz Sultan Selim'in (1. Selim; 1470-1520) İstanbul'da
öldürdüğü yedi (7) bin Yeniçeri Ocağı Türkmenleri, Doğu vilayetlerini
boşaltmak için Kürt İdris i' Bitlisî ‘ye öldürttüğü Türk sayısı, resmî
rakamlara göre 40.000, Kürt İdris Bitlisî’ye göre 80.000’dir.
1. Ahmet
Döneminde Kuyucu Murat Paşa (1535- 1611) 145 bin Türkmen’i,
1. Selim
(Yavuz) resmi rakamlara göre 40 bin gayri resmi 70 bin Türkmen’i
katlettirmiştir…
Bu yazılanları, çok ciddîye almalısınız:
Bu “Dincilik” öyle sapkınlıktır ki, cehalet ile birleştiğinde ve uygun ortamı bulduğunda, her şeyi; ama her şeyi yapar!.. Hayata, yaşamaya, insana ve insanlığa düşmandır… Anasını, babasın, kardeşini, akraba ve dostlarını, aklına gelebilen her insanı, hatta tabu olarak gördüğü köpeği, kediyi boğazlar, yakar, haneleri yıkar, şehirleri ve koca devlet ve imparatorlukları darmadağın eder. İnsanlarını esir alır köle yapar. Bunun için bir “Fetva” yeterlidir!.. Gerisini siz anlayınız… Bunların Türklüğe bakışı kedinin ciğere bakışı gibidir!..
Dokuz Eylül Üniversitesinden Prof.
Dr. Esengül BALCI ve Ekibinin Dört (4)
Aylık Çalışmalarının Sonucunda Çıkan İbretlik Raporu, Sizlerle Paylaşıyorum:
“Türkiye’de belli başlı otuz (30)
Tarikat silsilesi ve bunların dört yüz (400) kolu bulunuyor!
Sadece İstanbul’da dört yüz kırk beş
Tekke (445), faaliyetlerini sürdürüyor. Çoğunluğu İstanbul, Siirt,
Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman, Van, Hakkari, Şırnak, Ağrı, Muş, Bitlis,
Gaziantep ve Şanlıurfa olmak üzere sekiz yüz (800) ün üzerinde faal
Medrese bulunuyor! Büyük şehirlerde kaç Apartman Medresesinin
faaliyette olduğu ise tam olarak bilinmiyor…
Rapora Göre: Tarikat
Okullarındaki öğrenci sayısı iki yüz on bin (210.000) civarında. Dört
binin (4.000) in üzerinde faaliyet gösteren “özel yurt” un, iki
bin dört yüz seksen (2.480) ‘i, bir Tarikatla bağlantılı… Tarikata
bağlı yurtların kapasitesi üç yüz seksen bin (380.000.) olduğu ileri
sürülüyor. Bu yurtlarda kalan öğrenci sayısı: İki yüz yirmi beş bini (225.000.)’i
buluyor.
Devlet Eğitimden kademe kademe çekiliyor: 4+4+4
uygulamasının başlatıldığı 2012 yılından bugüne kadar, devlete ait, dört
bin yirmi iki (4.022) İlkokul kapatıldı.
Buradan Çıkarılması Gereken Sonuç: Cehaletin
büyük bir örgütlenme içerisinde olduğu, örgütlenmezler ise yok olacaklarını çok
iyi bildiklerinden, ülkenin aydınlık geleceğini her geçen gün biraz daha
karanlığa ittiğidir…
İşte, bu sebeple, Yurtsever Aydınlar da hızlıca ve akıllıca örgütlenmelidir!..”
AKP:
AKP Ana arı gibi kendi kovanına; Numan
KUTULMUŞ, Mustafa DESTİCİ, Devlet BAHÇELİ, HÜDAPAR (Zekeriya YAPICIOĞLU),
gizlice HDP ve son olarak da bal verebilecekleri kattığı gibi şimdi de İYİ
PARTİ’nin yeni lideri Musavvat DERVİŞOĞLU’nu kadrosuna katacak!..
Aslına bakılırsa, bu ülkeyi bu şekilde
içinden çıkılmaz hale kim getirdi?
AKP!
Kim düzeltebilir?
Muhalefet!..
Peki Muhalefette böyle bir yetenek var
mı?..
Ümit var olmak istiyoruz!..
Yani yirmi iki (22) yıla yakın, başımızı
dertten derde sokan bu iktidardan kurtulmak zorundayız!..
Bunu Muhalefet yapacaktır!
İktidarın, geçmişte muhalefetin sırtını sıvazlayıp, çeşitli oyunlarla,
Yenikapı’da: “Kudüs Mitingi”, “Demokrasi Mitingi” saflarında
herkesi buluşturma kurnazlığıyla birlik
beraberlik ve meşruluk mesajı vererek Muhalefeti ve Türk Halkını aldattığı gibi bu sinsi ve algı yanılgısına gelmemek
gerekir. Bugün Erdoğan, dünün aynı taktiğini yenilemek istiyor. Oyun içinde
oyun kuruyor. Özgür ÖZEL bu oyunu fark edecek mi göreceğiz…
Ey, Özgür ÖZEL,
yirmi iki (22) yıldır ülkeye bulanık su içiren ve bu çayırın bataklığında
boğulmak üzere olan iktidara: “Can Suyu Olasınız” diye kimse size oy
vermedi… Bilesiniz!..
Ey
CHP Vekilleri ve Belediye Başkanları Şunları Asla Unutmamalısınız:
“Keşe Yunan Kazansaydı! Camileri
Genel Evi ve Ahır yaptılar!”, “Her gün Türk’üm demekle Türk olunmaz!..” Buralarda Lazistan Eyaleti var; Kürdistan
Eyaleti var!..” diyen Cumhuriyet ve Atamızın ezilî Düşmanları Kadir Mısırgil
Familyasını, hasta yatağında ziyaret edenleri.
Atatürk ve Arkadaşları Kuvvayı
Milliyecilere İdam Fermanı imzalamış vatan haini, Şeyhülislâm Dürrizâde
Abdullah tarafından yazılan ve Padişah Vahdeddin tarafından imzalanarak,
Atatürk ve Arkadaşları Kuvvâ-yi Milliyecileri, idama mahkum eden ve tamı tamına
TBMMsinin açılışından (23 Nisan 1920), on iki (12) gün önce; 11 Nisan 1920’de
İstanbul’un bütün gazetelerinde, idam Fermanını yayınlatanların torunlarını ve İskilipli
Atıf’ın mezarını ziyaret edenleri asla unutma!..
Halk muhalefete; hükümeti, olası bir “Erken
Seçim” e zorlayarak, halka biraz nefes aldırmak, Devleti Fabrika
Ayarlarına döndürmek için oy verdi. Bu İktidarla yürünemeyeceğini ikaz etti…
Daha ne desin; fakat halkın bu sözünü CHP lideri anlamakta zorlanıyor olabilir…
Geçmişte Devlet Bahçeli ve Kemal
Kıçtaroğlu’nun: “Saray’a adım atmam!..” dedikten sonra, hem Saray’a
gitmeleri hem de Erdoğan’a güç verip, AKP’ye kol kanat germe hatasını
yaptılar… (Devlete beka gerekiyorsa bunu bu hale getirenler
sahiplenemez. Görev Muhalefetindir.) Böylelikle o günkü hükümetin Meşru
bir hükümet olduğunu, onu benimsediklerini ve kabul ettiklerini, AKP’in
başkanı Erdoğan, bunu Muhalefete onaylatmıştı. Bu hata bugün de aynı
taktik ile yenilenmek isteniyor. Sinan OĞAN bir buluşmada değiştiyse, Özgür
ÖZEL-Recep Tayyip Erdoğan buluşmasında, hipnozlanıp, avsunlanıp, allanıp
pullanıp değişir mi?.. Türkiye’de siyasette bir saat çok, bir yıl azdır!..
Gün ola, harman döne!..
Halkın Beklentisi:
Halbuki Halkın
beklentisi İktidarın sarsılması, iktidarın silkelenmesi, dallarının ve
yapraklarının düşürülmesi ve bütün çıkış yollarının kapatılmasıdır…
Elinde % 80’lik bir ekonomiyi kontrol
edecek güç olan CHP liderinin, bu işi yapmadığı veya yapamadığı imajının oluşması,
halka hem üzüntü hem de ümitsizliğe sevkedecektir! Bunu aklınızdan
çıkarmayınız.
Özgül ÖZEL,
tez vakitte, AKP’yi silkeleyip kendine getirmez, erken seçime zorlamazsa;
AKP, kurduğu yeni sinsi oyunlarla, CHP ve Muhalefetin bütün
kazanımlarına el koyabilir… İktidarın bütün ezici gücüyle yüklenerek, bu
rezilâne yenilgiyi, tersine çevirebilir ki bu CHP ve Kadrolarının beceriksizliği
olarak tarihe geçecektir!.. Geçmiş muhalefetin hatası, Özgür ÖZEL
tarafından tekrarlanmayacağını ümit ediyoruz…
Özgür Özel’in
şu günlerdeki görünümü, Kurt siyasetçi olmadığının, kolay lokma olduğunun ve
çarçabuk pes edebileceğinin delili olarak karşımızı çıkıyor. İnşallah bizi
yanıltır. Dediklerimiz çıkmaz!
Özgür Özer ikinci hata yapmıştır.
1) Bininci hata Selâhattin’e el sallayıp
selâm göndermesi
2) İkincisi ise seçim sonrasından bu yana, her gün kabus görerek, içine kapanana Erdoğan'ın görüşmek istemesi ve Mecliste çay içmesi, HÜDAPAR’ın başkanının karşısına oturması, bir tavır adamı olmadığının delili olmaktadır. Bu hata Erdoğan’ın, “Erken Seçim Baskısını” ortadan kaldırma girişimidir. Özgür Özel bu tuzağa düşmüştür!..
Şimdi:
Ey Özgür ÖZEL!
Saray’da: Anayasanın temel
ilkeleri ve değiştirilemez maddelerinden hiçbir şekilde konu edilmeyecek ise
görüşme kabul edilebilir… Bu konu konuşulacak ise ve taviz isteniyorsa: Erdoğan’ı
dinlemeden bütün kapılar kapatılmalıdır!.. Böyle bir istek oluşursa, AKP ve onun
Başkanı ile kesinlikle bir diyaloğa girilmemelidir!...
Derhal erken seçim istenmeli ve AKP
saltanatına son vermek için gereği yapılmalıdır.
HÜDAPAR'ın bulunduğu yerde oturulmaz, Çay içilmez!
Sohbet hiç yapılmaz!
HÜDAPAR'a olduğu kadar DEM'e de aynı
mesafede olunmalıdır!..
Bu insanlar sana değil, Atatürk'ün
partisi CHP’ye oy vermiştir!..
Halk, CHP'nin, Cumhuriyet’in Fabrika
Ayarlarına dönüşü sağlayacağını düşünmektedir.
Binali Yıldırımın da dediği gibi: "Diplomasız"
bir adamın kanunsuz ve usulsüz, Cumhurbaşkanı olması, ardından bu usulsüzlüğe
yenisini eklemesi, ne akılla ne de demokrasinin kuralları ile nasıl
bağdaştırlıyor?,, Bunu muhalefet partileri içine nasıl sindiriyor, anlamak
mümkün değildir!..
AKP’nin Anayasa’nın ilk dört Maddelerini
askıya almak istemesi!.. 15 Temmuz; Özelleştirmeler; Saltanatı yeniden
getirme arzuları; And’ımızın yasaklanması; Türklüğü yok sayma; Türk
Milleti’nin adından ve onun kurduğu “Türkiye” adından korkma ve
ürkme,
Türk Bayrağını
değiştirmeyi, tartışmaya açma, İstiklâl Marşı’nın bestesiyle oynama,
…vb. buraya sığmayacak birçok girişimler ve yirmi iki yıldır devam eden söylem
ve eylemler…
Cumhuriyetin Kurucu liderleri ve bilhassa
Atatürk ile olan problemi, olanlarla hangi mevkide ve kim olursa olsun görüşülmez!..
Sizden beklene budur!..
Halk size değil, bu değerleri
savunacağınızı düşünerek, inanarak ve güvenerek oy verdi görevinizi yerine
getiriniz…
Anayasaya aykırı olarak üçüncü kez aday
olamayacağı açık hükmüne rağmen Cumhurbaşkanalığı seçimine giren, Yargıtayı,
Hakimler ve Savcılar Kurulunu, Anayasayı, Kanunları, Üniversiteleri, kendi
düşünce ve temayüllerine göre yönlendiren ve yöneten, Atatürk ve onun koyduğu İlke
ve İnkılaplarının dibini delenden bir şey beklemek, beyhudedir!
Erdoğan, kendisine yeniden güven sağlamak,
meşru olmayan bu yöntemlerine, meşrutiyet kazanmak peşindedir…
Sakın aldanmayınız!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder