KUDÜS; İSLÂMİYETTE İLK KIBLE
Abdullah Çağrı ELGÜN
Kudüs, dünyanın en önemli dinî güzergâhlardan biri ve üç büyük dinin kutsal
mekanlarının bulunduğu bir ibadet beldesidir. Bugün Kudüs’te, Mescid-i Aksa’nın
içinde bulunan Kubbet’üs Sahra Camii,
âlemlere indirilen son din İslâm’ın Peygamberi Hazreti Muhammed’in gökyüzünün
katlarından Miraç’a yükselmek için
üzerine çıktığı “Sahra” adlı kayanın
üzerine imar edilmiştir.
Bu Sahra adlı kaya, Müslümanların
ve âlemlerin Peygamberi Hazreti Muhammed’in,
üzerine (Sahra) çıkarak, Allah ile
buluşmak ve diğer, değişik âlametlere şahitlik etmek için, göğe (Miraç) yükseldiği yerdir.
Müslümanlar’ın ilk Kıblesi Mescid-i Aksa Camii, Sahra adlı kayanın üzerinde olup bütün
Müslümanlarca kutsallığa sahiptir. Bu bölgeye, çevresi ile birlikte, Harem-i Şerif adı verilmektedir. Bu
bölgenin dışı, yer yer otuz, kırk metre arasında değişen surlarla çevrili olup,
içinde İlk Kıble(Mescid-i Aksa) ve
Kubbet’üs Sahra, Ağlama Duvarı ve Tapınak Tepesi’nin de bulunduğu kutsal
mekanlardır.
Burasının, Mescid-i
Aksa’nın(Beyt’ül Maktis, Kutsal Ev) yapımı Peygamberlerimizden Hz. Davut ile başlayıp, oğlu Hz. Süleyman tarafından
bitirilmiştir.
Âlemlerin Peygamberi Hz.
Muhammed Mustafa, Miraç
gecesinde Mekke’den alınarak Medine’ye oradan da Mescid-i Aksa’ya Kudüs’teki ilk
Kıble’ye getirilmiş ve burada namaz kıldıktan sonra, Burak atlı bir binek ile Miraç’a çıkarılmıştır. İsra süre’sinin
başlangıç âyeti: “Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye
kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz
Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla
işitendir, hakkıyla görendir.” gereğince yolculuk yapmıştır.
Bu Mescidler Hz. Muhamed
Mustafa’nın da bahsettiği ve ziyaret için gittiği Mescid-i Aksa, Mescid-i Haram, Mescid-i Nebi(Medine Mescidi) Müslümanların
en kutsal yerlerinden kabul edilmekte ve ilgi görmektedir. Harem’üş Şerif ise hem
Müslümanlarca hem de Yahudilerce kutsal
olarak bilinmektedir. Yahudiler için
bölge Museviliğin en kutsal yeri ve Tevrat’ta adı geçen, geçmişteki iki mabedin
de bulunduğu yer olarak ilgi görür.
Hz. İsa da Bey’ül
Lahim’de doğmuştur. 1967’de burası İsrail tarafından işgal edilmiş olup, giriş
ve çıkışlar o günden bugüne kadar İsrail Hükümetinin askerleri tarafından
kontrol edilmektedir. Bölgenin güvenliği İsrail sorumluluğundadır.
KUDÜS’ÜN TARİHİ
Bu
isim kutsal kitaplarda geçtiği kadar Mısır,
Babil kaynaklarında da “URUSALlMU” adı
ile geçer. Peygamberlerimizden Hz. Davut’un
1.0.1000 yıllarında, burayı alarak başkent yaptığı; oğlu Süleyman Peygamber
zamanında da (Takriben LÖ.970-930 yılları) ünlü Süleyman Mabedini(Tapınak) yaptığı bilinmektedir...
586
yılında Babil Kralı Buhtun-nasır
(Nebuahadnezzar) sadece burayı almadı, Yahûdiler’i
de esir etti. 538 yılında Pers Kralı
Kirus (Cyrus)'un ülkelerine dönmesine müsaade etti. Süleyman Mabedi'nin bulunduğu tapınak bu sefer mütevazi ölçüde
düzenlendi, inşaatlar tapınağı asla geçmedi… Hz. Süleyman’ın devleti, çağının en muhteşem devleti iken o
zamanlarda çok yorgun ve bitkindi. Savaştan kurtulanlar, Tevrat'ın bile mevcut nüshalarını saklamaktan aciz duruma düşmüşlerdi.
Tapınak, Kral Herod devrinde
muhteşem şekilde yeniden restore edildi. Buna ait rekonstrüksiyon denen eski tasavvur! maketi ilişikte sunulmaktadır.
Hz. İsâ, Beytüllahim'de doğdu.
Daha sonra Yahudi isyanı olduğu vakit 70 yılında Titus (imparator Vespasian'ın oğlu) kenti ve Tapınağı yakıp yıktı,
ganimetleri Roma'ya aktardı.
132
yılında ikinci Yahudi isyanı oldu, Bu
isyan üzerine Yahudiler, Kudüs'ten öyle
uzaklaştırıldı ki, İmparator Hadrian kenti yeniden Pagan (Puta Tapanların Kenti) olarak
yaparken 135 yılında, kentin adını da Aelia
Capitolina diye değiştirdi.
Museviler, bu olaydan çok üzüntü duyup
perişan oldular. Museviler, Müslüman Türkler1
den gördükleri adaletin ufak zerresini Hristiyanlık
adıyla Avrupalılardan asla
görmemişlerdi. Museviler Getto denen
yerlerde zorla ikamet ettirilmişlerdi.
Halife Ömer, Kudüs'ü teslim aldığında Kudüs harap ve perişandı.. Ömer’in
adaletini duyanlar Kudüs’ün tesliminde büyük rol oynadılar. Hz. Ömer’in
adaletine güvenmeleri onların Kudüs’ü hemen teslim etmelerine sebep oldu. Aksi
halde Piskopos ve din adamları asla teslim
etmez, muazzam
şekilde direnirlerdi; ama onlar da biliyorlardı ki, Hristiyanlık son derece bozulmuş, yeni
nizam bekleniyordu.O da
Müslümanlık olabilirdi…
Müslümanlar her gittikleri yerlerde hemen Mescit yaparlardı. Ünlü Kıyame (İngilizce adıyla Holy Spulchre) ye dokunmamış, Kıble olan kutsal kayada (Sahra) namaz kılarak, hemen küçük bir ahşap Cami yapılmasına neden oldu. İstesin istemesin Holy Sepulchre'de asla namaz kılamazdı. Bu Hz. Peygamberin
tutumunu çok iyi bilen adil Halife Hz. Ömer’in, yanlış bir hareketi olmayacaktı.
Eski kutsal KIBLE'nin değerini ortaya çıkaran mantıkî
düzenlemenin ortaya koyucusu olarak Kudüs'ü yeniden düzene soktu. Ömer Camini
yaptı. Üç din mensupları da hiçbir birine karışmadan ve büyük bir hoşgörü
içinde ibadet yaptılatr.
Haçlılar'ın 1099 yılında, Türkler'in muazzam
direnişlerine ve bazı şaşkın
Araplar'ın yardımları sayesinde KÛDÜS'e girdiler. Haçlıların Kudüs’e girişleri,
kan gölü haline gelen olaylar zincirine sebep oldu. Başlarındaki Godfrey ve
Bouillon, Kubbet'üs Sahra denen KIBLE noktasındaki muhteşem yapıyı, tamamen
Kilise haline soktu. Tarikat merkezi
yaptı. 1187 yılında Selâhaddin Eyyûbî hepsini kovarak Kudüs’e yeni bir hoşgörü getirdi…
Kudüs, görünümüne en etken olaylar zinciri de adı KIBLE
olan Kubbet'üs Sahra kısmıdır.
Burası son üç asır, asla bozulmayacak şekilde muhteşem restoratörlük sanatı ile
MiMAR SiNAN ekolünün, ustalığının
şaheseri olarak tanınır.
Aynı ekol Kudüs'ü Kudüs yapan eşsiz
surları ve sur kapılarıdır.
Şurada burada Israiliyatçıların söylediği gibi surlar, Hz.Süleyman
Peygamber devrinin değildir. Hemen tümüyle Kanunî Sultan Süleyman devri, Mimar Sinan ekolüne aittir.
Türkler'in Kudüs’ten çekilmeleri ile Kutsal Kudüs'ün durumu askıda kaldı. Batılı politikacıların elinde oyuncak edildi. Araplar alaya alındı. Onlar aldatılmak için, her yol mubah
sayıldı. O zaman anlaşıldı
ki; denge unsuru Türkler'in yerine
geçecek hiçbir güç yoktu ve boşluk doldurulamıyordu. Türkiye çok uzaklara
atılmış, Filistin, ırak bir bölge
olmuştu.
SÜLEYMAN MABEDİ (İKİNCİ TAPINAK) MABET
Peygamber Hz. Süleyman'ın mabedi yerinde Kral HEROD;
muhteşem fakat daha mütevâzî ölçülerde bu tapınağı yaptırdı. Yukarıda
bugün hemen hemen izi kalmayan tapınağın
resmi görülmektedir. Hz. Ömer Kudüs'e
geldiğinde tapınaktan eser yoktu.
Ortada: TEPLVMLS ALOMOlS: Süleyman Mabedi Kubbet'üs Sahra
Haçlılar elinde iken yeni adı ile.
"EY SÜLEYMAN SENİ GEÇTİM." Justinianus'un Ayasofya'yı açarken söylediği söz.(537)
Nasıl
Osmanlı Imparatorluğunun en muhteşem ve kanunla
idare edilen devri Kanunî Sultan Süleyman
zamanı ise; tek Tanrılı dinlerin en şaşaalı devri, büyük âlim, hukukçu Hz. Süleyman Peygamber'in çağıdır.
Tarihler KUDÜS bölgesinin nasıl olur da, bu kadar kutsal yer olarak kabul edildiğini anlamak zor değildir; çünkü burası sarp, sapa, suyu olmayan, renksiz,
cılız bölgedir. Tarih boyunca,
çağının da üstünde tekniklerin kullanıldığı kent olarak tanınır. Kral ve Peygamber olarak Hz. Davûd (takriben I.Ö. 1004-960) aynı zamanda Bâbil Devleti'nin bu bölgeyi almasına kadar olan 400 yıllık bir mutlu
çağın kurucusuydu. Kabileleri toplayıp
Kudüs'ü başkent yaptı. Mısır ve Mezopotamya
gibi büyük kültürlere sahip çevrenin tam ortasında
TEK TANRI'LI dinin şerefli temsilcisi olarak kendisini kabul ettirdi.
Hz. Davut Peygamber Hz. Süleyman Peygamber (takriben
I.Ö.970-930) Davut (A.S.)ın
oğludur. Fırat-Mısır arasındaki
bütün bölgenin hakimi
oldu. Merkezî bir hükümet kurarak, sulhun timsali sayılacak işler başardı. Aynı zamanda tarihin
büyük hukukçularından
biri olarak kabul edilecek büyük işler başardı. "Kitap yazmanın sınırı olmaz" sözü bugün de geçerli olarak bilinen meselelerinden birisiydi. Ticaret ve bilime de
aynı derecede önem verdiği, inanılmaz derecede
önsezili olduğu ve nihayet Peygamber olarak şaşırtıcı, çağımızın da üstünde ışınlama denen bilgilerle mücehhez olduğunu öğrenmekteyiz
TAPINAK, Süleyman Peygamber tarafından yapılırken, bir de Cinler’in çalıştırıldığı söylenen bir Saray yaptırılmıştı. Saba Melikesi
Belkıs’ın, sarayda şaşkın durumu ve sarayın
bir bilim yeri olduğunu belirleyen
Kur'an'daki kıssanın tefsirini hâlâ yapacak duruma gelmiş değiliz. Gelecekte
araştırmalar Süleyman Peygamber'in
Allah vergisi birçok sırlarının
izahını belirleyecektir.
Bu
çağda ticaret yolları üzerinde Eliat
(Geber)e liman yaptırması, madenleri
işletmesi çağının üstünde gayretler olarak belirtilir… Tapınağın böyle bir
ortamda ve Mısır mimarisinden esinlenerek yapıldığı anlaşılmaktadır.
691 yılında Türk soylu Emevi(Memlüklüler)
Müslümanları tarafından inşa edilen Cami birkaç defa resterasyon
geçirmiştir.
1099’da Türkler’in muazzam savunmasına rağmen Araplar’ın Godfrey ve Bouillen’e
yardım etmeleri ile burası Müslümanlar’ın
elinden çıktmıştır.
1517-1917 Osmanlı devrinde altın çağını yaşayan Kudüs’te bugün kan, gözyaşı ve sefalet
ile Müslümanlar büyük sıkıntı yaşamaktadırlar
KUBBET’ÜS SAHRA(Süleyman
Mabedi), İLK KIBLE (MESCÎD-Î AKSA) ve
AYASOFYA bilindiği
gibi kutsallık yönünden en önemli merkezlerden sayılmaktadır.
Mescid-i
Aksa, Kubbet’üs Sahra(Süleyman Mâbedi)nin bulunduğu yerdedir. Burası Tek
Tanrı'lı dinlerin çevredeki en eski tapınağının yeridir. Türkiye/İstanbul’da bulunan Ayasofya ise Hıristiyanlığın ilk resmî Kilesesi’dir. Fatih Sultan Mehmet döneminde burasının
fethedilmesi ile Hıristiyanlık âlemi
zulüm ve işkenceden Kilise baskısından
kurtulmuş ve Türkler’in hoşgörü ve
müsamahası ile büyük bir özgürlüğe kavuşmuştur…
Kudüs’teki Mabetlerin
her birinin önemi de Peygamber (SAV) Hazreti
Muhammed Mustafa tarafından açıldıkları, tekrar tekrar belirtilmiştir.
Tek Tanrı'lı dinlerin hepsine millet olarak
girmiş, İslâm dininde benliğini bulmuş, dünyanın
yegâne ırkıyız. Allah'ın lütfüyle biz Türkler, Süleyman Mâbedi'nin bulunduğu yerin koruyuculuğunu yapmıştık. Üstelik dünyanın her yerinde hakaret gören Mûseviler'e dünyada yegâne mutluluk
veren millet olarak, Iberik
Yarımadasından kaçmalarına yardım edip, yok olmalarına da mâni olarak adımızı, tarihe altın harflerle yazdıran yüce
bir milletiz…
Süleyman
Mâbedi'nin bulunduğu yeri
olduğu gibi koruyan, buralardaki inşaatları donduran ve inanılmaz derecede zengin vakıflar ve külliyelerle
süsleyenlerin, yine Türk soyları olduğunu Orientalistler bile söylemekten çekinmemektedirler.
Ayasofya için de durumun, bundan farklı olduğu
söylenemez. Ayasofya, yok olmak üzere iken, Türkler resterasyon çalışmaları ve
yaptıkları zemin sağlamlaştırmaları ile bu
âbideyi, insanlığa, sonsuza kadar armağan
etmiş olduğunu Albert Gabriel kadar güzel açıklayan olmamıştır.
Ya KÂBE
için ne demeliydik? Yine Türk Mimarlarının dahisi Mimar, Mühendisi Sinan sayesinde, Kâbe klâsik güzelliğini bulmuş, alçak revaklar arkasında yükselen ihtişamlı görünümü ile, piramidal bir
muhteşemliğe erişerek eşsiz bir güzellik kazanmıştı.
KUDÜS
BÜTÜN İNSANLIĞIN ORTAK MİRASIDIR
Üç büyük dinin en kutsal noktalarından biridir. Zîra dinimiz bu
dinlerin asıl güzelliğinin de mirasçısıdır. Osmanlı Türkiyesi’nin tarih sanesinden çekilmesinden sonra, bu üç
büyük nirengi noktasının adım adım asliyetini kaybetmesi, yok edilip tahrip edilme durumlarıyla, tanınmaz hâle sokulmalarını esefle görmekteyiz; halbuki Kudüs
bütün insanlığın ortak malıdır.
Kudüs
Müslümanların namusudur. Kudüs’ün çiğnenmesi Müslümanların Harem i Namusunun çiğnenmesidir.
Harem’i Şerif yanında binalar yükseltilerek bu kutsal Mabedin çukurlara
düşürülmesi Müslümanları ve üç büyük din sahiplerini de alçaltacaktır. Hiçbir
gerçek din sahibi, böyle bir zulmü kabul etmez. Biz inananlar Bakara Suresi
Ayet 63 gereği: “… Biz Allah’a ve bize indirilen Kuran’a, İbrahim ve İsmail ve
İshak ve Yakup ve torunlarına indirilenlere, Musa’ya, İsa’ya verilenlere ve
bütün Peygamberlere Rableri tarafından verilen kitaplara iman ettik. Onların
hiç birini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz, ancak Allah’a boyun eğen
Müslimleriz.” Anlayışı ile bütün peygamberleri
sever ve aynı ölçüde saygı duyarız. Böyle büyük dinin ve tefekkürün sahipleri
de şüphesiz bu din gibi sağlam, sağlıklı ve büyük millettir.
Kudüs üç büyük din için
de önem arz etmektedir. Gerekirse bunun için İsrail’e ders vermekten Türk
milleti hayatı boyunca tereddüt etmemiştir, bugün de etmeyecektir. Üç büyük dinin de kutsal mabedi olan Kubbet’üs Sahra, Kutsal Kudüs İlk Kıble, Mescidi Aksa, Harem i Şerif hak ettiği seviyeye getirilmedikçe,
Müslümanlar için mutluluk ve huzurdan bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Müslümanları Mescid i Aksa’dan ayırmak ve Burada bir
Süleyman Mabedi inşa etmek isteyen İsrail’e
son bir defa daha hatırlatmak isteriz. Türk milletinin meşhur bir ata sözü
vardır: “Dövülecek köpek Cami duvarına
işermiş”. Müslümanlar’a 14 Temmuz 20017’tarinden bu yana ilk kez ezan
okutmayan, ilk kez Cuma Namazı kıldırmayan
bir güne getiren İsrail, bu durumdan utanmalı ve hicap duymalıdır.
Fransız Yazar Geza Gadron’un deyişi ile: “Türkler Tanrı’nın kırbacıdır. Tanrı kendi
yolundan çıkanları cezalandırmak için Türkler’i gönderir.”
KAYNAKLAR:
1)http://www.dinihaberler.com/diyanet-haber/yeryuzunde-ikinci-mescid-ilk-kible-mescid-i-aksa-h121644.html
2)http://www.aljazeera.com.tr/haber/kubbet-us-sahra-yenilendi
3)https://www.360tr.com/mescid-i-aksa-girisi-sanal-tur_79d38138a1_tr.html
4)https://eksisozluk.com/kubbetus-sahra--776445
5)https://tr.wikipedia.org/wiki/Kubbet-%C3%BCs-Sahra
6) https://tr.wikipedia.org/wiki/Mescid-i_Aksa
7)http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-40727659