8 Ağustos 2017 Salı

KUDÜS (İLK KIBLE), Araştırmacı, Yayıncı, Eğitimci, Şair ve Yazar. Abdullah Çağrı ELGÜN

KUDÜS; İSLÂMİYETTE İLK KIBLE
Abdullah Çağrı ELGÜN
Kudüs, dünyanın en önemli dinî güzergâhlardan biri ve üç büyük dinin kutsal mekanlarının bulunduğu bir ibadet beldesidir. Bugün Kudüs’te, Mescid-i Aksa’nın içinde bulunan Kubbet’üs Sahra Camii, âlemlere indirilen son din İslâm’ın Peygamberi Hazreti Muhammed’in gökyüzünün katlarından Miraç’a yükselmek için üzerine çıktığı “Sahra” adlı kayanın üzerine imar edilmiştir.
Bu Sahra adlı kaya, Müslümanların ve âlemlerin Peygamberi Hazreti Muhammed’in, üzerine (Sahra) çıkarak, Allah ile buluşmak ve diğer, değişik âlametlere şahitlik etmek için, göğe (Miraç) yükseldiği yerdir. Müslümanlar’ın ilk Kıblesi Mescid-i Aksa Camii, Sahra adlı kayanın üzerinde olup bütün Müslümanlarca kutsallığa sahiptir. Bu bölgeye, çevresi ile birlikte, Harem-i Şerif adı verilmektedir. Bu bölgenin dışı, yer yer otuz, kırk metre arasında değişen surlarla çevrili olup, içinde İlk Kıble(Mescid-i Aksa) ve Kubbet’üs Sahra, Ağlama Duvarı ve Tapınak Tepesi’nin de bulunduğu kutsal mekanlardır.
Burasının, Mescid-i Aksa’nın(Beyt’ül Maktis, Kutsal Ev) yapımı Peygamberlerimizden Hz. Davut ile başlayıp, oğlu Hz. Süleyman tarafından bitirilmiştir.

Âlemlerin Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa, Miraç gecesinde Mekke’den alınarak Medine’ye oradan da Mescid-i Aksa’ya Kudüs’teki ilk Kıble’ye getirilmiş ve burada namaz kıldıktan sonra, Burak atlı bir binek ile Miraç’a çıkarılmıştır. İsra süre’sinin başlangıç âyeti: “Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”  gereğince yolculuk yapmıştır.
Bu Mescidler Hz. Muhamed Mustafa’nın da bahsettiği ve ziyaret için gittiği Mescid-i Aksa, Mescid-i Haram, Mescid-i Nebi(Medine Mescidi) Müslümanların en kutsal yerlerinden kabul edilmekte ve ilgi görmektedir. Harem’üş Şerif ise hem Müslümanlarca hem de Yahudilerce kutsal olarak bilinmektedir. Yahudiler için bölge Museviliğin en kutsal yeri ve Tevrat’ta adı geçen, geçmişteki iki mabedin de bulunduğu yer olarak ilgi görür.

Hz. İsa da Bey’ül Lahim’de doğmuştur. 1967’de burası İsrail tarafından işgal edilmiş olup, giriş ve çıkışlar o günden bugüne kadar İsrail Hükümetinin askerleri tarafından kontrol edilmektedir. Bölgenin güvenliği İsrail sorumluluğundadır.
KUDÜS’ÜN TARİHİ
Bu isim kutsal kitaplarda geçtiği kadar Mısır, Babil kaynakla­rında da “URUSALlMU” adı ile geçer. Peygamberlerimizden Hz. Davut’un 1.0.1000 yıllarında, burayı alarak başkent yaptığı; oğlu Süleyman Peygamber zamanında da (Takriben LÖ.970-930 yılları) ünlü Süleyman Mabedini(Tapınak) yaptığı bilinmektedir...
586 yılında Babil Kralı Buhtun-nasır (Nebuahadnezzar) sadece burayı almadı, Yahûdiler’i de esir etti. 538 yılında Pers Kralı Kirus (Cyrus)'un ülkelerine dönmesine müsaade etti. Süleyman Mabedi'nin bulunduğu ta­pınak bu sefer mütevazi ölçüde düzenlendi, inşaatlar tapınağı asla geçmedi… Hz. Süleyman’ın devleti, çağının en muhteşem devleti iken o zamanlarda çok yorgun ve bitkindi. Savaştan kurtulanlar, Tev­rat'ın bile mevcut nüshalarını saklamaktan aciz duruma düşmüşlerdi. Tapınak, Kral Herod devrinde muhteşem şekilde yeniden res­tore edildi. Buna ait rekonstrüksiyon denen eski tasavvur! ma­keti ilişikte sunulmaktadır.
Hz. İsâ, Beytüllahim'de doğdu. Daha sonra Yahudi isya­nı olduğu vakit 70 yılında Titus (imparator Vespasian'ın oğ­lu) kenti ve Tapınağı yakıp yıktı, ganimetleri Roma'ya aktar­dı.
132 yılında ikinci Yahudi isyanı oldu, Bu isyan üzerine Yahudiler, Kudüs'ten öyle uzaklaştırıldı ki, İmparator Hadrian kenti yeniden Pagan (Puta Tapanların Kenti) olarak yaparken 135 yılında, ken­tin adını da Aelia Capitolina diye değiştirdi.
Museviler, bu olaydan çok üzüntü duyup perişan oldular. Museviler, Müslüman Türkler1 den gördükleri adaletin ufak zerresini Hristiyanlık adıyla Avrupalılardan asla görmemişlerdi. Museviler Getto denen yer­lerde zorla ikamet ettirilmişlerdi.
Halife Ömer, Kudüs'ü teslim aldığında Kudüs harap ve perişandı.. Ömer’in adaletini duyanlar Kudüs’ün tesliminde büyük rol oynadılar. Hz. Ömer’in adaletine güvenmeleri onların Kudüs’ü hemen teslim etmelerine sebep oldu. Aksi halde Piskopos ve din adamları asla teslim etmez, muazzam şekilde direnirlerdi; ama onlar da bi­liyorlardı ki, Hristiyanlık son derece bozulmuş, yeni nizam bekleniyordu.O da Müslümanlık olabilirdi…
Müslümanlar her gittikleri yerlerde hemen Mescit ya­parlardı. Ünlü Kıyame (İngilizce adıyla Holy Spulchre) ye do­kunmamış, Kıble olan kutsal kayada (Sahra) namaz kılarak, hemen küçük bir ahşap Cami yapılmasına neden oldu. İstesin istemesin Holy Sepulchre'de asla namaz kılamazdı. Bu Hz. Peygamberin tutumunu çok iyi bilen adil Hali­fe Hz. Ömer’in, yanlış bir hareketi olmayacaktı. Eski kutsal KIBLE'nin değerini ortaya çıkaran mantıkî düzenlemenin ortaya koyucusu olarak Kudüs'ü yeniden düzene soktu. Ömer Camini yaptı. Üç din mensupları da hiçbir birine karışmadan ve büyük bir hoşgörü içinde ibadet yaptılatr.

Haçlılar'ın 1099 yılında, Türkler'in muazzam direnişle­rine ve bazı şaşkın Araplar'ın yardımları sayesinde KÛDÜS'e girdiler. Haçlıların Kudüs’e girişleri, kan gölü haline gelen olaylar zincirine sebep oldu. Başlarındaki Godfrey ve Bouillon, Kubbet'üs Sahra denen KIBLE noktasındaki muhteşem yapıyı, tamamen Kilise haline soktu. Tarikat merkezi yaptı. 1187 yı­lında Selâhaddin Eyyûbî hepsini kovarak Kudüs’e yeni bir hoşgörü getirdi…
1517-1917 yılları; Osmanlı Türkiye’si devri egemenliğinde geçti. Ondan önceki Harem el-Şerif denen alanda, Türk soyları (Eyyûbî-Memlükler)in küçük çaptaki ilaveleri, minareleri ile bu alan süslendi.
Kudüs, görünümüne en etken olaylar zinciri de adı KIBLE olan Kubbet'üs Sahra kısmı­dır. Burası son üç asır, asla bozulmayacak şekilde muhteşem restoratörlük sanatı ile MiMAR SiNAN ekolünün, ustalığının şaheseri olarak tanınır. Aynı ekol Kudüs'ü Kudüs yapan eşsiz surları ve sur kapıla­rıdır. Şurada burada Israiliyatçıların söylediği gibi surlar, Hz.Süleyman Peygamber devrinin değildir. Hemen tümüyle Kanunî Sultan Süleyman devri, Mimar Sinan ekolüne aittir.
Türkler'in Kudüs’ten çekilmeleri ile Kutsal Kudüs'ün durumu askıda kaldı. Batılı politikacıların elinde oyuncak edildi. Araplar alaya alındı. Onlar aldatılmak için, her yol mubah sayıldı. O zaman anlaşıldı ki; denge unsuru Türkler'in yerine geçecek hiç­bir güç yoktu ve boşluk doldurulamıyordu. Türkiye çok uzak­lara atılmış, Filistin, ırak bir bölge olmuştu.

SÜLEYMAN MABEDİ (İKİNCİ TAPINAK) MABET
Peygamber Hz. Süleyman'ın mabedi yerinde Kral HEROD; muhte­şem fakat daha mütevâzî ölçülerde bu tapınağı yaptırdı. Yukarıda bugün hemen hemen izi kalmayan tapınağın resmi görülmektedir. Hz. Ömer Kudüs'e geldiğinde tapınaktan eser yoktu.
Ortada: TEPLVMLS ALOMOlS: Süleyman Mabedi Kubbet'üs Sahra Haçlılar elinde iken yeni adı ile.  "EY SÜLEYMAN SENİ GEÇTİM." Justinianus'un Ayasofya'yı açarken söylediği söz.(537)

Nasıl Osmanlı Imparatorluğunun en muhteşem ve ka­nunla idare edilen devri Kanunî Sultan Süleyman zamanı ise; tek Tanrılı dinlerin en şaşaalı devri, büyük âlim, hukukçu Hz. Süleyman Peygamber'in çağıdır.
Tarihler KUDÜS bölgesinin nasıl olur da, bu kadar kutsal yer olarak kabul edildiğini anlamak zor değildir; çünkü burası sarp, sapa, suyu olmayan, renksiz, cılız bölge­dir. Tarih boyunca, çağının da üstünde tekniklerin kullanıldı­ğı kent olarak tanınır. Kral ve Peygamber olarak Hz. Davûd (tak­riben I.Ö. 1004-960) aynı zamanda Bâbil Devleti'nin bu böl­geyi almasına kadar olan 400 yıllık bir mutlu çağın kurucu­suydu. Kabileleri toplayıp Kudüs'ü başkent yaptı. Mısır ve Mezopotamya gibi büyük kültürlere sahip çevrenin tam orta­sında TEK TANRI'LI dinin şerefli temsilcisi olarak kendisini kabul ettirdi.
Hz. Davut Peygamber Hz. Süleyman Peygamber (takriben I.Ö.970-930) Davut (A.S.)ın oğludur. Fırat-Mısır arasındaki bütün bölgenin ha­kimi oldu. Merkezî bir hükümet kurarak, sulhun timsali sayı­lacak işler başardı. Aynı zamanda tarihin büyük hukukçula­rından biri olarak kabul edilecek büyük işler başardı. "Kitap yaz­manın sınırı olmaz" sözü bugün de geçerli olarak bilinen me­selelerinden birisiydi. Ticaret ve bilime de aynı derecede önem verdiği, inanılmaz derecede önsezili olduğu ve nihayet Pey­gamber olarak şaşırtıcı, çağımızın da üstünde ışınlama denen bilgilerle mücehhez olduğunu öğrenmekteyiz
TAPINAK,  Süleyman Peygamber tarafından yapılırken, bir de Cinler’in çalıştırıldığı söylenen bir Saray yaptırılmıştı. Saba Melikesi Belkıs’ın, saray­da şaşkın durumu ve sarayın bir bilim yeri olduğunu belirle­yen Kur'an'daki kıssanın tefsirini hâlâ yapacak duruma gelmiş değiliz. Gelecekte araştırmalar Süleyman Peygamber'in Allah vergisi birçok sırlarının izahını belirleyecektir.
Bu çağda ticaret yolları üzerinde Eliat (Geber)e liman yaptırması, madenleri işletmesi çağının üstünde gayretler olarak belirtilir… Tapınağın böyle bir ortamda ve Mısır mima­risinden esinlenerek yapıldığı anlaşılmaktadır.
Kutsal kitaplarda, Mısır ve Babil kaynaklarında adı Urusallimu olarak geçen yer Kudüs’tür.
691 yılında Türk soylu Emevi(Memlüklüler) Müslümanları tarafından inşa edilen Cami birkaç defa resterasyon geçirmiştir.
1099’da Türkler’in muazzam savunmasına rağmen Araplar’ın Godfrey ve Bouillen’e  yardım etmeleri ile burası Müslümanlar’ın elinden çıktmıştır.
1187’de Kudüs’ün, Selâhddin Eyyübi tarafından  fethedilmesiyle, tekrar Müslümanlar’ın eline geçti. Minberi uzun yıllar tuvalet olarak kullanılan günlerce gülsüyü ve Zemzem ile yıkatılarak temizlendi.
1517-1917 Osmanlı devrinde altın çağını yaşayan Kudüs’te bugün kan, gözyaşı ve sefalet ile Müslümanlar büyük sıkıntı yaşamaktadırlar
KUBBET’ÜS SAHRA(Süleyman Mabedi), İLK KIBLE (MESCÎD-Î AKSA) ve AYASOFYA bilindiği gibi kutsallık yönünden en önemli merkezlerden sayılmaktadır.
Mescid-i Aksa, Kubbet’üs Sahra(Süleyman Mâbedi)nin bulunduğu yerde­dir. Burası Tek Tanrı'lı dinlerin çevredeki en eski tapınağının yeridir. Türkiye/İstanbul’da bulunan Ayasofya ise Hıristiyanlığın ilk resmî Kilesesi’dir. Fatih Sultan Mehmet döneminde burasının fethedilmesi ile Hıristiyanlık âlemi zulüm ve işkenceden Kilise baskısından kurtulmuş ve Türkler’in hoşgörü ve müsamahası ile büyük bir özgürlüğe kavuşmuştur…
Kudüs’teki Mabetlerin her birinin önemi de Peygamber (SAV) Hazreti Muhammed Mustafa tarafından açıldıkları, tekrar tekrar belirtilmiştir.
Tek Tanrı'lı dinlerin hepsine millet olarak girmiş, İslâm dininde benliğini bulmuş, dünyanın yegâne ırkıyız. Al­lah'ın lütfüyle biz Türkler, Süleyman Mâbedi'nin bulunduğu yerin koruyuculuğunu yapmıştık.  Üstelik dünyanın her yerin­de hakaret gören Mûseviler'e dünyada yegâne mutluluk veren millet olarak, Iberik Yarımadasından kaçmalarına yardım edip, yok ol­malarına da mâni olarak adımızı, tarihe altın harflerle yazdıran yüce bir milletiz…

Süleyman Mâbedi'nin bulunduğu yeri olduğu gibi koruyan, buralardaki inşaatları don­duran ve inanılmaz derecede zengin vakıflar ve külliyelerle süsleyenlerin, yine Türk soyları olduğunu Orientalistler bile söylemekten çekinmemektedirler.
Ayasofya için de durumun, bundan farklı olduğu söylenemez. Ayasofya, yok ol­mak üzere iken, Türkler resterasyon çalışmaları ve yaptıkları zemin sağlamlaştırmaları ile  bu âbideyi, insanlığa, sonsuza kadar ar­mağan etmiş olduğunu Albert Gabriel  kadar güzel açıklayan olmamıştır.
Ya KÂBE için ne demeliydik? Yine Türk Mimarlarının dahisi Mimar, Mühendisi Sinan sayesinde, Kâbe klâsik güzelliğini bulmuş, alçak revaklar arkasında yükselen ihtişamlı görünümü ile, piramidal bir muhteşemliğe erişerek eşsiz bir güzellik kazanmıştı.
KUDÜS BÜTÜN İNSANLIĞIN ORTAK MİRASIDIR

Üç büyük dinin en kutsal noktalarından biridir. Zîra dinimiz bu dinlerin asıl güzelliğinin de mirasçısıdır. Osmanlı Türkiyesi’nin tarih sanesinden çekilmesinden sonra, bu üç büyük nirengi noktasının adım adım asliyetini kaybet­mesi, yok edilip tahrip edilme durumlarıyla, tanınmaz hâle sokulmalarını esefle görmekteyiz; halbuki Kudüs bütün insanlığın ortak malıdır.
Kudüs Müslümanların namusudur. Kudüs’ün çiğnenmesi Müslümanların Harem i Namusunun çiğnenmesidir. Harem’i Şerif yanında binalar yükseltilerek bu kutsal Mabedin çukurlara düşürülmesi Müslümanları ve üç büyük din sahiplerini de alçaltacaktır. Hiçbir gerçek din sahibi, böyle bir zulmü kabul etmez. Biz inananlar Bakara Suresi Ayet 63 gereği: “… Biz Allah’a ve bize indirilen Kuran’a, İbrahim ve İsmail ve İshak ve Yakup ve torunlarına indirilenlere, Musa’ya, İsa’ya verilenlere ve bütün Peygamberlere Rableri tarafından verilen kitaplara iman ettik. Onların hiç birini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz, ancak Allah’a boyun eğen Müslimleriz.”  Anlayışı ile bütün peygamberleri sever ve aynı ölçüde saygı duyarız. Böyle büyük dinin ve tefekkürün sahipleri de şüphesiz bu din gibi sağlam, sağlıklı ve büyük millettir.
Kudüs üç büyük din için de önem arz etmektedir. Gerekirse bunun için İsrail’e ders vermekten Türk milleti hayatı boyunca tereddüt etmemiştir, bugün de etmeyecektir.  Üç büyük dinin de kutsal mabedi olan Kubbet’üs Sahra, Kutsal Kudüs İlk Kıble, Mescidi Aksa, Harem i Şerif hak ettiği seviyeye getirilmedikçe, Müslümanlar için mutluluk ve huzurdan bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Müslümanları Mescid i Aksa’dan ayırmak ve Burada bir Süleyman Mabedi inşa etmek isteyen İsrail’e son bir defa daha hatırlatmak isteriz. Türk milletinin meşhur bir ata sözü vardır: “Dövülecek köpek Cami duvarına işermiş”. Müslümanlar’a 14 Temmuz 20017’tarinden bu yana ilk kez ezan okutmayan, ilk kez Cuma Namazı kıldırmayan bir güne getiren İsrail, bu durumdan utanmalı ve hicap duymalıdır.
Fransız Yazar Geza Gadron’un deyişi ile: “Türkler Tanrı’nın kırbacıdır. Tanrı kendi yolundan çıkanları cezalandırmak için Türkler’i gönderir.”
KAYNAKLAR:
1)http://www.dinihaberler.com/diyanet-haber/yeryuzunde-ikinci-mescid-ilk-kible-mescid-i-aksa-h121644.html
2)http://www.aljazeera.com.tr/haber/kubbet-us-sahra-yenilendi
3)https://www.360tr.com/mescid-i-aksa-girisi-sanal-tur_79d38138a1_tr.html
4)https://eksisozluk.com/kubbetus-sahra--776445
5)https://tr.wikipedia.org/wiki/Kubbet-%C3%BCs-Sahra
6) https://tr.wikipedia.org/wiki/Mescid-i_Aksa
7)http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-40727659

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder