9 Haziran 2018 Cumartesi

BOZKURTLAR’IN (TÜRKÇÜLÜĞÜN) DİRİLİŞİ,Abdullah Çağrı ELGÜN


BOZKURTLAR’IN (TÜRKÇÜLÜĞÜN) DİRİLİŞİ
                                    Abdullah Çağrı ELGÜN
Osmanlı Türkiyesi

Kuvayı Milliyeçiler, Osmanlının zayıfladığı ve yavaş yavaş dağılmaya başladığı bir dönemde, Selanik’te çıkardıkları “Yeni Hayat ve Türk Yurdu” dergileri ile İmparatorluklarının parçalanıp dağılmasının önüne geçmeye karşı büyük bir mücadele verirler. İçerideki ve dışarıdaki düşmanlar Osmanlı Türkiye’sini hasta adam ilan ederek onu, param parça etmek üzere başına çökerler… Memleketin her karış toprağı düşman askerleri tarafından işgal edilir. Bu karabulutların kol gezdiği zamanda, ülkeyi bu durumdan kurtarmak için devrin aydınları ve halkta beliren, üç değişik fikir ile Osmanlı Türkiye’sinin kurtulacağına dair, ümitler yeşermektedir. Aşağıdaki fikirleri hararetle savunan taraftarlar, ülkenin bu görüşler etrafında birleşilebilirse, kurtulabileceğine inanmaktadırlar:
1)                      Osmanlıcılık
2)                      İslâmcılık
3)                      Türkçülük ve Milliyetçilik.
Birinci Görüşe Göre:  Osmanlı İmparatorluk Türkiye’si içerisinde yaşayan gayri Müslümler de dahil olmak üzere, bütün halk, beraberce yaşamalıdır. Bunlar ortak değerler etrafında birleşerek, Osmanlı İmparatorluk Türkiye’sinin hayatını, her hangi bir toprak kaybına sebep olmadan, devam ettirebileceği görüşündedirler. Bu görüş, gelişen şartlar ve ülkede meydana gelen eylemlerin artması  gerçekleşmesi şansı kalmayarak, kısa sürede iflas etmiştir.
İkinci Görüşü Benimseyenlere Göre: İmparatorluk içinde gayri Müslimlerin toprak ve müstakil ayrı devlet istekleri. ülkede kargaşa ve huzursuzluğa sebep olmakta ve eğer mümkünse ayrılıp gitmeleri ve sadece “Din Birliği” (İslâm Birliği) etrafında toplananların İmparatorluk içinde kalmaları fikri ağır basmaktadır; fakat mikro milliyetçilik fikri, aşırı kavmiyetçilik bu görüşün de hayata geçmesine engel olmuş ve nihayet bu görüş de iflas etmiştir…
Üçüncü Görüş, Türkçülük ve Milliyetçiliği Benimseyenlere Göre: Ülkeyi ayakta tutacak görüş: “Türkçülük ve Milliyetçiliktir.” Millet savaşlarda yaşanan bozgunlar ve ülke içindeki istikrarsızlıklar ve haksızlık, hırsızlık, gasp, adam öldürme, aşırı kavimcilik ve Fransa’da doğan milliyetçilik fikirlerinin, İmparatorluk Türkiye’sini içinden çıkılamaz ve yaşanamaz bir ülke durumuna getirmiştir. Bu görüş sahiplerine göre ayrılık isteğinde bulunarak, müstakil, bağımsız devlet olmak isteyenlere karşı çıkmak gereklidir. Bununla birlikte, ok yaydan çıkmıştır; ve durdurmak mümkün değildir; öyleyse hiç olmazsa Türkler’in topluca yaşadığı toprakları kurtarmak “Türkçülük ve Miliyetçilik” görüşü doğrultusunda birleşmeyi başarmak gerekiyordu…
 İçerideki düşmanların, dışarıdaki düşmanları yurda davet ederek bağımsızlık isteklerine erişmek için hainlik yapmaları, çeşitli çeteler kurarak halkı sindirdikleri, vatana ihanet ettikleri gün gibi ortadaydı. Bu sebeple, saray önünde her gün nümayiş yapan, yangın çıkaran, gasp, cinayet, ırza tecavüz ile Türkler’in oturdukları bağ, bahçe ve evlerini gasbederek, yıllardır birlikte yaşadığı kendi komşusuna, kendi halkına büyük içkence ve eziyetler yapıyorlardı.
Hüseyin Nihal ATSIZ
Rum, Ermeni, Yahudi Çeteleri köy, ilçe ve şehirleri yakıp yıkıp, halkın namuna tasallut edip, Türk halkına akla gelmedik, çeşitli işkenceleri muamele görüp, Türk halkını bulundukları topraklardan göçe ve kaçışa zorladılar. Bu olaylar, ülkenin içinde bulunduğu durum, İmparatorluk Türkiyesi içerisinde yaşayan farklı kültür ve soylara, ya istedikleri verilecek; veya bunlara karşı bir Kurtuluş Savaşı yapılmasını mecburî kılıyordu… Öyle de oldu!..
Bu fikir giderek rağbet buldu. Türkler yaşadıkları topraklardan sürülmek isterken, hemen hemen vatanın, yangın yerine dönen bir çok cephelerinde, Türkler için çetin ve kaçınılmaz müdafaa; ve amansız bir savaş başladı…
Bütün bu kargaşa ve fikir ayrılıkları, İmparatorluk içinde yaşayan Türkler dışındaki azınlıkların işine yaradı.
Fransa’da doğan mikro milliyetçilik anlayışı ile başlayan bağımsızlık istekleri ve toprak talepleri Arap, Fars, Latin, Ermeni, Yahudi, Slav soyundan bütün ırkları harekete geçiriyordu. Bunlar ülkeyi işgale gelen büyük devletlerin güçleri ile birleşerek bağımsız bir Yunanistan, Bağımsız bir Bulgaristan ve arkasından bağımsız Ermenistan doğuruyorken Arap, Fars, Latin soyundan bir çok halklar da bağımsızlık ilan ediyorlardı…
Osmanlı İmparatorluk Türkiyesi’nde tek bir eyalet olan Araplar, bir çok emirliklere ayrılarak bağımsız devletçikler olacaklardır. Osmanlı İşgal altındadır ve ülkeyi işgal altına almış olan düşmanlar, Türkler’i bu topraklardan kesin olarak silip, atmak için karar almışlardır…
Kuvayı Milliyeciler:
İşte tam o sırada ortaya Mustafa Kemal ve bir avuç vatansever arkadaşları ortaya çıkar. Osmanlı Türkiye’sini kurtarmak için silah arkadaşları ve bir avuç vatansever insanla, büyük bir mücadeleye girişirler. Alevler içinde yanan koca bir ormandan geriye küller arasında çaresiz, aç ve açıkta: 778 Metrekare, vatan parçası kalır ki bunun adına “Türkiye” derler.
“Türkçülük ve Milliyetçilik” görüşünün etrafında toplanan çoğunluğu Müslüman ve Türk olan, bu bir avuç Kuvayı Milliyetçiler, İmparatorluğun külleri arasından, tamamen vatanseverlerin kurduğu genç, Türkiye Devletini ortaya çıkarırlar. Bu devleti kuranlara Türk, ülkenin adına da Türkiye denir. Bu ülke insanları Kurtuluş Savaşı öncesinde olduğu gibi Kurtuluş Savaşı sonrasında da bir birlerine sıkı sıkıya kenetlenmiş, ayrılmaz bir bütün olmuşlardır.
Padişah döneminde, Avrupa eğitimi ile yetişmiş ülkenin aydın delikanlıları Talat Paşa, Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa, İsmet İNÖNÜ, Rafet BALE, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir Paşa, Mehmet Âkif, Hamdullah Suphi, ...vb. binlerce adsız kahraman, büyük bir kurtuluş mücadelesi ve savaşı vererek Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurarlar.
Türk milliyetçilerinin kurduğu bu devlete Türkiye Cumhuriyeti, bu devleti kuran halka da Türk halkı denir. Atatürk’ün de dediği gibi bu büyük bir zaferdi.
Türk, Türklük, Türkçülük ve Milliyetçilik Düşmanlığı:
Türkçüler Birarada
1944 Türkçülük Hareketi’ne kadar “Türkçülük ve Milliyetçilik” fikri devlet politikası olarak devam edip gelmişti. Ankara’nın en merkezi yerinde yapılan muhteşem Türk Ocağı binası bunun en güzel örneğidir. Bugün Resim ve Heykel Müzesi olarak kullanılmaktadır.
İkinci Mustafa adıyla da anılan İsmet Paşa (İNÖNÜ) SSCB, Kominist Rusya tehdidini gereğinden fazla önemseyerek “Türk, Türlük, Türkçülük, Milliyetçilik” hareketine cephe aldı; halbuki SSCB(Rusya)’da bağımsız olabilmeyi bekleyen Türkiye’nin o günkü nüfusundan daha kalabalık din, dil, tarih, kültür, soyca bir olan Türk kardeşlerimiz SSCBirliğinin esareti altında olup bağımsızlık beklemekteydi. Madden ve manen, bizim onlara yakın olmamız lazımdı. Seksen yıl boyunca kardeşlerimizden ayrı, onlara hasret yaşayarak, onlardan uzaklaştırıldık!..
Millî Kahramanların,Türk Milletin Beklentilerine Çare Arayışları:
O dönemin Milliyetçileri başta Hüseyin Nihal ATSIZ olmak üzere: Fehiman TOKLUOĞLU, Alpaslan TÜRKEŞ, Fethi TEVETOĞLU, Reha Oğuz TÜRKKAN, Zeki Velidi TOĞAN, Necdet SANÇAR,  Cebbar ŞENEL, Hasan Ferit CANSEVER, Nurullah BARIMAN, Mustafa Zeki SOFUOĞLU, Fazıl HİSARCIKLI, Hüseyin Namık ORHUN, Sami BAYRAK, İsmet Rasim TÜMTÜRK, Cihat SAVAŞFER, Muzaffer ERİŞ, Fehiman ALTAN, Yusuf KADIGİL, Hikmet TANYU, Hamza Sadi ÖZBEK, Orhan Şaik GÖKYAY, Cemal Oğuz ÖCAL, Sadi BİLGİÇ, Mehmet KÜLAHLIOĞLU, Osman Yüksel SERDENGEÇTİ  1944 Türkçülük tutuklanarak, uzun süre, “tabutluk” adı verilen küçücük zindanlara atılarak, büyük işkencelere maruz kaldılar. Türk milliyetçiliği ötekileştirildi ve idealistler bastırılmaya çalışıldı.
Türkiye yabancı sermaye ve teknolojilerin oluşturduğu bir yapıya teslim oldu. Başta İstanbul olmak üzere Anadolu’da şekillenen “Merkez Sağ” denen bir teşkilat yapılanmasının eline geçti. Bu duruma son vermek isteyenlerden başta Mareşal Fevzi Çakmak Paşa yeni bir parti kurup(Millet Partisi) örgütlenerek iktidara gelmek istedi ise de başarılı olamadı. Sonra bu partiye Osman BÖLÜKBAŞI(1957) sahiplendi. Arkasından Alpaslan TÜRKEŞ(1969), Başbuğun vefatı ile boşalan koltuğa da Dr.Devlet BAHÇELİ(1999) geçerek bu vizyonu üstlendilerse de ufak tefek iktidar ortaklıklarıyla bu millî dava ve fikrini uygulayabilme başarısını asla gösteremediler.
Mareşal Fevzi Çakmak
“Merkez Sağ” denen bu iktidarlar döneminde, hemen her alanda, Türkiye’yi kendi öz kaynakları yerine Batı ile buluşturup, Batının tam bir taklitçisi, kopyacısı haline soktular. Giderek dilde, ekonomide, tarımda, sosyal hayatta ne varsa yabancı sermaye, yerli malı ve sermayeyi tasfiye etti. Sanayide, tarımda, sosyal hayatta üretmeye, geliştirilmeye, çoğaltılmaya dayalı millî devlet yararına ne varsa, hemen her şey ya kısıtlandı, ya kota ile sınırlandırıldı ya da bunların fabrikalarına, ürünlerinin üretimine, tamamen son verildi… Yerli ve millî adına ne varsa hemen her şey yabancı sermaye ve piyasasının eline geçti…(Eti, Sümer, Çinkur, Anadolu Otomobil, Devrim Otomobil, Kayseri uçak fabrikası…vb.)
Her yıl hararetle ve büyük bir zevkle kutlanan “Yerli Malı Haftası” ve “Türk Parasını Koruma Kanunu”, rafa kaldırılarak, “Türk, Türkçülük ve Milliyetçilik” fikirleri azınlıkta ve küçük bir grup olarak sahnede yer aldı.
Ekonomi, Eğitim, Politika, yabancı sermayenin yabancı piyasasının eline geçti. Bu durum: İnönü ile başlayıp, …Menderes, Demirel, Özal ve nihayet Erdoğan döneminde rayından çıkıp, zirveye oturdu.
Son on sekiz yıl(18)’da da Erdoğan iktidarı tarafından: “Atatürk, Türk, Türkçülük, Milliyetçilik, Türkiye Cumhuriyeti(TC.) ve Türk Lirası(TL.)” düşman ilan edildi. Bir milletin kendi soyunu araması, ona sahiplenmesi Irkçılık” sayıldı; ve en yüksek makamlarca bu değerler öcü telaffuz edilerek bu gerçek, şiddetle reddedildi…
Alpaslan Türkeş ve Osman Bölükbaşı
Ay Yıldızlı Türk Bayrağı değiştirilmeye, rengi ve sembolleri tartışmaya açıldı. Bu iktidar döneminde rengini kanımızdan alan Ay Yıldızlı Bayrağımız, elli altı(56) kez Türk’ün düşmanları tarafından gönderinden indirildi. Amansız bir Kurtuluş Savaşı vererek kazanılan bu ülkenin “Adından gocunanlar ve değiştirmeye kalkanlar çıktı… Millî Marşı”nın bestesi değiştirildi. Kimi yerlerde değişik beste ile okutuldu ve Kurtuluş Şavaşı’mızın Destansı Bir Anlatımı olan “İstiklâl Marşı” mız kaldırılmak istendi…
Her sabah bir ideal olarak orta öğretim okullarında Atatürk döneminden bugüne kadar yıllarca ezberletilerek okutulan “And”ı kaldırıldı. Büyük önder ve kahraman gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği: “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözü dağlardan ve okullardan silindi. Atatürk’ün heykelleri, tabloları ve resimleri resmî ve özel kurumların çoğundan kaldırıldı. “Atatürk”  adı ile başlayan okullar ve satadyumlar yıkıldı.
Osman BÖLÜKBAŞI ve Başbuğ Alpaslan TÜRKEŞ
Özel sermaye, devlet sermayesini neredeyse sıfıra indirdi. Özelleştirme adı altında yapılan uygulamayla, devlete ait kamu binaları dahil, kurumlar, fabrikalar, şirketler, maden yatakları ve devlet arazilerini yandaş ve yakınlara yok fiyatına pazarlanıp satıldı veya yakınların üzerine geçirildi. Devletin kendine ait binaları dururken çok yüksek fiyatlara ve Dolar ve Yuro cinsinden rantlı paralara amaç dışı kiralandı. Milletin hayrı için yapıldığına inanılan: Oto Yollar, Köprüler, Tüneller, Şehir Hastaneleri, Kanal İstanbul, Parklar müstaitlerden komisyon alabilme çıkarları için yandaşlara kira garantisi, gelir garantisi, doluluk oranı garantisi yoluyla yirmi beş, otuz(25-30) hatta kırk dokuz(49) yıllığına peşkeş çekilerek vatandaşın tüyü bitmedik yetimlerinin parası ile milletin anasına avradına küfrettirildi…
Kurumlarda daimi kadrolara neredeyse kaldırılarak, “Devleti küçültüyoruz. Devleti yükten kurtarıyoruz!..” denilerek kamuda çalışanların sayıları %12’den %’8 düşürüldü. Sözleşmeli memur, sözleşmeli öğretmen, sözleşmeli asker ve sözleşmeli sağlık personeli sistemi uygulaması başlatıldı.
Kamuda çalışanlar: 4A, 4B, 4C…vb. gibi ucube ve uydurma adlar altında gruplara ayrılarak haksız kazanç ve adaletsiz bir ücret dağılımı ile değersizleştirildi.
Taşeron şirketlere büyük yetkiler verilerek asgarî ücretlilik ve modern kölelik sistemi özendirildi. Toplumda güven zedelenmesiyle güvensiz toplum, korkak, pısırık ve başkalarına boyun büken, boyun eğen, itirazsız eğilen insan modeli arzulandı.. Toplumda sürekli moralsizlik, kırkın insan, küskün toplum, dargın ve hayal kırıklıkları yaşayan psikolojisi bozuk halk körüklendi. Sormayan, sorgulamayan, karşı çıkmayan, çıkamayan, hastalıklı bir toplum modeli yaygınlaştırıldı.
Bu görüş ve gidişe karşı, bugüne kadar ne CHP, ne MHP ne de millî bir parti tek başına iktidarı yakalayarak karşı duramamış ve bu kötü gidişi durduramamıştı…
Asena(Dişi Kurt) Meral AKŞENER

İşte bugün bir ümit belirdi ki bunun adı İYİ PARTİ’dir… Lideri ise Meral AKŞENER… Onun etrafında toplanmış olanlar da Bozkurtlar ordusu, Türk, Türklük ve Türkçüler grubudur. Bu halk Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının önderliğinde amansız bir Kurtuluş Savaşı vererek Cumhuriyeti kuran Türkiye’yi kuran her kesimden Türk halkıdır.
Bu günü sabırsızlıkla bekleyen ülkücüler ve Türk halkı, Meral AKŞENER’in her kesim ve halktan özellikle seçerek kadrosuna aldığı bu şahsiyetlerle, bu gün bu iktidar fırsatını ve rüzgarını yakalanmıştır. Bu parti ile iktidara taşınacaklardır. Geleceğimizi kuracak olan kadro, bu partide mevcuttur… Atatürk’den sonra millî olarak iktidara gelecek, en büyük ve en güçlü iktidar, bu, İYİ PARTİ iktidarı olacaktır.
Türk, Türklük ve Türkçülük:
Cumhuriyete: “100 yıllık film arası!” diyenlerin tünellerinin sonu görünmüştür. Gazi Mareşal Mustafa Kemal ATATÜRK başta olmak üzere Genç Türkiye devletini Türk Halkı kurmuştu. Devletin yönetimi de öyleydi. Bizzat Atatürk: “Ne mutlu Türk’üm diyene!” diyordu. “Ey, Türk! Yüksel, senin için yükselmenin hududur yoktur.” , “Tek bir şeye ihtiyacın var: Çalışmak! Çalışmak! Çalışmak!” diyordu. Bunun için: “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”. “Ne mutlu ki Türk doğmuşum.”, “Benim en büyük övüncüm ve mutluluğum Türk olarak doğmaklığımdır.”, “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, Beni bir Türk anası doğurmadı mı, bu memlekette nice Türk anaları nice Mustafa Kemaller doğurmayacak mı?..” demişti!
İyi Parti, Kadrosu ve Kökleri
“Türk, Türklük ve Türkçülük ateşi ile yanmış gönüllerde, bu parti Mustafa Kemal’in silah arkadaşı, Gazi Mareşal Fevzi Çakmak Paşa tarafından “Millet Partisi” olarak kurulmuştur. Daha sonra Osman BÖLÜKBAŞI, bu partinin adını “Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi(CKMP)1957”, olarak değiştirmiş. Alpaslan Türkeş’i davet ederek bu partiye üye etmiştir. TÜRKEŞ, bu partide Genel Başkan olunca(1958) partinin adını, Milliyetçi Hareket Partisi(MHP) olarak değiştirmiştir. Bu parti, Başbuğ Alpaslan Türkeş’in ölümüyle,  1999’da Dr. Devlet BAHÇELİ’nin Genel başkanlığa geçmesiyle, bugüne kadar gelebildi. Milliyetçi Hareket Partisi(MHP), kendi misyon ve ideolojisini hayata geçirebilmek çaba ve gayretinden ötelere erişip, hiç bir vakit, tek başına iktidarı yakalayamadı.
Bununla da kalmayan Bahçeli Atataürk’ün silah arkadaşı Fevziçakmak Paşa’nın kurduğu ve rahmetli Başbuğun emaneti olan bu partiyi: Türk, Türkçülük, Milliyetçilik kavramlarının, kendi sözleri ile: “Ne mutlu Türk’üm diyene!..” sözünü söyleyenlerden rahatsız olan, Abdullah GÜL’ü, 7 Haziran 2015’te Cumhurbaşkanı seçtirmiş ve  “Türklüğün yaşayan en büyük düşmanı olan Erdoğan(AKP)” ile koalisyon yaptırmıştır…
Bununla da kalmayıp, “Hayır!” kampanyasına destek vererek ve bütün koalisyonlara kapısını kapayarak, “1 Kasım 2015’te” AKP’nin: Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) Türk halkının Osmanlı Türkiyesi döneminde tanıştığı, Duyun u Umumiye’den sonraki, en büyük tezgahın uygulamaya girmesine müsaade ediyordu...

Bahçeli: BOB, BİB, BAB gibi küresel emperyalist güçlerin projelerine boyun eğerek, ERDOĞAN’ın kaybettiği iktidarı, altın tepsi içinde yeniden AKP’ye sunuyordu…
Buna dur diyen başta: Sinan OĞAN, Ümit ÖZDAĞ, Yusuf HALAÇOĞLU, Meral AKŞENER, Koray AYDIN, Özcan YENİÇERİ, …vb. gibi millet vekilleri MHP’de olağanüstü, bir kongre isteyerek, genel başkan Devlet BAHÇELİ’yi değiştirmek istediler. Bunun üzerine Büyük Anadolu Oteli’nde gerçekleştirilen “Tüzük Değiştirme Kongresi” iktidarın da yardımıyla iptal edildi. Toplantılara ve kongre yapımına müsaade edilmeyerek sonraki zamanda, kongre yapmak için bir araya gelmiş partililer, delegeler ve millet vekilleri, partiden(MHP) ihraç ve tasfiye ediliyordu.
Bunun üzerine, MHP’den ihraç edilen Muhalif Ülkücüler bir araya gelerek, korkusuz ve cesur bir çıkışla, İYİ PARTİ’yi kurarak, iktidara talip olduklarını, her kesime ilan ettiler.
Bu durum hem iktidarı hem de muhalifleri telaşlandırdı. Bu parti ve mensuplarını hemen her şekilde engellemek ve seçimlere de sokmamak istiyorlardı. Toplantılarını engellemek, tutulan salonların sahiplerini tehdite, İYİ PARTİ mensuplarının yollarını kesmek, toplantılarına saldırılar düzenlemek, dövmeye ve sindirmeye kalkışmak …vb. gibi her tür tehdide kadar vardırdılar.
İYİ PARTİ’nin çalışmalarını, açıklamalarını milletin vergileri ile kurduğu devletin hiçbir televizyonları vermediği gibi, hiçbir basında söz ettirmediler. Tarih bu günleri, arşivlerinin tozlu Raflarına, kara bir leke olarak yazacaktır…

Devlet BAHÇELİ ve Manevraları:
Baskın seçim ile İYİ PARTİ’yi ekarte edip, hezimete uğratmak isteyenler “Erken Seçim” istediler. Devlet BAHÇELİ’nin bu çağrısına, AKP’den cevap gecikmedi. “Ağustos’ta Seçim” diyen BAHÇELİ’ye daha da erken bir tarih: “24 Haziran 2018”, “baskın seçim” denildi.  İYİ PARTİ’den korkan ERDOĞAN, Devlet BAHÇELİ ile görüşerek rakiplerinden korkarak hem erken seçimin hem de koalisyonların istemeyerek de olsa yolunu açtı;  çünkü 15 yılda hattinden fazla yıpranmış ve halkın gözünden düşmüştü. Daha fazla düşmeden ve oy kaybına uğramadan bir  “Baskın Seçimle” yeniden iktidar olacaklarını düşünmektedirler…
Erken seçime ve koalisyonlaraa karşı çıkanlar, bu defa da erken seçim ve koalisyonlarda kendilerini garantiye almak istiyorlardı.
Kongre yaptırmayan, Kurultay Tüzüğüne karşı çıkan, “Hayır!” kampanyası ile koalisyonu kabul etmeyip, CHP’nin sunduğu başbakanlığı kabul etmeyip, 2015 seçimlerinde AKP’ye iktidarı eliyle sunan Devlet Bahçeli, bugün barajın altında kalma korkusuna kapılarak, MHP’yi, AKP saflarında koalisyonla birleştiriyordu…
Erken ve baskın bir seçimin İYİ PARTİ’ye dayatılması, onu asla, bu kutlu yürüyüşten vaz geçirmedi. MHP’den ayrılarak İYİ PARTİ’yi kuran, çetin yoları korkusuz yüreklerle aşarak cesur çıkışlar yapan bu kadroların lideri Meral AKŞENER, İYİ PARTİ’yi seçime sokmayı başarmıştır.
Atatürk’ten sonra ilk defa Türk Halkı ve Türk Milletinin bütün unsurlarını millî ve yerli bir anlayışla kucaklayan, milletin asıl unsuru olan İYİ PARTİ, ülkücülük, Türk Milliyetçiliği, Türklük ve Türkçülük, Türk Halkı, Türk Milleti kavramlarını özünde yoğurarak yeniden şahlanmıştır.  
Ülkücülerin iktidarı, BOZKURTLAR’IN (TÜRKÇ ÜLÜĞÜN) DİRİLİŞİ  yakındır…
    
KAYNAKLAR:
1.www.gazeteduvar.com.tr
2.Devlet Bahçelinin basın bildirileri ve Meclis konuşmaları tutanakları
3.www.zeit.de/kultur/2018-05/praesidentshafts
5.https://www.google.com.tr/search?safe=strict&ei=caMbW9WyLIWcsAHZibSIBg&q=1944+Miliyet%C3%A7ilik+olaylar%C4%B1&oq=1944+Miliyet%C3%A7ilik+olaylar%C4%B1&gs_l=psy-ab.3..0i13k1j0i22i30k1l5.50323.68980.0.69500.44.34.7.3.6.0.257.4220.0j31j1.33.0....0...1c.1.64.psy-ab..1.43.4358.6..0j38j35i39k1j0i67k1j0i131k1j0i131i67k1j0i19k1j0i22i30i19k1j0i13i30k1.110.yyXu49ZSUqE