24 Ekim 2015 Cumartesi

MİLLETİN ZEKASI ile DALGA GEÇMEK!.. Abdullah Çağrı ELGÜN

MİLLETİN ZEKASI ile DALGA GEÇMEK!..
Abdullah Çağrı ELGÜN
Diyarbakır Baro Başkanı’nın “Çözüm Süreci” adı altında geçen sürede PKK ve diğer örgütlere:  “Terör örgütü değildir.” dediği için tutuklanabilmiş ise bugüne kadar bu konu PKK'yı ve diğer terör örgütlerini destekleyici yazı yazan, çizen ve onlara övgülerde bulunan, ne kadar gazeteci varsa, hepsi tutuklansın. Bunların PKK’nın ekmeğine yağ sürmek açısından bugüne kadar şehit edilen, yedi yüz(700) şehidin kanının akmasında vebali ve parmağı yok mudur? On dört yıldır ve son üç yıldır iktidarın gözü hastalıktan kapalıydı da biz mi göremedik ?Buna dense dense ancak:
"Milletin zekası ile dalga geçmek."denir.
İktidarın PKK konusunda samimi olmadığı açıkça belli oluyor. Terör örgütü PKK’nın terör örgütü olmadıklarını hep söylediler. Kaçıncı kez yazdıkları ve söyledikleri; fakat defalarca Twitter’da, facebook’ta, gazetelerinin köşelerinde ne kadar çok yazıp çizmişmiş olduklarını bilmeyen mi kaldı?..  Hatta on üç (13) yıldır iktidarda bulunan ve bugünkü iktidarın da milletvekili, olan Orhan MİROĞLU, daha dün bu konuda fikirlerini beyan etti. O zaman, bunlar dahil, iktidarın içinde yer almış ve konunun taraftarı ve sempatizanı, destekçisi dahil olmak üzere bunların hepsinin tutuklanması gerekmez mi? Bu algı yanıltmasının adı düpedüz şudur:

Vatandaşın, Milletin Zekası ile Dalga Geçmek!..
İktidar Kürt oylarına ihtiyaç olunca: “Çözüm Süreci” başlatıyor. İktidarını kaybedince: “Çözüm Süreci”ni buzdolabına kaldırıyor. Kürt halkını ve oylarını düpedüz kullanıyor. Bugün tek başına iktidara gelebilmek için yeniden milliyetçi tabana özellikle de eski bakanların hepsinin ağzında: "Ülkücü, MHP li gardaşlarım..." diye başlayan sözler var. Onlara sığınıyorlar ve onların akıllarına çağrıda bulunuluyorlar… Onlar ve millet üzerinde algı oluşturma peşine düşüyorlar. Bu zehirli lokmayı yutarlar mı? Milletin zekası ile oynuyor, onların zekaları ile dalga geçiyorlar.
İktidarın, olaylar karşısında yasak koyması, milletin aklına “işin arkasında gizli bir maksadın olduğu” varsayımını ortaya çıkarıyor: “Canlı bombaları biliyoruz; fakat eylem yapmadıkları için yakalayamıyoruz.” Diyor en yetkili ağız.
Polis, takip ve izleme görevi yaparken ve her şeyin en ince ayrıntıları ile bilinmesine rağmen teröristlerin engellenememesi, iktidarın bu konudaki zaafını ortaya koyduğu söyleniyor. "Çözüm Süreci" boyunca "operasyon yapmama kararı alınması" da bu zaafı, delilleriyle ortaya koymaktadır... İŞİD ile ilgili, iktidarın gerekli tertibatı almadığı anlaşılıyor. İki yüz (200) civarında canlı bomba olduğundan bahsediliyor.
Askere: “Teröristlerin geçiş güzergahında bulunmayacaksınız…” denilmişti. Şimdi yakalanıp, serbest bırakılan teröristler için de aynı şeyler mi söyleniyor ki… Bir baba: “Çocuğum canlı bomba olacak.  Onu yakalayın!” dediği halde karakolca yakalanıp, arka plandaki birilerince serbest mi bıraktırılıyor?..
"Bu canlı bombalar biliniyor. Eylem yapmadığı için yakalanamıyor." Çok ilginç… bir algı oluşturulmak isteniyor? Kiminle oynanıyor, kim kandırılıyor?.. Peki bu nedir, ne oluyor?

Milletin zekası ile dalga geçmek!..
Yüz tanıma cihazını kullanacak hiçbir görevli kalmamış… Cihazlar devre dışı kalmış. Her işinde uzman tecrübeliyi, görevden almışsınız.
HDP’ye başsağlığı dileyen eski Cumhurbaşkanına: "Başsağlığını, bize dilemeliydiniz. taraftar, ve en yetkili biziz." Diyorlar. Niçin Abdullah GÜL’ün teröristlere yaklaştığı, Demirtaş gibi birini aradığı, imajını vererek değersizleştirme peşine takılıyorlar. Her şey PKK, HDP ve Kürtler üzerinde kutuplama yaratarak Kürtlerden ve milliyetçilerden, özellikle de MHP’den bir iki puan alarak tek başına iktidarı yakalamak istemektedirler. Diyarbakır, Baro Başkanı Tahir ELÇİ olayı bunun en güzel delilidir.
Başbakan: MHP’yi HDP’ye karşı kullanmağa çalışıyor. Onlardan karşılıklı bahsederek kutuplaştırıp siyasi rant elde etmek istiyor.
Başbakan, Bahçeli ve Demirtaş’tan hiç bahsetmiyor. Trabzon mitinginde milliyetçi hassasiyetleri harekete geçirerek tehlikeli yaklaşımlarda bulunup çatışma ve kutuplaşmalardan medet umup oy istiyor. Oy toplama ve  "Tek Başına İktidar" ihtirası ile HDP ve MHP’nin kutuplaşması isteniyor. Yahu siz on dört  (14) yıldır iktidardasınız ve bu milleti şuan ne hale getirmiş olduğunuzu, göremiyor musunuz?..
HDP ısrarla barış istiyorum diyor. Abdullah GÜL arıyor baş sağlığı diliyor. Sonra HDP, MHP karşı karşıya getirilmek istenerek milliyetçi hassasiyetler kaşınıyor? Allah muhafaza! Trabzon hassasiyetlerin olduğu bir il, ufak bir kıvılcım, nelere malolur... Söyleyenleri utandırmıyor, üzmüyor, korkutmuyor ve varsa yoksa "Tek Başına İktidar?.." Niçin birlikte değil de tek başına?!..  Bu ne hırs?.. Bu ne ihtiras?!. Bu ne çılgınlık?!.
DEVLET BAHÇELİ ve MHP

Bahçeli: Sadakat sahibi, sabırlı ve sağ duyulu bir insan.Vakur ve fırsatlardan kendine bir pay çıkarma arzusundan uzak, partisine fırsatlardan pay çıkarmayı kendine zül sayan, onu haysiyetsizlik ve karakter eksikliği olarak kabul eden ciddi, vatansever bir lider… Vatan evladı.

Eğer Devlet Bahçeli istesin MHP’ye bir anda oy patlaması yaptırır. Suruç katliamında, Ankara’daki yüz kişinin şehit edilmesinde bile ülkücülere sağduyu çağrısı yapıyor. Gezi olaylarında öyle diğerlerinde öyle…
Bugünkü iktidara baktığımızda iktidardakilerin hemen hepsi sadece birkaç puan oy alabilmek için milleti kutuplaştırmak, hassasiyetlerini kaşımak ve grupların çatışmasından rant elde etmek peşine düşmüşlerdir. Bunu da sadece makam ve mevkilerini kaybetmemek, tek başına iktidarda kalabilmek hesabı ile yapmaktadırlar. Niçin beraber, hep birlikte, bütün partiler diyemiyoruz?!..
Diyarbakır Baro Başkanı,Tahir  ELÇİ: televizyon programında konuşurken: “Terör örgütünün propagandasını yaptığı” “ PKK terör örgütü değildir. “dediği  iddia ediliyor. 
Mardin Millet Vekili “Bıçak Sırtı” adlı bir programda iktidar millet vekili Orhan MİROĞLU’nun  Savaş AVCI ile yaptığı bir programda: “PKK kendi siyasal propagandasını harekete geçiren bir örgüttür.” diyor. Kimsenin sesi çıkmıyor. Bakın bunların her ikisi de İktidarın kendi adamları... Kim tutuklanıyor? Kimler tutuklanmıyor?..
Bugüne kadar teröristlere operasyon yaptırmayan Valileri  hangi yiğit savcılar  çağırıp hesap soracak, beklemekteyiz… Milletin gözleri önünde ayan beyan gözlerinin içine baka baka cereyan eden hadiselere olsa olsa ancak şu denir:
Milletin zekası ile dalga geçmek?..   Ankara/Perşembe,22.10.2015

10 Ekim 2015 Cumartesi

SEÇİM ve FIRSAT; Abdullah Çağrı ELGÜN

SEÇİM ve FIRSAT
Abdullah Çağrı ELGÜN
Türkiye’nin asıl sorunları dış değil, içtedir. İçerideki problemler çözülmeden dışarıda başarı elde etmek, mümkün değildir.
TÜRKİYE'NİN SORUNLARI
Ülke: "Senin Adamların, Benim Adamlarım, İmam Hatipliler ve Onun Dışındakiler, % 60'lık Blok ve Yüzde %40'lık Blok, PKK, HDP, Türkiye İçinde Entegre Olup Türkiyeli Olmak İsteyen Kürtler, Bağımsız Kürdistan Hayali Kuranlar. Paralel Lakabı Takılarak Sürekli Tahrik Edilen ve Her Türdeki İmkanlarının Sonuna Kadar Ellerinden Alınmak İstenen, Bu Ülkenin İnsanları. Suriye'den Gelip Türkiye'de Yerleşmiş Mültecilerin İntibakı, İş Edinme ve Geçim Problemleri, Gençlerimizin Büyük Çoğunluğunun İşsizliği, Ankara'da Görevden Alınarak Araştırmacı, Müşavir, Olarak Atıl Durumda, Bankamatik Memurluğuna Mecbur Edilmiş Bürokratların Kahve Köşelerinde Geçirdikleri Zamanlarının İç Acıtan Huzursuzluğu, Tüm İl ve İlçelerde Görevden Alınan, Sebepsiz Yerleri Değiştirilen Öğretmen ve Okul İdarecilerinin Bunalımları, Kapatılan Polis Akademileri, Polis Okulları, Sağlık Eğitim Enstitüleri, Sağlık İdaresi Yüksek Okulu ve bunlarda görev yapan hocaların mağduriyetleri ve haklarının gaspı sebebiyle ortaya çıkmış aile ve yakınlarının mağduriyetleri, Kapatılan Dershanelerin Öğrenci, Öğretmen, Yöneten, Sahiplerinin Bütün Olarak Sıkıntıları; Eşit Olmayan Gelir Dağılımının Yarattığı Sıkıntılar, Emekli Memur ve İşçinin Sıkıntıları, Taşeron Olarak Çalışan ve Milletin Yükünü Omuzlamışken Aldığı Ücret ile Geçimini Sağlayamayan Taşeron İşçilerimizin ve Onların Ailelerinin Sıkıntıları, Basın ve Yayındaki Sıkıntılar, Haklı veya Haksız İçeride Yatan Binlerce Mahkum ve Ailelerinin Sıkıntıları, Adalet, Hukuk ve Uygulamalarının Tartışılır Halde Olmasının Verdiği Sıkıntılar, Hükümetin Göreve Getirdiği Genç, Tecrübesiz, İş Bilmez İdareci ve Bürokratın Tahakküm ve Çalışma Alanlarında Mobbing Uygulamaları...vb. daha başka binlerce mağduriyet, çoğaltıp gidiyor. Bir kere içimize FİTNE GİRMİŞ!.." meselelerini halletmeden  başkaca hiç bir meseleyi çözemeyiz...
Seçimler, devletin millet ile kucaklanmasını sağlayacak önemli bir fırsat ve yoldur. Adalet ve tarafsızlık herkes için gerekli ve vazgeçilmez dayanaklarımızdan biridir. Bunu kaybedersek her şeyimizi kaybederiz. Bu hem muhalefet hem de iktidar için gerekli ve de elzemdir…
İktidarda olanlar, iktidarın verdiği  gücü kullanarak,  her başını göstereni susturma, basın ve yayını avucunun içine alma; ve hiçbir  muhalefetin seslenmesine, eleştiri yapmasına ve özgürce fikirlerini ifade etmesine fırsat vermez ise ülke de yanlış ve doğrular birbirine karışır ve ülke kaosa sürüklenir. Bugün olduğu gibi...
Demokratik ülkelerde olduğu gibi,  kişilerin fikirlerini rahatça, korkusuzca, ifade etmelerine, yanlışları eleştirilmesine fırsat verilmelidir. Hatta bunlara bu yanlışları göstermiş olmalarından dolayı eleştirileri için teşekkür edilmelidir... Toplum böyle ileriye gider, hamleler yapar, başarı sağlar... Hatalar ancak böyle düzeltilir. Milletin TV ve Basın Yayın Organlarından, İktidarda olanların diğerlerine baskı ve kapama uygulamaları kötü ve istenilmeyen örnekler olup gelecek kuşaklarımız için de olumsuz örnek, teşkil etmemeli ve bizim geleceğimizi de ipotek altına almamalıdır... İktidarlar baskı ve otorite ile muhaliflerinin sesini kısar ve onların sesleri halka ulaşmaz, ulaştırılmaz ise bunların yakınları, yanında ve yöresinde ve onlara sempati besleyen taraftarların da husumetlerini üzerlerine çekmezler mi?.. Böyle olunca ülke içinde huzursuzluk yaratır, ülke kaosa sürüklenmez mi?
İktidarın yirmiye yakın kanalı ve on civarında gazete ile muhaliflerine yer vermeyerek kendi borazancılığına soyundurmalarına fırsat verirse, bu ülkede  bir daha adalet ve hukuku bulmak, mümkün olmaz... Seçime giderken böyle bir kısıtlama yapılması, bu kadar medya ile diğer muhaliflerin yok sayılması, bitirilmek istenmesi ve sesinin soluğunun kesilmesi çok manidar olup çelişki doğurur.
Ülke seçime giderken büyük bir fırsat yakalamıştır. Hem partiler hem de millet, bu seçim ve fırsatı çok iyi değerlendirilmelidir.
ERDOĞAN ve PUTİN
Erdoğan da Putin de Batı yanlısı; her ikisi de otoriter, halkın büyük çoğunluğunun güvenini kazanmış,  ideolojik, çatışmacı, bu çatışmalardan ve anlaşmazlıklardan faydalanarak iktidarını koruyan devlet liderleri. Avrupa, Ameika ve Nato tarafından Savaşın Türkiye ve Rusya arasında olması mı isteniyor?.. Türkiye bu savaşın içine itilmeğe mi çalışılıyor?.. Anlaşmazlıkları nasıl durduracaklarını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Sıcak denizlere inerek gezinen, Hazar'dan vuran  Ruslar, neler yapabileceklerini rakipleri Amerika, İngiltere, Avrupa ve Çin’e göstermeğe çalışıyor. Tarih yeniden tekerrür ederek İsrail'i, Rusya ile Askeri görüşmeler yapmağa itiyor. Rusya İsrail ile neleri görüşüyor? Çin de aynı şekilde denizlerde yığınak yapmaktadır. Sıcak denizler kaynama noktasına gelirken Suriye, Rusya ve Türkiye’nin krizine sebep olmuştur.
Nato Türkiye’yi tutar mı? Rusya Türkiye’yi karşısına alabilir mi? Tarih bunun ilginç örnekleri ile doludur. Rusya için de durum aynıdır. Donkişotluğa bilmem gerek var mı?.. Yoksa riske girerek hayat ile kumar oynamak mı gerekir? Hiç bir risk olmadan da bir şey kazanmak mümkün olmayacağına göre restleşmeler, çekişmeler ve ipin ucu nerede, nasıl kopacak?!.
Bütün bunlar olurken Putin yıllardır Rusya’nın hayal ettiği sıcak sulara inmiş ve Osmanlı İmparatorluğu için daha önce Rusya’nın söylediği: “Hasta Adam” yakıştırması bugün ise Türkiye için Putin tarafından: “Ortam Uygun”  sözü ile dile getirilmiştir. İngiltere, Amerika, İsrail ve Avrupa ile de konuşan Rusya sınırlarımızı iki kez ihlal etmiş. Elçilik telefon ile aranarak bu ihlâl kınanmış; fakat ihlâl üçüncü kez gerçekleşmiştir.
Ülkeler ile isteyerek yan yana gelinmez. Komşu olunmaz. Tarihin bir cilvesi olarak ülke toprakları ve sınırlar yan yana olabilir. Biz Rusya ile hem tarihi hem coğrafî olarak sınır komşusuyuz. İyi zamanlarımız da kötü zamanlarımız da olmuştur; fakat ebedî düşmanlıklar olmadığı gibi ebedî dostluklar da yoktur. Bu insanlar için olduğu gibi devletler için de böyledir... Siyasetçilerimiz bunu dikkate alarak hareket etmek zorundadırlar. Evimizi değil, bir kurumu değil bir Devleti yönettiğimizi fark edip riskleri, geleceği, sonuçlarını görmeli, hesap etmeli bu sonuçlara katlanabileceği, kaldırabileceği, ölçüde risk edilmelidir...
Ülke seçime giderken büyük bir bir fırsat yakalamıştır. Hem partiler hem de millet, bu seçim ve fırsatı çok iyi değerlendirilmelidir.
BEKÂ MESELESİ
“AKP salt çoğunluğu kaybettiği için seçime gittik.” Herkes hesabını verecek. Polisler kendilerini savunurlarken her şeyi bir bir ortaya dökeceklerdir.  Bugün gelinen noktada İktidar, sorumluluğu bürokratlara yıkma peşine düştü. Ankara ayakta. Valiler yüzüstü bırakıldı. Jandarma yüzüstü bırakıldı. Yargılanma endişesi bütün bürokratları sarmış durumda. Artık kimse kimseye güvenmiyor. Medyanın üstüne gitmek ve medya üzerinde baskı oluşturmak, sıkıntıların aşılmaz hale gelmiş olduğunun bir delilidir. Bu seçimlerde muhalefetin sesinin halka ulaşamamakta olduğu, çeşitli muhalif yetkililer tarafından dillendirilmektedir. Böyle bir seçim, demokratik değil, şaibeli olacaktır.
PKK’nın Amoson Kırsalı’nda Özel Harekatçıların gönderilmesi önleniyor. Bunu kim önlemiştir. Bunun izi sürülüp ortaya çıkarılmalıdır. Bugün gelinen noktada 150 vatan evladı şehit edilmiştir. 
Bugün de Ankara Ulus'taki patlamada ilk belirlemelere göre: seksen altı ölü ve yüz seksen altı yaralıdan bahsedilmektedir. Ülkemiz üzerinde büyük oyunlar sergilenmektedir. Terörü ve bunları yapan ve yaptıran vicdansızları; 
ŞİDDETLE KINIYORUM!..
Ankara Moskova krizi devam ediyor. Rusya bu defa da Hazar denizinden vurmaya başladı ki bu şu demektir. Buraların hakimiyeti bende… Esed’i devirmek isteyen Türkiye devre dışı kalmıştır. Özgür Suriye Ordusunun arkasında olan Türkiye susmaktadır. Türkiye’nin hiçbir yaptırım gücü olmadığı da böylece ortaya çıkmış gözüküyor.
İŞİD’in gelir kaynağı petroldür ve bundan on-on beş milyon dolar gelir elde etmektedir. Hem Amerika’nın hem de Rusya’nın bunu ele geçirme konusunda birliktelikleri vardır.
Nato askeri gelirse ne olur?Amerika ve Nato Türkiye’yi bu çıkmaza iteliyor... Türkiye Avrupa ve Amerika ilişkilerinde sıkışmış durumunda.Tek kullanacağı koz Nato’dur. Türkiye kendi eliyle kendini zor duruma getirmiştir. Avrupa Mülteci sıkıntısını bize gönderme demektedir.
Amerika:  “Biz o petrolü Rusya’ya yedirmeyiz.” diyor; Nato: “ Nato müttefiklerini korumaya hazırdır.” Diyor. Rusya'yı, DAEŞ ile mücadele etmeğe çağırdı. Anlaşılıyor ki ABD, Avrupa, Rusya ile konuşuyor. Anlaşıyor. Türkiye’yi de bu işin içine sokarak kendi amaçlarını gerçekleştirmek istemektedirler. Türkiye’ye de:  "Beni karıştırma, sen bak icabına!.." demektedir.  Amerika Afganistan, Irak gibi operasyonlara girdiği yerlerde hep hüsranla çıkmıştır. Bugün, Türkiye içeride uyguladıkları yanlış politikalarla, dışarıda da uyguladıkları aynı yanlışlıktadır. Bu da onu çıkmaza sokmaktadır. AKP içeriden yıkılıyor. Ali BABACAN: “Partinizin adına AK deyip de şeffaflık ve yolsuzluklar hakkında belli bir duruş ortaya koyamazsanız bekâ meselesi haline gelir.”
CHP ve MHP asgari ücret için Türkiye’de kaynak olduğunu gösterdi ve halkın gözüne girdi. Halk bunlara inandı. Arınç bile:  “Biz sadece İsrafları önlesek, sizden vergi almamıza gerek kalmaz.” Dedi. Dünyada kendi vatandaşından en yüksek vergi alan ülkelerin başında Türkiye'nin olduğu söyleniyor.
DİJİTÜRK basına sansür uygulayarak birçok kanalı birden durduruyor.
Ülke seçime giderken büyük bir fırsat yakalamıştır. Hem partiler hem de millet, bu seçim ve fırsatı çok iyi değerlendirilmelidir. (Ankara/Cumartesi, 10 Ekim 2015)