BOZKURTLAR’IN (TÜRKÇÜLÜĞÜN) DİRİLİŞİ
Abdullah Çağrı ELGÜN
Osmanlı Türkiyesi
Kuvayı Milliyeçiler,
Osmanlının zayıfladığı ve yavaş yavaş dağılmaya başladığı bir dönemde,
Selanik’te çıkardıkları “Yeni Hayat ve
Türk Yurdu” dergileri ile İmparatorluklarının parçalanıp dağılmasının önüne
geçmeye karşı büyük bir mücadele verirler. İçerideki ve dışarıdaki düşmanlar Osmanlı
Türkiye’sini hasta adam ilan ederek onu, param parça etmek üzere başına çökerler…
Memleketin her karış toprağı düşman askerleri tarafından işgal edilir. Bu
karabulutların kol gezdiği zamanda, ülkeyi bu durumdan kurtarmak için devrin
aydınları ve halkta beliren, üç değişik fikir ile Osmanlı Türkiye’sinin
kurtulacağına dair, ümitler yeşermektedir. Aşağıdaki fikirleri hararetle
savunan taraftarlar, ülkenin bu görüşler etrafında birleşilebilirse, kurtulabileceğine
inanmaktadırlar:
1)
Osmanlıcılık
2)
İslâmcılık
3)
Türkçülük ve Milliyetçilik.
Birinci Görüşe Göre: Osmanlı İmparatorluk Türkiye’si içerisinde
yaşayan gayri Müslümler de dahil olmak üzere, bütün halk, beraberce
yaşamalıdır. Bunlar ortak değerler etrafında birleşerek, Osmanlı İmparatorluk
Türkiye’sinin hayatını, her hangi bir toprak kaybına sebep olmadan, devam ettirebileceği
görüşündedirler. Bu görüş, gelişen şartlar ve ülkede meydana gelen eylemlerin
artması gerçekleşmesi şansı kalmayarak,
kısa sürede iflas etmiştir.
İkinci Görüşü Benimseyenlere Göre: İmparatorluk
içinde gayri Müslimlerin toprak ve müstakil ayrı devlet istekleri. ülkede
kargaşa ve huzursuzluğa sebep olmakta ve eğer mümkünse ayrılıp gitmeleri ve
sadece “Din Birliği” (İslâm Birliği)
etrafında toplananların İmparatorluk içinde kalmaları fikri ağır basmaktadır;
fakat mikro milliyetçilik fikri, aşırı kavmiyetçilik bu görüşün de hayata
geçmesine engel olmuş ve nihayet bu görüş de iflas etmiştir…
Üçüncü Görüş, Türkçülük ve Milliyetçiliği
Benimseyenlere Göre: Ülkeyi ayakta tutacak görüş: “Türkçülük
ve Milliyetçiliktir.” Millet savaşlarda yaşanan bozgunlar ve ülke içindeki
istikrarsızlıklar ve haksızlık, hırsızlık, gasp, adam öldürme, aşırı kavimcilik
ve Fransa’da doğan milliyetçilik fikirlerinin, İmparatorluk Türkiye’sini
içinden çıkılamaz ve yaşanamaz bir ülke durumuna getirmiştir. Bu görüş
sahiplerine göre ayrılık isteğinde bulunarak, müstakil, bağımsız devlet olmak isteyenlere
karşı çıkmak gereklidir. Bununla birlikte, ok yaydan çıkmıştır; ve durdurmak
mümkün değildir; öyleyse hiç olmazsa Türkler’in topluca yaşadığı toprakları
kurtarmak “Türkçülük ve Miliyetçilik”
görüşü doğrultusunda birleşmeyi başarmak gerekiyordu…
İçerideki düşmanların, dışarıdaki düşmanları yurda
davet ederek bağımsızlık isteklerine erişmek için hainlik yapmaları, çeşitli
çeteler kurarak halkı sindirdikleri, vatana ihanet ettikleri gün gibi
ortadaydı. Bu sebeple, saray önünde her gün nümayiş yapan, yangın çıkaran,
gasp, cinayet, ırza tecavüz ile Türkler’in oturdukları bağ, bahçe ve evlerini
gasbederek, yıllardır birlikte yaşadığı kendi komşusuna, kendi halkına büyük
içkence ve eziyetler yapıyorlardı.
Hüseyin Nihal ATSIZ |
Rum, Ermeni,
Yahudi Çeteleri köy, ilçe ve şehirleri yakıp yıkıp, halkın namuna tasallut
edip, Türk halkına akla gelmedik, çeşitli işkenceleri muamele görüp, Türk
halkını bulundukları topraklardan göçe ve kaçışa zorladılar. Bu olaylar,
ülkenin içinde bulunduğu durum, İmparatorluk Türkiyesi içerisinde yaşayan
farklı kültür ve soylara, ya istedikleri verilecek; veya bunlara karşı bir
Kurtuluş Savaşı yapılmasını mecburî kılıyordu… Öyle de oldu!..
Bu fikir giderek
rağbet buldu. Türkler yaşadıkları topraklardan sürülmek isterken, hemen hemen
vatanın, yangın yerine dönen bir çok cephelerinde, Türkler için çetin ve
kaçınılmaz müdafaa; ve amansız bir savaş başladı…
Bütün bu kargaşa
ve fikir ayrılıkları, İmparatorluk içinde yaşayan Türkler dışındaki azınlıkların
işine yaradı.
Fransa’da doğan
mikro milliyetçilik anlayışı ile başlayan bağımsızlık istekleri ve toprak
talepleri Arap, Fars, Latin, Ermeni, Yahudi, Slav soyundan bütün ırkları
harekete geçiriyordu. Bunlar ülkeyi işgale gelen büyük devletlerin güçleri ile
birleşerek bağımsız bir Yunanistan, Bağımsız bir Bulgaristan ve arkasından
bağımsız Ermenistan doğuruyorken Arap, Fars, Latin soyundan bir çok halklar da
bağımsızlık ilan ediyorlardı…
Osmanlı
İmparatorluk Türkiyesi’nde tek bir eyalet olan Araplar, bir çok emirliklere
ayrılarak bağımsız devletçikler olacaklardır. Osmanlı İşgal altındadır ve ülkeyi
işgal altına almış olan düşmanlar, Türkler’i bu topraklardan kesin olarak silip,
atmak için karar almışlardır…
Kuvayı Milliyeciler:
İşte tam o sırada
ortaya Mustafa Kemal ve bir avuç vatansever arkadaşları ortaya çıkar. Osmanlı Türkiye’sini
kurtarmak için silah arkadaşları ve bir avuç vatansever insanla, büyük bir
mücadeleye girişirler. Alevler içinde yanan koca bir ormandan geriye küller
arasında çaresiz, aç ve açıkta: 778 Metrekare, vatan parçası kalır ki bunun
adına “Türkiye” derler.
“Türkçülük ve Milliyetçilik” görüşünün etrafında toplanan çoğunluğu
Müslüman ve Türk olan, bu bir avuç Kuvayı
Milliyetçiler, İmparatorluğun külleri arasından, tamamen vatanseverlerin kurduğu genç, Türkiye Devletini ortaya
çıkarırlar. Bu devleti kuranlara Türk, ülkenin adına da Türkiye denir. Bu ülke
insanları Kurtuluş Savaşı öncesinde olduğu gibi Kurtuluş Savaşı sonrasında da
bir birlerine sıkı sıkıya kenetlenmiş, ayrılmaz bir bütün olmuşlardır.
Padişah döneminde,
Avrupa eğitimi ile yetişmiş ülkenin aydın delikanlıları Talat Paşa, Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa, İsmet İNÖNÜ, Rafet BALE, Fevzi
Çakmak, Kazım Karabekir Paşa, Mehmet Âkif, Hamdullah Suphi, ...vb. binlerce
adsız kahraman, büyük bir kurtuluş mücadelesi ve savaşı vererek Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurarlar.
Türk milliyetçilerinin kurduğu bu devlete Türkiye Cumhuriyeti, bu
devleti kuran halka da Türk halkı denir. Atatürk’ün de dediği gibi bu büyük bir
zaferdi.
1944 Türkçülük
Hareketi’ne kadar “Türkçülük ve
Milliyetçilik” fikri devlet politikası olarak devam edip gelmişti.
Ankara’nın en merkezi yerinde yapılan muhteşem Türk Ocağı binası bunun en güzel örneğidir. Bugün Resim ve Heykel Müzesi olarak
kullanılmaktadır.
İkinci Mustafa adıyla
da anılan İsmet Paşa (İNÖNÜ) SSCB,
Kominist Rusya tehdidini gereğinden fazla önemseyerek “Türk, Türlük, Türkçülük, Milliyetçilik” hareketine cephe aldı;
halbuki SSCB(Rusya)’da bağımsız olabilmeyi bekleyen Türkiye’nin o günkü nüfusundan
daha kalabalık din, dil, tarih, kültür,
soyca bir olan Türk kardeşlerimiz SSCBirliğinin esareti altında olup bağımsızlık
beklemekteydi. Madden ve manen, bizim onlara yakın olmamız lazımdı. Seksen yıl
boyunca kardeşlerimizden ayrı, onlara hasret yaşayarak, onlardan uzaklaştırıldık!..
Millî Kahramanların,Türk Milletin Beklentilerine
Çare Arayışları:
O dönemin
Milliyetçileri başta Hüseyin Nihal ATSIZ
olmak üzere: Fehiman TOKLUOĞLU, Alpaslan
TÜRKEŞ, Fethi TEVETOĞLU, Reha Oğuz TÜRKKAN, Zeki Velidi TOĞAN, Necdet SANÇAR, Cebbar ŞENEL, Hasan Ferit CANSEVER, Nurullah
BARIMAN, Mustafa Zeki SOFUOĞLU, Fazıl HİSARCIKLI, Hüseyin Namık ORHUN, Sami
BAYRAK, İsmet Rasim TÜMTÜRK, Cihat SAVAŞFER, Muzaffer ERİŞ, Fehiman ALTAN,
Yusuf KADIGİL, Hikmet TANYU, Hamza Sadi ÖZBEK, Orhan Şaik GÖKYAY, Cemal Oğuz
ÖCAL, Sadi BİLGİÇ, Mehmet KÜLAHLIOĞLU, Osman Yüksel SERDENGEÇTİ 1944 Türkçülük tutuklanarak, uzun süre, “tabutluk” adı
verilen küçücük zindanlara atılarak, büyük işkencelere maruz kaldılar. Türk milliyetçiliği ötekileştirildi ve idealistler
bastırılmaya çalışıldı.
Türkiye yabancı
sermaye ve teknolojilerin oluşturduğu bir yapıya teslim oldu. Başta İstanbul
olmak üzere Anadolu’da şekillenen “Merkez Sağ” denen bir teşkilat yapılanmasının
eline geçti. Bu duruma son vermek isteyenlerden başta Mareşal Fevzi Çakmak Paşa yeni
bir parti kurup(Millet
Partisi) örgütlenerek iktidara gelmek istedi ise de başarılı olamadı.
Sonra bu partiye Osman BÖLÜKBAŞI(1957) sahiplendi. Arkasından Alpaslan TÜRKEŞ(1969), Başbuğun vefatı
ile boşalan koltuğa da Dr.Devlet
BAHÇELİ(1999) geçerek bu vizyonu üstlendilerse de ufak tefek iktidar
ortaklıklarıyla bu millî dava ve fikrini uygulayabilme başarısını asla gösteremediler.
Mareşal Fevzi Çakmak |
“Merkez Sağ” denen
bu iktidarlar döneminde, hemen her alanda, Türkiye’yi kendi öz kaynakları
yerine Batı ile buluşturup, Batının tam bir taklitçisi, kopyacısı haline
soktular. Giderek dilde, ekonomide, tarımda, sosyal hayatta ne varsa yabancı
sermaye, yerli malı ve sermayeyi tasfiye etti. Sanayide, tarımda, sosyal
hayatta üretmeye, geliştirilmeye, çoğaltılmaya dayalı millî devlet yararına ne
varsa, hemen her şey ya kısıtlandı, ya kota ile sınırlandırıldı ya da bunların fabrikalarına,
ürünlerinin üretimine, tamamen son verildi… Yerli ve millî adına ne varsa hemen
her şey yabancı sermaye ve piyasasının eline geçti…(Eti, Sümer, Çinkur, Anadolu
Otomobil, Devrim Otomobil, Kayseri uçak fabrikası…vb.)
Her yıl hararetle
ve büyük bir zevkle kutlanan “Yerli Malı Haftası” ve “Türk Parasını Koruma Kanunu”,
rafa kaldırılarak, “Türk, Türkçülük ve Milliyetçilik” fikirleri
azınlıkta ve küçük bir grup olarak sahnede yer aldı.
Ekonomi, Eğitim,
Politika, yabancı sermayenin yabancı piyasasının eline geçti. Bu durum: İnönü ile
başlayıp, …Menderes, Demirel, Özal ve nihayet Erdoğan döneminde rayından çıkıp,
zirveye oturdu.
Son on sekiz
yıl(18)’da da Erdoğan iktidarı tarafından: “Atatürk, Türk, Türkçülük, Milliyetçilik, Türkiye Cumhuriyeti(TC.)
ve Türk Lirası(TL.)” düşman ilan edildi. Bir milletin kendi soyunu
araması, ona sahiplenmesi “Irkçılık” sayıldı;
ve en yüksek makamlarca bu değerler öcü telaffuz edilerek bu gerçek, şiddetle
reddedildi…
Alpaslan Türkeş ve Osman Bölükbaşı |
Ay Yıldızlı Türk
Bayrağı değiştirilmeye, rengi ve sembolleri tartışmaya açıldı. Bu iktidar
döneminde rengini kanımızdan alan Ay Yıldızlı Bayrağımız, elli altı(56) kez Türk’ün
düşmanları tarafından gönderinden indirildi. Amansız bir Kurtuluş Savaşı
vererek kazanılan bu ülkenin “Adından
gocunanlar ve değiştirmeye kalkanlar çıktı… Millî Marşı”nın bestesi
değiştirildi. Kimi yerlerde değişik beste ile okutuldu ve Kurtuluş Şavaşı’mızın
Destansı Bir Anlatımı olan “İstiklâl Marşı”
mız kaldırılmak istendi…
Her sabah bir
ideal olarak orta öğretim okullarında Atatürk döneminden bugüne kadar yıllarca
ezberletilerek okutulan “And”ı
kaldırıldı. Büyük önder ve kahraman gazi Mustafa
Kemal Atatürk’ün söylediği: “Ne
mutlu Türk’üm diyene!” sözü dağlardan ve okullardan silindi. Atatürk’ün
heykelleri, tabloları ve resimleri resmî ve özel kurumların çoğundan
kaldırıldı. “Atatürk” adı ile başlayan okullar ve satadyumlar
yıkıldı.
Osman BÖLÜKBAŞI ve Başbuğ Alpaslan TÜRKEŞ |
Özel sermaye,
devlet sermayesini neredeyse sıfıra indirdi. Özelleştirme adı altında yapılan
uygulamayla, devlete ait kamu binaları dahil, kurumlar, fabrikalar, şirketler,
maden yatakları ve devlet arazilerini yandaş ve yakınlara yok fiyatına
pazarlanıp satıldı veya yakınların üzerine geçirildi. Devletin kendine ait
binaları dururken çok yüksek fiyatlara ve Dolar ve Yuro cinsinden rantlı
paralara amaç dışı kiralandı. Milletin hayrı için yapıldığına inanılan: Oto
Yollar, Köprüler, Tüneller, Şehir Hastaneleri, Kanal İstanbul, Parklar müstaitlerden
komisyon alabilme çıkarları için yandaşlara kira garantisi, gelir garantisi,
doluluk oranı garantisi yoluyla yirmi beş, otuz(25-30) hatta kırk dokuz(49)
yıllığına peşkeş çekilerek vatandaşın tüyü bitmedik yetimlerinin parası ile
milletin anasına avradına küfrettirildi…
Kurumlarda daimi
kadrolara neredeyse kaldırılarak, “Devleti
küçültüyoruz. Devleti yükten kurtarıyoruz!..” denilerek kamuda çalışanların
sayıları %12’den %’8 düşürüldü. Sözleşmeli
memur, sözleşmeli öğretmen, sözleşmeli asker ve sözleşmeli sağlık personeli sistemi
uygulaması başlatıldı.
Kamuda çalışanlar:
4A, 4B, 4C…vb. gibi ucube ve uydurma
adlar altında gruplara ayrılarak haksız kazanç ve adaletsiz bir ücret dağılımı
ile değersizleştirildi.
Taşeron şirketlere
büyük yetkiler verilerek asgarî
ücretlilik ve modern kölelik sistemi özendirildi. Toplumda güven
zedelenmesiyle güvensiz toplum, korkak, pısırık ve başkalarına boyun büken,
boyun eğen, itirazsız eğilen insan modeli arzulandı.. Toplumda sürekli moralsizlik,
kırkın insan, küskün toplum, dargın ve hayal kırıklıkları yaşayan psikolojisi
bozuk halk körüklendi. Sormayan, sorgulamayan, karşı çıkmayan, çıkamayan,
hastalıklı bir toplum modeli yaygınlaştırıldı.
Bu görüş ve gidişe
karşı, bugüne kadar ne CHP, ne MHP ne de millî bir parti tek başına iktidarı
yakalayarak karşı duramamış ve bu kötü gidişi durduramamıştı…
Asena(Dişi Kurt) Meral AKŞENER
İşte bugün bir
ümit belirdi ki bunun adı İYİ PARTİ’dir…
Lideri ise Meral AKŞENER… Onun etrafında toplanmış olanlar da Bozkurtlar
ordusu, Türk, Türklük ve Türkçüler grubudur. Bu halk Mustafa Kemal Atatürk ve silah
arkadaşlarının önderliğinde amansız bir Kurtuluş Savaşı vererek Cumhuriyeti
kuran Türkiye’yi kuran her kesimden Türk halkıdır.
Bu günü
sabırsızlıkla bekleyen ülkücüler ve Türk halkı, Meral AKŞENER’in her kesim ve halktan
özellikle seçerek kadrosuna aldığı bu şahsiyetlerle, bu gün bu iktidar fırsatını
ve rüzgarını yakalanmıştır. Bu parti ile iktidara taşınacaklardır.
Geleceğimizi kuracak olan kadro, bu partide mevcuttur… Atatürk’den sonra millî
olarak iktidara gelecek, en büyük ve en güçlü iktidar, bu, İYİ PARTİ iktidarı
olacaktır.
Cumhuriyete: “100 yıllık film arası!” diyenlerin
tünellerinin sonu görünmüştür. Gazi Mareşal Mustafa Kemal ATATÜRK başta olmak
üzere Genç Türkiye devletini Türk Halkı kurmuştu. Devletin yönetimi de öyleydi.
Bizzat Atatürk: “Ne mutlu Türk’üm
diyene!” diyordu. “Ey, Türk! Yüksel,
senin için yükselmenin hududur yoktur.” , “Tek bir şeye ihtiyacın var: Çalışmak! Çalışmak! Çalışmak!”
diyordu. Bunun için: “Muhtaç olduğun
kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”. “Ne mutlu ki Türk doğmuşum.”, “Benim en büyük övüncüm ve mutluluğum
Türk olarak doğmaklığımdır.”, “Bir
Türk dünyaya bedeldir!”, Beni bir Türk anası doğurmadı mı, bu memlekette nice
Türk anaları nice Mustafa Kemaller doğurmayacak mı?..” demişti!
İyi Parti, Kadrosu ve Kökleri
“Türk, Türklük ve
Türkçülük ateşi ile yanmış gönüllerde, bu parti Mustafa Kemal’in silah arkadaşı,
Gazi Mareşal Fevzi Çakmak Paşa
tarafından “Millet
Partisi” olarak kurulmuştur. Daha sonra Osman BÖLÜKBAŞI, bu partinin
adını “Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi(CKMP)1957”, olarak değiştirmiş. Alpaslan
Türkeş’i davet ederek bu partiye üye etmiştir. TÜRKEŞ, bu partide Genel Başkan
olunca(1958) partinin adını, Milliyetçi Hareket Partisi(MHP) olarak
değiştirmiştir. Bu parti, Başbuğ Alpaslan Türkeş’in ölümüyle, 1999’da Dr. Devlet BAHÇELİ’nin Genel
başkanlığa geçmesiyle, bugüne kadar gelebildi. Milliyetçi Hareket Partisi(MHP),
kendi misyon ve ideolojisini hayata geçirebilmek çaba ve gayretinden ötelere
erişip, hiç bir vakit, tek başına iktidarı yakalayamadı.
Bununla da
kalmayan Bahçeli Atataürk’ün silah arkadaşı Fevziçakmak Paşa’nın kurduğu ve
rahmetli Başbuğun emaneti olan bu partiyi: Türk,
Türkçülük, Milliyetçilik kavramlarının, kendi sözleri ile: “Ne mutlu Türk’üm diyene!..” sözünü
söyleyenlerden rahatsız olan, Abdullah GÜL’ü, 7 Haziran 2015’te Cumhurbaşkanı
seçtirmiş ve “Türklüğün yaşayan en büyük düşmanı olan Erdoğan(AKP)” ile
koalisyon yaptırmıştır…
Bununla da
kalmayıp, “Hayır!” kampanyasına
destek vererek ve bütün koalisyonlara kapısını kapayarak, “1 Kasım 2015’te” AKP’nin: Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) Türk halkının
Osmanlı Türkiyesi döneminde tanıştığı, Duyun u Umumiye’den sonraki, en büyük
tezgahın uygulamaya girmesine müsaade ediyordu...
Bahçeli: BOB, BİB,
BAB gibi küresel emperyalist güçlerin projelerine boyun eğerek, ERDOĞAN’ın kaybettiği
iktidarı, altın tepsi içinde yeniden AKP’ye sunuyordu…
Buna dur diyen
başta: Sinan
OĞAN, Ümit ÖZDAĞ, Yusuf HALAÇOĞLU, Meral AKŞENER, Koray AYDIN, Özcan YENİÇERİ, …vb. gibi millet vekilleri MHP’de olağanüstü, bir kongre isteyerek, genel
başkan Devlet BAHÇELİ’yi değiştirmek
istediler. Bunun üzerine Büyük Anadolu
Oteli’nde gerçekleştirilen “Tüzük
Değiştirme Kongresi” iktidarın da yardımıyla iptal edildi. Toplantılara ve kongre yapımına müsaade edilmeyerek sonraki
zamanda, kongre yapmak için bir araya gelmiş partililer, delegeler ve millet
vekilleri, partiden(MHP) ihraç ve tasfiye ediliyordu.
Bunun üzerine, MHP’den ihraç edilen Muhalif Ülkücüler
bir araya gelerek, korkusuz ve cesur bir çıkışla, İYİ PARTİ’yi kurarak, iktidara
talip olduklarını, her kesime ilan ettiler.
Bu durum hem
iktidarı hem de muhalifleri telaşlandırdı. Bu parti ve mensuplarını hemen her
şekilde engellemek ve seçimlere de sokmamak istiyorlardı. Toplantılarını
engellemek, tutulan salonların sahiplerini tehdite, İYİ PARTİ mensuplarının
yollarını kesmek, toplantılarına saldırılar düzenlemek, dövmeye ve sindirmeye
kalkışmak …vb. gibi her tür tehdide kadar vardırdılar.
İYİ PARTİ’nin
çalışmalarını, açıklamalarını milletin vergileri ile kurduğu devletin hiçbir
televizyonları vermediği gibi, hiçbir basında söz ettirmediler. Tarih bu
günleri, arşivlerinin tozlu Raflarına, kara bir leke olarak yazacaktır…
Devlet BAHÇELİ ve Manevraları:
Baskın seçim ile İYİ
PARTİ’yi ekarte edip, hezimete uğratmak isteyenler “Erken Seçim” istediler. Devlet BAHÇELİ’nin bu çağrısına, AKP’den cevap
gecikmedi. “Ağustos’ta Seçim” diyen BAHÇELİ’ye
daha da erken bir tarih: “24 Haziran
2018”, “baskın seçim” denildi. İYİ PARTİ’den korkan ERDOĞAN, Devlet BAHÇELİ
ile görüşerek rakiplerinden korkarak hem erken seçimin hem de koalisyonların
istemeyerek de olsa yolunu açtı; çünkü
15 yılda hattinden fazla yıpranmış ve halkın gözünden düşmüştü. Daha fazla düşmeden
ve oy kaybına uğramadan bir “Baskın
Seçimle” yeniden iktidar olacaklarını düşünmektedirler…
Erken seçime ve
koalisyonlaraa karşı çıkanlar, bu defa da erken seçim ve koalisyonlarda
kendilerini garantiye almak istiyorlardı.
Kongre yaptırmayan, Kurultay Tüzüğüne karşı çıkan, “Hayır!” kampanyası ile koalisyonu
kabul etmeyip, CHP’nin sunduğu başbakanlığı kabul etmeyip, 2015 seçimlerinde
AKP’ye iktidarı eliyle sunan Devlet Bahçeli, bugün barajın altında kalma
korkusuna kapılarak, MHP’yi, AKP saflarında koalisyonla birleştiriyordu…
Erken ve baskın
bir seçimin İYİ PARTİ’ye dayatılması, onu asla, bu kutlu yürüyüşten vaz
geçirmedi. MHP’den ayrılarak İYİ PARTİ’yi kuran, çetin yoları korkusuz
yüreklerle aşarak cesur çıkışlar yapan bu kadroların lideri Meral AKŞENER, İYİ
PARTİ’yi seçime sokmayı başarmıştır.
Atatürk’ten
sonra ilk defa Türk Halkı ve Türk Milletinin bütün unsurlarını millî ve yerli
bir anlayışla kucaklayan, milletin asıl unsuru olan İYİ PARTİ, ülkücülük, Türk
Milliyetçiliği, Türklük ve Türkçülük, Türk Halkı, Türk Milleti kavramlarını
özünde yoğurarak yeniden şahlanmıştır.
Ülkücülerin
iktidarı, BOZKURTLAR’IN (TÜRKÇ ÜLÜĞÜN) DİRİLİŞİ
yakındır…
KAYNAKLAR:
1.www.gazeteduvar.com.tr
2.Devlet Bahçelinin basın bildirileri ve
Meclis konuşmaları tutanakları
3.www.zeit.de/kultur/2018-05/praesidentshafts
5.https://www.google.com.tr/search?safe=strict&ei=caMbW9WyLIWcsAHZibSIBg&q=1944+Miliyet%C3%A7ilik+olaylar%C4%B1&oq=1944+Miliyet%C3%A7ilik+olaylar%C4%B1&gs_l=psy-ab.3..0i13k1j0i22i30k1l5.50323.68980.0.69500.44.34.7.3.6.0.257.4220.0j31j1.33.0....0...1c.1.64.psy-ab..1.43.4358.6..0j38j35i39k1j0i67k1j0i131k1j0i131i67k1j0i19k1j0i22i30i19k1j0i13i30k1.110.yyXu49ZSUqE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder