19 Kasım 2024 Salı

YENİ AÇILIMLAR, BAHÇELİ ve ERDOĞAN Abdullah Çağrı ELGÜN

YENİ AÇILIMLAR, BAHÇELİ ve ERDOĞAN

Abdullah Çağrı ELGÜN

        Asıl olan terör değildir! Türkiye’de PKK ve KCK Modelinin Türkiye’deki demokrasiyi tanımadığı, Batı Tipi Demokrasiyi reddederek, DEM Partinin Eş Başkanı Tuncer BAKIRHAN’ın:

“Çok iyi bilsinler ki Şeyh Saitler, Seyit Rızalar, Mazlumlar, Denizler, Sakineler, ne yaptıysa Kürt Halkı da onların yaptıklarını yapacaklardır!..” dedi de Kürt Halkının, pek de öyle düşünmediği anlaşılıyor... Geçenlerde evlâdı dağa kaldırılmış bir annenin feryadını duyduk. Bu söyleyenlere karşı: “Senin oğlun kızın nerede okuyor? Amerika’da İngiltere’de... Sen nerede, hangi deniz kenarında villada yaşıyorsun? Beni konuşturma” demedi mi?..

       13 Şubat 1925’te Dicle'de Şeyh Sait Ayaklanmasıyla, Seyit Rıza’nın 1937’de Tunceli İsyanının başlatan elebaşı olarak tarihe geçtiler. Bunlar: Rus, İngiliz, Fransızlarla iş birliği yapıp vatana ihanet etmişlerdi!.. Bu vatan hainleri Tuncer BAKIRHAN’ın söylediklerini yapınca, bunlara ne olmuştu? Onu söylemedi… Şimdi Kürt Halkı Şeyh Sait’in yaptığını yapınca silahlı isyana karşı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Polisi, Askeri ve bütün Kürt ve Türk, Türkiye Cumhuriyeti Halkıyla Hendek kazana, karşı durmadı mı?.. Yine aynı duruşu sergilemeyeceğini sananlar mı var?.. Siz kime, neye güveniyorsunuz?..

12 Ağustos 2014’te İktidarın suskunluğu sayesinde, Şeyh Sait’in asıldığı Dağ Kapı Meydanı’na AKP Hükümeti “Çözüm Süreci” davulları çaldırıp bölücülerle aynı harmanda “Mengri Megri” söyleyip “Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda” ile coşunca, bu meydanın adına “Şeyh Sayit Meydanı” veriliyordu. Bu yetmiyor, HDP Belediye Başkanı bu İngiliz İşbirlikçisi Vatan Haininin Şeyh Sait’in heykelini şehrin en büyük meydanına dikiyordu!.. Üstelik Kanlı bıçaklı, domuz bağı ile insan öldüren kadınları betona gömen Hizbullahçı HÜDAPAR da bu heykeli sahiplenmiş ve Teröristlere "iadeyi itibar" talep etmemiş miydi?..

Türk Halkına silah çekenler, Devletin mermisini, anlının ortasında bulacaktır!..

“Çözüm Süreci” yanlıştı! Sonucu ortadadır. “Kürt Açılımı, Dersim Açılımı, Ermeni Açılımı, Barzani Açılımı” aynı yumuşamanın başka türlü varyantıdır. Çözüm hiç değildir!

1921 Koçgiri İsyanı, 1937 Dersim İsyanı da bu işin yanlış olduğun ve(Bağımsız Kürdistan) için hata yaptıklarını, İngiliz ve Fransızların) Oyununa geldiklerini (Nuri Dersimî, Hatıralarım) eserinde elebaşları itiraf etmişlerdi…

2010 yılında Seyyit Rıza’nın Tunceli Kışla Meydanı’na heykelinin dikilmesi, il sınırları içindeki cadde, sokak ve meydanlara isimlerinin verilmesi takip etmedi mi? Askerlerimiz tarafından öldürülen teröristlerin mezarları yaptırılıp başına PKK bayrakları asmadılar mı? Bu iktidar, askeri, polisi, savcısı, bürokratları, bunları yapanlar hakkında ne yaptılar? Hangi işlemi yaptılar kimi tutukladılar?..  

Bütün bunları serbest bırakanlardan başka tavizler istenmeyeceği mi sanılydı?.. Şimdi bunlar uslanıp kuzu mu oldular?.. Tarihte ne oldu ise Türkiye Cumhuriyeti Devletinin cevabı eskisinden çok daha keskin ve çok daha şiddetli olacaktır!.. Bundan hiç şüpheniz olmasın!

İlk “Çözüm Süreci” ne işe yaradı?

Silahlı isyanları, devlet silahla bastırdı. Bir iki akılsız meczubun düşünü, Bütün Kürt Halkının isteği olarak kabul etmek ahmaklıktır!.. Geçen dönemde ne olmuşsa, daha beteri olacak ve bir daha doğrulmamacasına kollar, beller kırılacak, başlar bir daha kalkmamacasına ezilecektir!.. Böyle bir durum, bu defa bu isyancılarla birlikte onlara yataklık ve yandaşlık eden her kim varsa, gereği yapılacaktır!.. Bu, ayrılık isteyen ve silah çekenlere karşı, Türk Polis ve Askerinin, onlara çiçek atılacağını mı sanıyorlar?..

Demokrasi ve Devletin Ezici Gücü, bunun için vardır. Herkes aklını başına alsın!... 25 Temmuz 2015’te Hendek Operasyonu bunun için bir örnektir. Tekraren nasihate gerek yoktur! “Bir musibet bin nasihatten yeğdir!..”  der atalarımız.  İç savaş, çığlıkları atanlar iyi duysun ki Türk Devleti, her daim on sekiz (18) yaşındadır. Devletin en yüksek makamlarına kadar sürükleyip getirdiklerimiz Kürt Halkımızı, vatandaşlarımızı, hiçbir riske atmasınlar. Meczup düşlerin ve düşüncelerinin peşlerinden sürüklemesinler… Tarih bu tür fikir taşıyanların çektiği çok büyük acılar, sefalet ve mahrumiyet örnekleri ile doludur!.. Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Avşar, Yörük, Türkmen, Rum, Ermeni, Süryani, Arap...vb. TÜRKİYE CUMHURİYETİNE VATANDAŞLIK BAĞI ile BAĞLI HERKES, ETNİK KÖKENİ, DİNİ, DİLİ, CİNSİ, RENGİ NE OLURSA OLSUN TÜRKTÜR ve TÜRK VATANDAŞIDIR!..  Her kim, ayrılık tam tamları çalarsa, yazık olur...

Ebulfeyz ELÇİBEY: 

"Türk değilim!" diyenlere karşı ısrar etmeyiniz; çünkü Allah'ın kendisine bahşettiği şerefi, istemeyen şerefsize; biz zorla, şeref verecek değiliz!" demektedir.

Anayasanın İlk Dört Maddesi:

Anayasa’nın ilk dört Maddesi değiştirilmek isteniyor. Bunu düşünenler, Anayasanın ilk dört maddesini değiştirmeden 42. ve 66. Maddelerini kaldıramaz veya değiştiremezler. Asıl maksat da bunları değiştirmek veya kaldırmaktır!.. Bu durum Türkiye ve Türk Devletinin bölünmesine sebep olur. Böyle bir değişiklik, “Azınlıkların kendi kaderini tayin hakkı doğurur. “Türkiye Cumhuriyetini kendi eliyle böler. 

Anayasayı değiştirmek için 400 Milletvekili bulunur. Bulunamaz ise bunlar çeşitli pazarlıklarla, satın alınabilir. Tabi referanduma gerek kalmadan Anayasanın bu maddeleri değiştirilme ihtimali yüksektir!.. Değiştirilirse ülkede içinden çıkılmaz bir kaos başlayacaktır. Halk bu tepkiyi her daim “Anıtkabir” e çıkarak göstermektedir!.. Hâlâ anlamayanlar varsa buradaki insan seline bir bakması yeterlidir. Devletin olmadığı veya yetmediği yerde halk Devlet Gelinceye kadar kendi gücü kullanır. Bu Halkın Anayasal hakkıdır. 15 Temmuz’da örneği görülmüştür. Bu hassasiyete Dikkat etmek gerekli ve bir mecburiyettir!..

Anayasa’nın ilk dört maddesi ile 42. ve 66. Maddelerinin değiştirilmesine ısrarla sahip çıkmak gereklidir. Bu her Türk vatandaşının boynunun borcudur…

Dönen Dolaplar ve Haberler:

Bunların basireti bağlanmış derler ya tam da doğrudur. Türkiye’de olağandışı haberler çıkıyor. Terörist Başı Abdullah ÖCALAN’ın, Brüksel’de KCK’ nın yaptığı toplantıya telefonla katıldığı iddia ediliyor.

Gazeteci Ahmet Metin yirmi dakikalık bir video yayınlıyor.

Ekim Ayında Bürüksel Rodinson Otel’de yapılan bu toplantıyı: R.T. ERDOĞAN, Devlet BAHÇELİ ve A. ÖCALAN’ın çok önceden planladıkları söyleniyor.  Bunu AKP’ye yakın ROK ve Abdülkadir SELVİ de söyledi. Bu herkesin malûmu…

 Yeni Çözüm Süreci” nin KCK’nın liderleriyle Beşir ATALAY, Derya YANIK, Yalçın AKDOĞAN, Ayşenur BAHÇEKAPILI, Mustafa KARASU, Ercümen… (Zenka TV.) Sabri ORKUN Bürüksel Radinson Otel’de buluşup toplanıyorlar ve bu toplantıya Abdullah ÖCALAN’da telefon ile katılıyor.

Şimdi daha önce devlet, Öcalan ile görüşmüş müdür?

Evet!..

MİT veya görevlendirdiği kişilerin görüştüğü intibaı uyanıyor.

Bahçeli, bu çıkışı, tek başına yapmamış, bizzat Erdoğan ile konuşup, istişare etmiş olduğu anlaşılıyor; fakat tam da bu sırada hiç de olmayacak Belediyelere bu Kayyum niçin? Seçilmiş Başkanları yerinden almak çözüme yardımcı mı olacak? Belki de Erdoğan, bir taş ile birkaç kuşu birlikte vurmak istiyor olabilir mi?

1) Belediyelere atılan Kayyumlar ile Öcalan’ı istenilen zemine çekmek!

2) Devlet Bahçeli’yi ve partisini seçimler öncesi itibarsızlaştırmak!

3) Mansur ve İmamoğlu’na gözdağı vermek!

Belki de Mansur YAVAŞ ve Ekrem İMAMOĞLU’nun anlaşamayarak veya anlaşarak taktik hatası yaparak, aynı anda aday yapılarak ikinci turda, ERDOĞAN’ın fırlayıp çıkmak istemesi… Sinan OĞAN’ı bilerek öne sürenler, bu seçimde de Milliyetçi seçmene Mansur YAVAŞ’ı yem olarak, bağımsız aday yapabilirler mi?..

Sinan OĞAN yeminde olduğu gibi. Bugün MHP’nin yerine DERVİŞOĞLU ve ÖZDAĞ da yine Erdoğan’ın istediği yolda, yardıma hazır olacaklarından şüphe yok gibi görünüyor!..

Bu Kürt Açılımı nedir?

Anadolu’yu fetheden Alpaslan KURMANÇ, Yunus KÜRT, İsmet İnönü KÜRT, Ziya GÖKALP KÜRT, Turgut Özal KÜRT, Atatürk TÜRK’tü mü diyelim?

Türkiye’de bir Kürt sonunu var mı?..

Bir Kürt, Türklerin yaptığı; fakat kendilerinin yapamadığı kanunlarca yasaklanmış bir şey mi yapamıyor?..

Bu ülkede Kürtlerin, Türklerden fark ne?

Kurtuluş Savaşını birlikte yapmadık mı? Milleti birbirlerine düşürmenin yolu bu mu?..

Çözüm Süreci”, “Otonom Devlet”, “Federe Devlet”, ”Federasyon”, “Eyalet”  söylemlerine kim kaşıyor, dillendiriyor, kullanıyorsa, bu düpedüz vatana, Türk Milletine ihanettir!.. Bu fitnedir. Bu fitnenin başı ezilmelidir!..

Bence tek çözüm var! Ayrılık isteyen ne kadar Türk, Kürt Vekil, Belediye Başkanı Bürokrat varsa İstiklâl Mahkemesinde yargılanmalı. Tamamen temizlenmelidir. Sanırım toplam bin (1.000) veya beş yüz (500) kişiden kurtulunca, bu iş kökünden çözülür.

Türkiye de Kürtler hangi makama isteyip de gelemiyorlar?

Hangi mesleği isteyip de yapamıyorlar?

Hangi okula gittiklerinde okuldan kovuluyor, çarşıya, pazara, otele, hamama alınmıyorlar?

Sahillerin en güzel yerlerinde onlar yaşıyor, Villalar onların zenginlik onların, ticaret onların, Makam ve mevkiler onların… Bence Problem Kürtler de değil. Bu meseleyi kaşıyıp kaşıyıp önümüze çıkaran iç ve dış düşmanlardadır diye düşünürüm.

Habur’da bu kadar terörist serbest kaldı. Seçime giderek Milletvekili oldular. Bakan, Bakan Yardımcısı, bürokrat oldular. Sonra Ne oldu? Bugünlere gelindi? Doğru yapılmış mıdır?

Kırk bin yurttaşımız şehit olmakla kalmadı, hâlâ Şehit vermeye devam ediyoruz. Demek ki bu “Çözüm Süreci” nde bir hata var!.. “Çözüm Süreci” nin cazası bize kırk binden fazla candır!..

YENİ AÇILIMLAR, BAHÇELİ ve ERDOĞAN’a bütün Türk halkına kıyımdır, zulümdür!..

 

17 Mayıs 2024 Cuma

“TASARRUF mu, ISRAFI ÖNLEMEK mi?,,” Abdullah Çağrı ELGÜN

“TASARRUF mu, ISRAFI ÖNLEMEK mi?,,”

Abdullah Çağrı ELGÜN

“Tasarrruf” Türkçe sözlükte, biriktirme, bir kenara para koyma demektir!.. “İsraf” ise: Bir kaynağın veya malzemenin gereksiz yere harcanması, boşa gitmesidir… İşte tam da bu sebeple “Tasarruf Paketi” nin adı, “İsrafı Önleme Paketi” olması gerekirdi…

Cumhurbaşkanı Erdoğan samimi ve gerçekten israfı önlemek istiyorsa, önce kendisinden başlaması gerekirdi. Yoksa halkın üç kuruşluk ekmeğine, asgari ücretlinin açlık ile boğuşmakta olan, on bin liralık gelirine, bebeğine süt alamayan annenin ekmeğine, geçim standartlarının altında çalışan ücretlilerin lojmanına, servislerine, öğle yemeklerine göz dikmemesi gerekirdi…

Sn. Cumhurbaşkanı eğer gerçekten israfı önlemek istiyorsanız, önce kendinizden başlayınız. Sonra ihale verdiğiniz Şirketlerden, Gelir Garantili emtiyadan, en son da ihtiyaç kalacağını sanmam; fakat en sonra da vatandaştan…

AKP’nin, ilk dört yıl içinde yaptıkları doğrular gibi geriye doğru ve yeniden Hakk’a döndüğünüz anlaşılsın. Yeniden bir ruh ve kan kazanınız. Halkı gönlünden öyle bir yakalayın ki sizi, bir daha sevme ve yeniden size doğru bakabilmelerine imkân olsun!..

Meselâ: 1150 odalı Saray’dan çıkıp, Süleyman DEMİREL gibi halkın içinde Çankaya’da bir sokaktaki kiralık bir daireye yerleşiniz.

Atatürk Orman Çiftliği üzerine oturtulmuş, 1150 odalı Sarayı, İlim ve Araştırma Merkezi olarak Dünyanın bütün Akademisyenlerinin, Bilim Adamlarının Araştırma ve Bilim Üretme Merkezi yapınız.

Motosikletli Korumalar, Kurşun Geçirmez Arabalar ve Koruma Ordusu Konvoylarını itibardan tasarruf ederek kaldırınız.

Böylelikle Sarayın günlük masrafı: 34 Milyon 119 bin Türk Lirası, aylık 1 Milyar 23 milyon Türk Lirası, yıllık ise: 12 Milyar 283 Milyon Türk Lirasını, şahsî olarak israf etmekten kurtaracaksınız…

Bürokrat ve Siyasîlere çoklu maaş sistemi adaletsizliğinden derhal vaz geçiniz!

Diyanetin eline teslim edilmiş olan tüyü bitmedik yetimlerin parasıyla alınmış milyonluk zırhlı araçların yerine, yerli ve daha tasarruflu araçlar olsun. Diyanetin bütçesini diyanetin kendi imkanlarıyla Camilere gelenler ve hayırseverlerin kuracağı “Diyanet Vakfından” karşılasın. Böylece bu yükten kurtulan hükümete: 91.8 Milyar Türk Lirası kaynak hazır...

Din ve devlet işleri birbirlerine karıştırılmadan, Cemaat ve Tarikatlar ellerini, Okullardan, Yurtlardan ve Öğrenci Evlerinden ve halkın üzerinden çeksin. Cemaat ve Tarikat Yurtları ve Evleri kapatılsın. Yerine Devlet Parasız Yatılı Bölge Okulları ve Mesleki Liseleri, Polis ve Askerî Okullar tekraren kurulsun. Buradan çıkanlar eskiden olduğu gibi vatanın birçok yerinde mezun olur olmaz görev alışınlar.

Devlet Sosyal Devlet olduğunu Avrupa’nın en gözde ülkelerinden daha demokrat ve daha sosyal olduğunu örnek bir ülke olarak göstersin.   Hiçbir vatandaşımız, yarın ne yiyeceğim, ekmeğim olacak mı, karnım doyacak mı diye düşünmesin. Çocuklarımız ve gençlerimiz geleceğe güvenle bakabilecekleri en gözde, refah ve mutlu birinci sıralarda yer alan Avrupa ülkesi gibi “Sosyal Güvenceye” kavuşsun. Halk, gözlerini uykulardan açıp, kendine gelip: “Ne oluyor iktidara?” diye baksın!.. Herkes hayretler içinde gözleri açık kalsın!..

Kamu ve Özel İş Birliği Projelerin, Geliri, Döviz Garantili Şirketlere Ödenen Desteklemeler, sadece bu neslin değil, gelecek bir, iki neslin de ödeyeceği DOLAR ve AVRO’yu bırakarak, Türk Lirasına çeviriniz… 7 Temmuz 2022 yılındaki Sayıştay Raporuna göre: Bu anlamsız ve “verimsiz”, ülkemizin belini kıran faiz ödemeleri 2024 yılı itibariyle artarak ayyuka çıkan gider; 153 Milyar Doları, bıçak gibi kesiniz!..

Üniversiteler, Sayıştay, Danıştay, TUİK, BDDK, SPK, Merkez Bankası, TRT, Anadolu Ajansı, TRT, …tek bir adamın emir ve direktiflerine amade kılınmış ne varsa bağımsızlaştırınız. Herkes kendi işini yapsın. Özgürce düşünüp özgürce kararlar vererek nefes alsın, bağımsız kalsın… Hiçbir Atama Devlet Memuru, Öğretmen, Öğretim Görevlisi elemanını kendi kurumu kendi belirlediği kriterler içinde kendisi seçsin. Siyasîler kurumların tamamından ellerini çeksinler. Dindar nesil yetiştireceğiz inadından kesinlikle vaz geçiniz… Dünkü AKP iktidara gelmeden ve Siyasî İslamcılar insanlarımıza el atmadan önce, bugün sizin 35-40 yıldır yetiştirmeğe çalıştığınız nesilden daha samimi dindardı Allah’tan korkar, adalete inanır, insan haklarına ve vicdana saygılı ve daha doğru bir nesildi…

Siz geldiniz ceketli kravatlı, uzun ve kısa düzgün giyimli bay bayan ne ildiği belli olan, disiplinli devlet memurları gitti. Sakal geldi, sarık geldi, Cübbe geldi, Şalvar geldi… Öğretim Görevlileri Rektörler dahi sakal bırakıp, üç el tesbih ve cübbe ile dolaşır oldular. Neredeyse her 300 metreye bir Cami, Mescit geldi. Yanına bir de Kuran Kursları, onların Lojmanları geldi.

Ne oldu?..

Genel evleri kapatıldı, zina serbest kaldı… Tekelde içkiler pahalandı iş piyasada serbest rakı yapanlara ve her 100 metrede “Gece Nöbetçisi Tütüncü” lere kaldı. Afyon, esrar, eroin, bonzai, tiner içenlerin sayısı 2002-2024’ Emniyet Genel Müdürlüğünün Narkotik Suçlarla Mücadele Raporuna Göre: Türkiye’de (15-64) yaş aralığında her on yedi (17) kişiden birinin uyuşturucu kullandığı belirlendi!.. Türkiye’de “Esrar Kullanımında” yaşam boyu yaygınlığın yetişkinlerin %22si olduğu, bu oranın Türkiye’de yaklaşık 74 milyon kişiye karşılık geldiği belirtilmektedir.

Bu oranlar KAKOİN için %3.9 ile (13 Milyon Kişi); EKSTAZİ için % 3.1 ile (10 Milyon Kişi); AFTAMİNLER için ise % 3.5 (12 Milyon Kişi) olarak belirtiliyor…

 Sonrasında:

Ahlâk bitti! Haya bitti! Utanma bitti!.. Fuhuş sokaklara, parkalar, bir artı bir  ve apart dairelere, evlere, okullar yurtlara taşındı.

Eğitim bitti! Öğretim Bitti! Üniversiteler Bitti! Hak Biti, Hukuk bitti! Adalet Bitti!.. Demokrasi Bitti! Büyükşehirler özellikle de Ankara’nın sokakları akşamları saat 16.00 sonrasında, eskort kızların eş cinsellerin, kart ve telefonlarıyla dolup taştı. Belediye çöpçüleri temizlemekten bıktı… Onlar, dağıtmaktan bıkmadılar… Türk ve İslâm Kültürü bitti! Örf, âdet gelenek bitti! Sevgi ve Saygı küsüp gitti!..

Bırakınız okulların yakasını. Din adamı görevlendirmelerini. Okullara din adamı, Tarikat ve Cemaatlerden adam atamayı... Onlar da kendi işlerini yapsınlar…

Millet Vekili Sayısını yüz elli (150) kişiye indiriniz. Böylelikle ayda 70. Milyon, yılda ise yaklaşık 810 milyon israfı önlemiş olursunuz…

Kurumlar kendi binalarını boşaltıp, atıl bırakılarak kiraladıkları Bakanlık ve Kurum Binalarına ve kiraladıkları araçlara astronomik rakamlar ödemektedirler. Bakanlık ve Kurumlar, kendi binalarını yapmalı veya kendi binalarına taşınmalı, kendi araçlarını kullanarak israfı önleyeceklerdir. Böylelikle büyük bir israf da buradan önlenmiş olacaktır.

Devlette Fabrika Ayarlarına geri dönünüz!..

Yürütme Gücünün Cumhurbaşkanı tarafından kullanılmasına açık kapı bırakan gizli ve açık bütün kapılara açılsın, anahtarları kırılsın, bütün dünya Türkiye7de Hakimler, savcılar ve “Adalet” var diye güvenebilsin…

Savcılar, Hakimler, Yüksek Mahkemeler ve bütün Adalet Sistemini iktidarın baskısından kurtarınız. İktidar korkusundan azade çalışabileceği bir ortama döndürünüz…

Belediyeler Harcamalarını açık ve şeffaf yapıp, halkın beğenisine ve görebileceği yere assınlar. Vatandaşın yöneticilerinden asla bir şikâyeti olmasın…

Sayıştay raporları herkese açık bir şekilde halkın ve bütün basın mensuplarının huzurunda ayda bir defa açıklansın. Şeffaflık her kademeye yayılsın.  Örtülü ödenekler dahil, halktan gizli saklı hiçbir şey kalmasın!

Tespitler:

2002 yılında geleceğe Umutlu bakan Türk Halkı ve Türkiye gençliği 2024’e geldiğinde umudunu iyice yitirdi. 20-29 yaş arası Türk Gençliği Avrupa yollarına düştü!.. Okumuş aydın, akademik personel, Doktor, Mühendis, Öğretmen, Hemşire, Sağlık ve Teknik Personel Avrupa’ya yerleşerek Türkiye’den uzaklaştı. 
Bu genç nüfusun sayısı yaklaşık 500 bine ulaştı… Özellikle Recep Tayyip ERDOĞAN gençlere üç çocuk hatta beş çocuk önerirken, işsizliğin kıskacında boğuşan, ümidini ve hayallerin kaybetmiş Türk Milletinin genç nüfusu, çocuk yapmak şöyle dursun, evlenmekten korktu. Bu gençlerin çoğu, işsizlik ve önünün görememesi ve geleceğe güvensizlik sebebiyle 45- 55- yaş aralığında, müzmin bekar kaldı… Farkında mısınız? Bunun vebalini nasıl kaldıracaksınız?.. Yani hem göçler sebebiyle hem de çocuksuz aileler sebebiyle, AKP iktidara gelmeden önce genç nüfusuyla öğünen Türkiye, tam anlamıyla kısırlaştırıldı.  Geleceği karartıldı. Geleceği bitirildi…

2002 rakamlarına göre: Türk nüfusundaki azalmaya oranla, Türkiye’deki göçmenlerin sayısı ise her geçen gün artmaktadır… Göç alan en çok il İstanbul oldu: %35.4; Antalya: % 14.8; Ankara: 5.4; Bursa: % 3.9; Mersin: 3.5; Hatay, Gaziantep, Kilis, Karadeniz illerimiz…vb. çok sayıda göç aldı…

Gelenler en çok Rusya’dan: % 25; Ukrayna: 8.1; İran:6.5; Afganistan: 5.4; Irak:4.8; Suriye’den resmî ve kaçak olarak giren göçmen sayısını ise Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit ÖZDAĞ : 17 Milyon olarak açıkladı…

Suriyelilerin doğum oranı ise evli kadın başına çocuk sayısı 5.3 yani 6 bu durum 13-50 yaş arası kadın doğum sayısı 7-8-9 veya daha fazla olabiliyor… Bu durumda hiç çocuk yapmayan ve evlenmeyen Türkiye gençliğini düşününce asıl felaketin büyüklüğe gün yüzüne çıkıyor… 2007’den buyana gelenlerin çocukları bugün 17 yaşına geldi…

(Bizim gençler ise 45-55 yaşlarında işsiz güçsüz, üstelikte müzmin bekâr kaldılar… Devlet bunlara tez elden ve çok acil olarak el atmalı, bugün hâlâ atıl olarak bekleyen bu gençleri, topluma ve insanlığa kazandırmalıdır…)

Bu şu demektir: 15-20 yıl sonra Türkiye Nüfusunu Göçmen nüfusu geçecektir ve Türkler kendi vatanlarında göçmen olarak yaşamak durumunda kalacaklardır…

Türk Gençleri iş, aş bulamaz ise asla evlenemez…İşsizliğe çare bulunması, sosyal güvence ve evlilik ve çocuk yapmanın özendirilmesi ile yeni cazip kanunlar çıkarılmaz ise Türkiye yakın bir gelecekte, bir metre karesinde 25 kişi Şehit vererek sahip olduğu bu topraklara, elini kolunu sallayarak gelenlere ülkesini teslim etmek zorunda kalacaktır… Bugün bu sorumluluğun müsebbibi yirmi iki (22) yıldır doğrudan belediyelerle birlikte 30-35 yıldır başımızda bulunan Erdoğan Hükümetidir…

Erdoğan’ın Yanlış Politikaları:

Her fırsatta, yabancı güçler, kumpaslar, ihanetler sözü ile halkı aldatan iktidar, bugün de “Beka” sözüyle halkın karşısına dikilerek, kendini haklı göstermek istiyor…

Erdoğan’ın bu yanlış politikalarının sonuçları evlenmemiş çocuklarımızda görülüyor. Gençler geleceğe güvenle bakamadıkları, bunca zaman dirsek çürütüp okuyup adam olduktan sonra dahi işsiz güçsüz kaldıklarını görünce, özgüvenlerini kaybettiler. Çocuk yapmak şöyle dursun evlenmekten vazgeçtiler… Karamsar, kötümser ve gelecek kaygısıyla psikolojik bunalımlı gençler ve aileler azımsanmayacak derecede çoğalıyor. Türkiye giderek manevî duygularını, ruhunu ve kanını kaybediyor. Bu istatistiki rakamlara bakıldığında da böyledir.

İstatistiki rakamlara göre 2001’den 2023’e kadarki dönemde, evlilik oranı giderek azalıp %19-20’lere düşerken, boşanma oranları ise %45-46’lara ulaşıyor…

Enflasyon, ekonomik sıkıntılar Türkiye’deki aileleri olumsuz etkileyerek fuhşa, hırsızlığa, şiddete; alacağının alacağını alamaması, borçlunun borcunu ödeyememesi, bıçaklama, yaralama, öldürme ve baskınları çoğaltıyor. Kredi kartlarının ödenmeyen ekstraları, açık krediler, ödenemeyen faizli borçlar toplum yapısını,, derinden sarsarak ilerliyor…

Erdoğan iktidara geldikten sonra Türkiye, “İyileşeceğiz, Güzel Günler gelecek, kişi başı millî gelir 50 bin dolar olacak!..” sözleri hep lafta kaldı. Halk umudunu giderek kaybetti!.. Erdoğan’ın sözleri, hamasetten öteye gidemedi. Anlaşılıyor ki yıllardır burnumuzun hissettiği, kokuşmuş öyle bir leş çukuru var ki silkinip kendimize gelmezsek, hepimiz içinde boğulacağız…

İşte Şimdi Önerimiz:

Evlerde kullanılan Elektrik su ve doğalgaz bedava olsun ve vatandaştan, hiçbir şekilde ücret alınmasın.

Eğitim ve öğretim bedava olsun…İlk ve Ortaöğretimde Kitaplar Devlet eliyle bedava dağıtılsın. Yurt dışında burslu okuyan öğrencilere karşılıksız, geri ödemesi olmayan, yetecek kadar döviz üzerinden ücret ödensin.

Ülkemizin köylerinde yetişmekte olan zeki çocuklar evlerinden alınarak devletin en gözde okulları ve öğretmenleri elinde Fakülteye kadar, hatta doktorasını bitirinceye kadar devlet elinde ve gözetiminde, özenle yetiştirilip eğitilsin!.. Buradan çıkanlar derhal devletin kadrolarında görevlendirilsin.

Liyakat, hizmet yıl, kariyeri dikkate almayan hiçbir mesleğe, atama yapılmasın!

Gereksiz olan tahsil hayatlarındaki uzun süreli fakülte ve okulların eğitim yıllarının sayıları düşürülsün!..

Orta ölçekli sanayilere eleman yetiştirip derhal meslek sahibi yapı iş ve fabrika kuracak elemanlar yetiştirilsin!..

Polis ve askerî okullar yatılı ve Devlet elinde özenle uzun bir eğitim döneminden sonra yetiştirilip sahaya sürülsün!..

Arabalar fabrika çıkış bedellerine satılsın… Satın alınan araç devlet tarafından vatandaşın kapısına kadar getirip bırakılsın ve nakliye bedelleri devlet tarafından karşılanansın. 

Hastanelerin muayeneleri bedava, ilaçları, ücretsiz verilisin! Hastaların her türdeki ameliyatları ücretsiz olsun!.. 

Vatandaşlarımızı, doktorlarımız her altı ayda bir, ÇEKAP’tan geçirsin! Türk vatandaşının sağlığı ve sağlamlığı her daim kontrol altında ve Devlet garantisinde olsun!.. 

Ülkenin bütün kaynak ve kazanımları öncelikle kendi ülke vatandaşlarımıza, sonra komşularımızı, daha sonra da uzak yardıma muhtaçlara harcanabilir… Hiçbir çocuk sosyal güvencesi doğmasın, hiçbir insanımız sosyal güvenceden yoksun olarak ölmesin!.. Halk devletine sonsuza kadar güvenirken, devlet de vatandaşına tam olarak güven duysun.

İllâ da bir şikâyet olacaksa, ölümden olsun hayat güzel olsun!..

KAYNAKLAR:

https://t24.com.tr/haber/sayistay-raporundan-cumhurbaskanligi-nin-gunluk-masraflari-yuzde-52-7-artti-saray-in-gunluk-masrafi-15-milyon-lirayi-asti,1131118#google_vignette

https://www.google.com/search?q=Saray%27%C4%B1n+G%C3%BCnl%C3%BCk+Masraf%C4%B1%3F&sca_esv=94fa641d5e31d942&sca_upv=1&sxsrf=ADLYWIJDOxPz7Z1xSnoxD-xaPoXB9cazqw%3A1715850267819&source=hp&ei=G8xFZtyhL_eSxc8P7vKX8AU&iflsig=AL9hbdgAAAAAZkXaK2XLVN1jZhtihyHvbrfh8UBs-84i&udm=&ved=0ahUKEwicm8ut6JGGAxV3SfEDHW75BV4Q4dUDCBU&uact=5&oq=Saray%27%C4%B1n+G%C3%BCnl%C3%BCk+Masraf%C4%B1%3F&gs_lp=Egdnd3Mtd2l6IhxTYXJheSfEsW4gR8O8bmzDvGsgTWFzcmFmxLE_MgUQABiABDIFEAAYgAQyBRAAGIAEMgUQABiABDIGEAAYFhgeMgYQABgWGB4yBhAAGBYYHjIGEAAYFhgeMgYQABgWGB4yBhAAGBYYHki0ZVCIB1j0XnABeACQAQCYAb4FoAHoLqoBDjAuMTYuMi4zLjIuMC4xuAEDyAEA-AEBmAIZoAKqMagCCsICBxAjGCcY6gLCAgQQIxgnwgIKEAAYgAQYQxiKBcICCxAAGIAEGLEDGIMBwgIQEAAYgAQYsQMYQxiDARiKBcICCBAAGIAEGLEDwgIOEC4YgAQYsQMYgwEYigXCAgUQLhiABMICCBAuGIAEGLEDwgILEC4YgAQYxwEYrwGYAxeSBwwxLjEyLjYuMy4yLjGgB_bvAQ&sclient=gws-wiz

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/turkiyeye-goc-edenlerin-sayisi-2022de-bir-onceki-yila-gore-yuzde-33-2-azaldi/2952767

https://tr.euronews.com/2022/04/11/turkiye-de-2021-de-evlenen-cift-say-s-562-bin-bosanan-174-bin-ciftler-neden-bosan-yor

https://www.narkotik.pol.tr/2023-turkiye-uyusturucu-raporu-yayinlanmistir

https://www.google.com/search?sca_esv=6965cced8725ff61&sca_upv=1&sxsrf=ADLYWILMg1PrRodlbr8Hs_hxlAkHNvyZ2A:1715971340345&q=Uyu%C5%9Fturucu+kullan%C4%B1m%C4%B1+ne+kadar+artt%C4%B1%3F&sa=X&ved=2ahUKEwjjib6xq5WGAxXiX_EDHVHJDGYQzmd6BAgbEAY

1 Mayıs 2024 Çarşamba

İÇ, DIŞ TEHDİTLER ve ERKEN SEÇİM BASKISI: Abdullah Çağrı ELGÜN

İÇ, DIŞ TEHDİTLER ve ERKEN SEÇİM BASKISI:

Abdullah Çağrı ELGÜN

“Biri ecdadıma saldırdı mı hatta boğarım,

Boğamazsam da hiç olmazsa yanımdan kovarım. M.Âkif”

Ülkemiz korkunç şekilde tehdit altındadır!.. Bu tehlike, AKP Yönetiminin iktidara taşınmasında, ABD ile yaptığı anlaşmadır. Tehlike AKP’nin anlaşmaya sadık kalarak, BOP’un görevlerini, harfiyen uygulanıyor oluşudur.

Bizi bu kötü günlere Erdoğan Hükümeti getirmiştir. Erdoğan’ı iktidara getiren Millet götürecek olan da Millettir. Millet 31 Mart Seçimleriyle tehlikeyi sezmiştir. “Erken Bir Seçim”, olası felaketleri önleyebilir.

AKP Hükümetinin ABD’lerine verdiği sözlerin başında: Türkiye, “İkinci Osmanlı” safsatasıyla Halifeliğin getirilmesi, BOP Projesinin hızlı bir şekilde işletilmesi. Büyük Kürdistan’ın Kurulması ve Büyük İsrail Devletinin kuruluşudur.

Suriye, Türkiye ve Irak ve İran’dan koparılacak bir kısım toprakların birleşiminde Büyük Kürdistan, Büyük İsrail Projesi ve Fırat ve Dijle Nehirlerinin Suladığı alanlar, Sion Dağı, Ararat (Ağrı Dağı) ile Kenan Diyarına serbestiyet verilmesidir… Sonrasında kurulan bu kıytırık Kürdistan’ın, Büyük İsrail’e katılması projesinin hayata geçirilmesi ile sonlanacak, Büyük Yahudi İmparatorluğudur!.. AKP bu baskıdan kurtulamamaktadır.

AKP’nin, başımıza sardığı bu belayı def etmesi, ekonomiyi düzlüğe çıkarması insanlarımızı refaha ve zenginliğe ulaştırması asla mümkün değildir! Bu sebeple derhal “AKP Hükümeti” istifa etmeli! Devletin selameti, ülkenin ve milletin huzuru için yerine geçici bir hükümet kurularak, “Erken Seçime” gidilmelidir!..

Türkiye’nin tutarsız dış politikaları sebebiyle Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya ile ilişkileri artıran ABD ve NATO, etrafımızı bir çember gibi kuşatmış durumdadır… Dış Politikada izlenen zikzaklı yanlış gidişat ve seksen (80) yıla yaklaşan NATO’da birlikte olduğumuz üyelerimizi de endişelendirmiştir. Menderes Hükümetinin 1952’deki iktidarı ile getirilen ABD Üstleri de bir o kadar yıldır ülkemizde bulunuyor… Bu üstlerin sayıları ise her geçen gün artıyor; fakat geçen Kasım ayında, Deniz Kuvvetleri Komutanı:

“Karadeniz’de NATO’yu istemiyoruz!..” dedi. Yani aslında dolaylı olarak:

“ABD’nin Savaş gemilerini Karadeniz’de görmek istemiyoruz!.. Dedi. Bu sebeple NATO, ABD; Türkiye dışında konuşlanacak alternatif arayışlara yönelerek Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya’da yeni üstlerini kurmasına sebebiyet vererek, etrafımız çepe çevre sardırılmıştır!.. Halbuki iyi bir dış siyasette NATO, zaten biz demekti. Seksen yıla yakın NATO’da varız ve biz NATO’yuz…

İkinci Tehdit Cemaat ve Tarikatlar:

Daha “Ana Okullar”ndan başlayarak çocuklarımızı Tarikat ve Cemaatlerin Yurt ve Evlerinde “İnanç, İman” algısı ile zehirlenerek: Afyon, eroin, bonzai gibi gerçek ve büyük tehlikeden, daha büyük tehlike ile karşı karşıya bırakıyor!.. Cemaat ve Tarikat Yurtları ve Evlerinde yetişen çocuklarımızın çoğunun, geleceği karartılıyor. Şizofren, içe kapanık, sosyalleşmeden uzak, hasta ruhlu olarak yetişiyor. Hatta bazıları, kız erkek demeden, cinsel tacize, tecavüze uğruyorlar… Kız çocuklarımız ise erken yaşta evliliğe zorlanarak Cemaat ve Tarikatların kurbanı oluyorlar…

Üçüncü Tehdit Gençlerimizi Zehirleyen Uyuşturuculardır:

Ülkemizde yaygınlaşan ve sınır güvenliği ortadan kalkan Türkiye’ye her yerden uyuşturucu girmektedir… Afyon, eroin, bonzai, tiner…vb. çocuklarımızı okul önlerine kadar gelerek, bunlara alıştırabilmektedirler. Her geçen gün, daha da artarak ilerleyen bu durum, geleceğimizi büyük bir tehdit altına almış durumdadır. Bunu uyuşturucu trafiğini önleyemezsek, Türkiye’nin geleceği tehlike altındadır.

31 Mart Seçimleriyle ekonominin % 80 eline geçiren CHP Belediyeleri, bugüne kadar mevcut borçları ve yapılan israfları açıklamakla yetinmiştir. İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İMAMOĞLU’nun açıklamalarına göre: AKP’nin bol keseden dağıttığı paralar: TÜRGEV, Aziz Mahmud Hüdayî Vakfı, TÜGVA, Daru’l Fünûn İlâhiyat Vakflarına 357 milyon Türk Lirasının ve Hoca Ahmet Yesevî Vakfı, Ensar Vakfı,daha önceden de Erenköy Vakfı ve 15 Temmuz öncesi de FETO ve Kuruluşlarına akıtılan paraların, milyarı bulduğu tahmin ediliyor.

 AKP’nin bilhassa İstanbul’u almak için Devletin bütün imkânlarını Bürokrat, Bakan, Bakan Yardımcıları, Millet Vekillerini İstanbul’a yığarak kaybetmesi tam bir bir hezimettir! Hem Siyasîleri hem de Devletin Bürokratlarını kendî kazanımları için siyasete alet etmiştir. İstanbul’u Ekrem İmamolu’ndan bu şekilde alamaz ise yarın başka bir şekilde paranın kaynağı ele geçirmek için başka tezgâhlar ve daha sinsi ve dişe değer planları işleteceğinden emin olabilirsiniz!.. 

İstanbul’u ne yapıp yapıp ele geçirmek istemesinin gerçek sebebi rant ve paradır! İyi Yönetim değildir!  İstanbul “Kanal İstanbul Projesi” ile “Katar” ve diğer ülkelere satılmış yerlerin getirisi de büyük bir hüsranla bitmiştir. İktidar bundan vaz geçer mi?..

Elbette, Hayır!..

İstanbul’a, Diyarbakır ve benzeri illere de “hukuk dışı” çeşitli bahanelerle kayyum atayabilir…Tabi ülkeyi bekleyen ve burada bahsedilen gerçekten tehlikeler varsa, zaten bu tehlikeleri ülkenin başına yirmi iki (22) yıldır saran da “Erdoğan ve Ekibi olduğuna göre, bu iktidarın bu tehlikeyi savuşturma imkânı asla yoktur.!.. Bunu yirmi iki (22) yıllık istikrarsız günübirlik değişen yöntem ve politikalarla, yeteneksiz bürokrat, liyakatsiz bakan ve ekonomistlerle idare ederseniz, olacağı budur!..

Bu iktidar, ekonomiyi düzlüğe çıkarabilme, halkını, huzur ve refaha erdirebilme becerisinden yoksundur; çünkü memleketi içinden çıkılmaz hale getirin bu bürokratlar bu vekiller bu bakanlar ve bu Cumhurbaşkanı’nın ta kendisi ve tek adam yönetimidir… 

Eğitim Sistemimize Önerilen (Yüz Yılın Müfredat Sistemi):

Geçmişten bu yana Siyasî Ümmetçilerin hasretle beklediği ağızlarını sulandıran, başlarını döndüren (Tevhid) eğitimi ve öğretim sistemidir. Bu Açıkça söylemeseler de ben söyleyeyim: İnanca bağlı eğitim ve öğretimdir!... Yani Allah’ın varlığına, bir ve tekliğine bütün yetkin niteliklerin kendisinde toplandığına, eşi ve benzeri olmadığına inandıracak ve bütün ders ve sistemler bunu dayandırılacak yapılacak eğitim ve öğretimdir!.. Siyâsi Ümmetçilerce: Zındık, hatta Kafir olarak görülen bir konudur. Bu “Tevhid” Millî kimliğin, dinî format içinde işlenmesi modelidir ki Atatürk İlke ve İnkılâplarına tamamen terstir.

Eğitim Sistemimize, şirin bir şekilde sunulan bu yeni öneriler, hayalimizi alt üst etmiş aklı başında Türk Halkını hüsrana uğratmıştır. Afganistan, Pakistan, İran gibi olmamızı, bu ucube, (Yüz Yılın Müfredat Sistemi) olarak sunulan eğitim modeliyle Şeyhler, Dervişler, Şıhlar ve Mezcuplar ülkesi olmamız istenmektedir. Bu sistem tamamen çağ dışıdır…

Eğitim Sistemimiz: “Millî Eğitim” dir. Adına dahi en eski terimle (Maarif Sistemi) denilen bu çağdaki bu tutarsızlık, mevcut iktidarın, eğitimde iflasıdır. Bu akıl ve mantıkla Çağdaş Medeniyet Ufkundan bir güneş gibi doğmak isteyen Türk Milleti için kara bir leke, çağ dışı ve (Yüz Yılın Müfredat Sistemi) olarak sunulan programla Modern çağı yakalamak şöyle dursun, yanından ve yakınından geçmek mümkün değildir!..   

Avrupa tarzı çağdaş, modern, ilim ve fenne dayalı, siber güvenlik teknolojileri, çağdaş eğitim teknoloji ve uygulamalara kapalı, “Din eksenli, Ümmet eksenli”, orta çağın karanlık zihniyetini çağrıştıran, akıl fukaralığı ile çocuklarımızı köleleştirmek isteyen: Akla, mantığa, ilme, gelişme, çağa ve vicdana aykırı; aydınlanma hesap verme ve hesap sorma, sorgulama; okumaya, felsefeye, düşünmeye, yorumlamaya, aydınlanma ve ilerlemeye dair bir şey bulmak mümkün gözükmüyor.

Kendi çocuklarını: İngiltere Amerika Kanada ve Avrupa’nın en gözde okullarına gönderen yöneticilerimiz, bizim çocuklarımızı itaate, açlık ve fakirlikle terbiyeye, sabretmeye, kanaat etmeye, bulduğu ile yetinme, şükür ile terbiye etmeye, biat etmeğe; itaat etmeğe, emir almaya alıştırırken; kendi çocuklarını da emir veren, emreden, yöneten pozisyonunda yetiştirmek istiyor, iyi mi?.. 

 Türk çocuklarını Din eksenli, imam hatiplere zorlayan zihniyetin, asıl amacı, bizim çocuklarımızı köle, kendi çocuklarını ağa yapma arzusundan kaynaklanmaktadır… Bu Eğitim sisteminin çarpıklığını ve vahametini bu Programın Eğitim Sistemine sokulmasının getireceği bedeli, hesap edenler var mı?.. Tarih bu kötülüğün örnekleriyle dopdoludur.

Fatih Döneminde (1432-1481), Fars Molla Fahreddin î Acemî’nin, girdiği bir kıskançlık sonucu,Türk Fazıl Çelebi ve Öğrencilerine tuzak kurup,  Hurufi olarak adlandırıp, Edirne’de II. Murat Döneminde inşa ettirilen Üç Şerefeli Cami (1437-1447)) önüne kalabalıkları yığarak, odun ateşinde yakması ve kalan Hurifîler’in bu zor şartlarda, ölmemek için ya Balkanlara ya kaçmış veya göç etmişlerdir…  

Oğlu II. Beyazıt'ın (1447-1512) Yeniçeri Ocağı Türkmenlerine olan tutumu,

Oğlu Yavuz Sultan Selim'in (1. Selim; 1470-1520) İstanbul'da öldürdüğü yedi (7) bin Yeniçeri Ocağı Türkmenleri, Doğu vilayetlerini boşaltmak için Kürt İdris i' Bitlisî ‘ye öldürttüğü Türk sayısı, resmî rakamlara göre 40.000, Kürt İdris Bitlisî’ye göre 80.000’dir.  

1.      Ahmet Döneminde Kuyucu Murat Paşa (1535- 1611) 145 bin Türkmen’i,

1.      Selim (Yavuz) resmi rakamlara göre 40 bin gayri resmi 70 bin Türkmen’i

katlettirmiştir…


Bu yazılanları, çok ciddîye almalısınız:

Bu “Dincilik” öyle sapkınlıktır ki, cehalet ile birleştiğinde ve uygun ortamı bulduğunda, her şeyi; ama her şeyi yapar!.. Hayata, yaşamaya, insana ve insanlığa düşmandır… Anasını, babasın, kardeşini, akraba ve dostlarını, aklına gelebilen her insanı, hatta tabu olarak gördüğü köpeği, kediyi boğazlar, yakar, haneleri yıkar, şehirleri ve koca devlet ve imparatorlukları darmadağın eder. İnsanlarını esir alır köle yapar. Bunun için bir “Fetva” yeterlidir!.. Gerisini siz anlayınız… Bunların Türklüğe bakışı kedinin ciğere bakışı gibidir!..

Dokuz Eylül Üniversitesinden Prof. Dr.  Esengül BALCI ve Ekibinin Dört (4) Aylık Çalışmalarının Sonucunda Çıkan İbretlik Raporu, Sizlerle Paylaşıyorum:

“Türkiye’de belli başlı otuz (30) Tarikat silsilesi ve bunların dört yüz (400) kolu bulunuyor!

Sadece İstanbul’da dört yüz kırk beş Tekke (445), faaliyetlerini sürdürüyor. Çoğunluğu İstanbul, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman, Van, Hakkari, Şırnak, Ağrı, Muş, Bitlis, Gaziantep ve Şanlıurfa olmak üzere sekiz yüz (800) ün üzerinde faal Medrese bulunuyor! Büyük şehirlerde kaç Apartman Medresesinin faaliyette olduğu ise tam olarak bilinmiyor…

Rapora Göre: Tarikat Okullarındaki öğrenci sayısı iki yüz on bin (210.000) civarında. Dört binin (4.000) in üzerinde faaliyet gösteren “özel yurt” un, iki bin dört yüz seksen (2.480) ‘i, bir Tarikatla bağlantılı… Tarikata bağlı yurtların kapasitesi üç yüz seksen bin (380.000.) olduğu ileri sürülüyor. Bu yurtlarda kalan öğrenci sayısı: İki yüz yirmi beş bini (225.000.)’i buluyor.

Devlet Eğitimden kademe kademe çekiliyor: 4+4+4 uygulamasının başlatıldığı 2012 yılından bugüne kadar, devlete ait, dört bin yirmi iki (4.022) İlkokul kapatıldı.

Buradan Çıkarılması Gereken Sonuç: Cehaletin büyük bir örgütlenme içerisinde olduğu, örgütlenmezler ise yok olacaklarını çok iyi bildiklerinden, ülkenin aydınlık geleceğini her geçen gün biraz daha karanlığa ittiğidir…

İşte, bu sebeple, Yurtsever Aydınlar da hızlıca ve akıllıca örgütlenmelidir!..”

AKP:

AKP Ana arı gibi kendi kovanına; Numan KUTULMUŞ, Mustafa DESTİCİ, Devlet BAHÇELİ, HÜDAPAR (Zekeriya YAPICIOĞLU), gizlice HDP ve son olarak da bal verebilecekleri kattığı gibi şimdi de İYİ PARTİ’nin yeni lideri Musavvat DERVİŞOĞLU’nu kadrosuna katacak!..

Aslına bakılırsa, bu ülkeyi bu şekilde içinden çıkılmaz hale kim getirdi?

AKP!

Kim düzeltebilir?

Muhalefet!..

Peki Muhalefette böyle bir yetenek var mı?..

Ümit var olmak istiyoruz!..

Yani yirmi iki (22) yıla yakın, başımızı dertten derde sokan bu iktidardan kurtulmak zorundayız!..

Bunu Muhalefet yapacaktır! İktidarın, geçmişte muhalefetin sırtını sıvazlayıp, çeşitli oyunlarla, Yenikapı’da: “Kudüs Mitingi”, “Demokrasi Mitingi” saflarında herkesi buluşturma kurnazlığıyla  birlik beraberlik ve meşruluk mesajı vererek Muhalefeti ve Türk Halkını  aldattığı gibi bu sinsi ve algı yanılgısına gelmemek gerekir. Bugün Erdoğan, dünün aynı taktiğini yenilemek istiyor. Oyun içinde oyun kuruyor. Özgür ÖZEL bu oyunu fark edecek mi göreceğiz…

Ey, Özgür ÖZEL, yirmi iki (22) yıldır ülkeye bulanık su içiren ve bu çayırın bataklığında boğulmak üzere olan iktidara: “Can Suyu Olasınız” diye kimse size oy vermedi… Bilesiniz!..

Ey CHP Vekilleri ve Belediye Başkanları Şunları Asla Unutmamalısınız:

“Keşe Yunan Kazansaydı! Camileri Genel Evi ve Ahır yaptılar!”, “Her gün Türk’üm demekle Türk olunmaz!..”  Buralarda Lazistan Eyaleti var; Kürdistan Eyaleti var!..” diyen Cumhuriyet ve Atamızın ezilî Düşmanları Kadir Mısırgil Familyasını, hasta yatağında ziyaret edenleri.

Atatürk ve Arkadaşları Kuvvayı Milliyecilere İdam Fermanı imzalamış vatan haini, Şeyhülislâm Dürrizâde Abdullah tarafından yazılan ve Padişah Vahdeddin tarafından imzalanarak, Atatürk ve Arkadaşları Kuvvâ-yi Milliyecileri, idama mahkum eden ve tamı tamına TBMMsinin açılışından (23 Nisan 1920), on iki (12) gün önce; 11 Nisan 1920’de İstanbul’un bütün gazetelerinde, idam Fermanını yayınlatanların torunlarını ve İskilipli Atıf’ın mezarını ziyaret edenleri asla unutma!..

Halk muhalefete; hükümeti, olası bir “Erken Seçim” e zorlayarak, halka biraz nefes aldırmak, Devleti Fabrika Ayarlarına döndürmek için oy verdi. Bu İktidarla yürünemeyeceğini ikaz etti… Daha ne desin; fakat halkın bu sözünü CHP lideri anlamakta zorlanıyor olabilir…  

Geçmişte Devlet Bahçeli ve Kemal Kıçtaroğlu’nun: “Saray’a adım atmam!..” dedikten sonra, hem Saray’a gitmeleri hem de Erdoğan’a güç verip, AKP’ye kol kanat germe hatasını yaptılar… (Devlete beka gerekiyorsa bunu bu hale getirenler sahiplenemez. Görev Muhalefetindir.) Böylelikle o günkü hükümetin Meşru bir hükümet olduğunu, onu benimsediklerini ve kabul ettiklerini, AKP’in başkanı Erdoğan, bunu Muhalefete onaylatmıştı. Bu hata bugün de aynı taktik ile yenilenmek isteniyor. Sinan OĞAN bir buluşmada değiştiyse, Özgür ÖZEL-Recep Tayyip Erdoğan buluşmasında, hipnozlanıp, avsunlanıp, allanıp pullanıp değişir mi?.. Türkiye’de siyasette bir saat çok, bir yıl azdır!.. Gün ola, harman döne!..

Halkın Beklentisi:

Halbuki Halkın beklentisi İktidarın sarsılması, iktidarın silkelenmesi, dallarının ve yapraklarının düşürülmesi ve bütün çıkış yollarının kapatılmasıdır…

Elinde % 80’lik bir ekonomiyi kontrol edecek güç olan CHP liderinin, bu işi yapmadığı veya yapamadığı imajının oluşması, halka hem üzüntü hem de ümitsizliğe sevkedecektir! Bunu aklınızdan çıkarmayınız.

Özgül ÖZEL, tez vakitte, AKP’yi silkeleyip kendine getirmez, erken seçime zorlamazsa; AKP, kurduğu yeni sinsi oyunlarla, CHP ve Muhalefetin bütün kazanımlarına el koyabilir… İktidarın bütün ezici gücüyle yüklenerek, bu rezilâne yenilgiyi, tersine çevirebilir ki bu CHP ve Kadrolarının beceriksizliği olarak tarihe geçecektir!.. Geçmiş muhalefetin hatası, Özgür ÖZEL tarafından tekrarlanmayacağını ümit ediyoruz…

Özgür Özel’in şu günlerdeki görünümü, Kurt siyasetçi olmadığının, kolay lokma olduğunun ve çarçabuk pes edebileceğinin delili olarak karşımızı çıkıyor. İnşallah bizi yanıltır. Dediklerimiz çıkmaz!

Özgür Özer ikinci hata yapmıştır.

1) Bininci hata Selâhattin’e el sallayıp selâm göndermesi

2) İkincisi ise seçim sonrasından bu yana, her gün kabus görerek, içine kapanana Erdoğan'ın görüşmek istemesi ve Mecliste çay içmesi, HÜDAPAR’ın başkanının karşısına oturması, bir tavır adamı olmadığının delili olmaktadır. Bu hata Erdoğan’ın, “Erken Seçim Baskısını” ortadan kaldırma girişimidir. Özgür Özel bu tuzağa düşmüştür!..

Şimdi:

Ey Özgür ÖZEL!

Saray’da: Anayasanın temel ilkeleri ve değiştirilemez maddelerinden hiçbir şekilde konu edilmeyecek ise görüşme kabul edilebilir… Bu konu konuşulacak ise ve taviz isteniyorsa: Erdoğan’ı dinlemeden bütün kapılar kapatılmalıdır!.. Böyle bir istek oluşursa, AKP ve onun Başkanı ile kesinlikle bir diyaloğa girilmemelidir!... 

Derhal erken seçim istenmeli ve AKP saltanatına son vermek için gereği yapılmalıdır.

HÜDAPAR'ın bulunduğu yerde oturulmaz, Çay içilmez! Sohbet hiç yapılmaz!

HÜDAPAR'a olduğu kadar DEM'e de aynı mesafede olunmalıdır!..

Bu insanlar sana değil, Atatürk'ün partisi CHP’ye oy vermiştir!..

Halk, CHP'nin, Cumhuriyet’in Fabrika Ayarlarına dönüşü sağlayacağını düşünmektedir.

Binali Yıldırımın da dediği gibi: "Diplomasız" bir adamın kanunsuz ve usulsüz, Cumhurbaşkanı olması, ardından bu usulsüzlüğe yenisini eklemesi, ne akılla ne de demokrasinin kuralları ile nasıl bağdaştırlıyor?,, Bunu muhalefet partileri içine nasıl sindiriyor, anlamak mümkün değildir!..

AKP’nin Anayasa’nın ilk dört Maddelerini askıya almak istemesi!.. 15 Temmuz; Özelleştirmeler; Saltanatı yeniden getirme arzuları; And’ımızın yasaklanması; Türklüğü yok sayma; Türk Milleti’nin adından ve onun kurduğu “Türkiye” adından korkma ve ürkme,

Türk Bayrağını değiştirmeyi, tartışmaya açma, İstiklâl Marşı’nın bestesiyle oynama, …vb. buraya sığmayacak birçok girişimler ve yirmi iki yıldır devam eden söylem ve eylemler…

Cumhuriyetin Kurucu liderleri ve bilhassa Atatürk ile olan problemi, olanlarla hangi mevkide ve kim olursa olsun görüşülmez!.. Sizden beklene budur!..

Halk size değil, bu değerleri savunacağınızı düşünerek, inanarak ve güvenerek oy verdi görevinizi yerine getiriniz…

Anayasaya aykırı olarak üçüncü kez aday olamayacağı açık hükmüne rağmen Cumhurbaşkanalığı seçimine giren, Yargıtayı, Hakimler ve Savcılar Kurulunu, Anayasayı, Kanunları, Üniversiteleri, kendi düşünce ve temayüllerine göre yönlendiren ve yöneten, Atatürk ve onun koyduğu İlke ve İnkılaplarının dibini delenden bir şey beklemek, beyhudedir!

Erdoğan, kendisine yeniden güven sağlamak, meşru olmayan bu yöntemlerine, meşrutiyet kazanmak peşindedir…

Sakın aldanmayınız!..