BİZ BU HALE NASIL GELDİK?
Abdullah Çağrı ELGÜN
Akademisyenlerin,
bozuk ve anlaşılmaz, uzun cümlelerle devam eden: "Bu suça ortak olmayacağız!..(Eme nebin hevparên vî sûcî!...) Türkçe
ve Kürtçe başlıklı bildirisi can yakıyor... İsrail: “İran ve Türkiye arasında bir Kürt devletinin zamanı gelmiştir.
Bütün gücümüzle kurulacak Kürt Devletinin arakasındayız!”
diyor...
Barzani: "Irak Kürdistan'a hiç bu kadar yakın
olmamıştır." diyorken, Türk ordusu, her türlü donanım ve teçhizat
ile 1 Kasım 2015’ten itibaren PKK'yı, Türkiye Cumhuriyeti topraklarından
silmeğe çalışıyor. Aradan geçen üç aylık zamanda Türk topraklarının bir
bölümünü işgal ile ele geçirerek Kürt devleti kurmak isteyen PKK’nın beli kırılamamış, başı ezilememiştir...
TBMM'sinde grubu bulunan ve Türkiye Cumhuriyetini temsilen Mecliste bulunan HDP'nin
vekilleri ise seçimler sonrasında fikir ve söylem değiştirerek, elli dokuz(59) millet vekili ile halkın
parasını maaş olarak alıp, PKK’ya destek veriyor olması ve TBMM'sinin üyeleri olması,
büyük bir bahtsızlıktır.
Bugün TBMM'deki muhalif
millet vekilleri ve sağ duyu sahibi olabileceğine düşündüğümüz aydınlar ve bunların
yanında yer alan muhaliflerin, AKP’nin halktan aldığı % 49'luk oyu, kabul
etmemesindeki sebep nedir? Ne olabilir diye baktığımızda:
Bunun en birinci
sebebi hiç şüphesiz ki halkın kısım
kısım, gizliden ve açık olarak
ayırımcılığa tabi tutulmasıdır.
Düşünce ve fikir özgürlüğünün ortadan kalkması,
Din ve vicdan özgürlüğünün yara alması,
Hak, hukuk ve adalet sisteminin iktidar lehine
işlemesi, adaletin geç tecellisi, tahakkuku ve adaletsiz bir adaletin
yürürlükte olması.
İşçi, emekli, çalışan ve her düzeydeki memurun
hakkaniyetten uzak bir uygulama ile yönetiliyor olması, gelir dağılımındaki
uçurum,
İşsizliğin had safada olması, halkın bir kısmının
bir eli yağda bir balda, diğerinin fakir ve zaruret içinde felçli durumda olması.
Devlet imkanlarının tamamının iktidarı temsil
edenlerin elinde ve iktidar dışındakilerin bu nimetlerden asla yararlanamaması.
Her vatandaşın Ankara'da bir dayısı, bir adamı, işini
takip edecek bir aracı arayışı içinde olmasının sebebi nedir? Buna niçin
ihtiyaç duymaktadır, iş takipçileri neyi, niçin ve kaç paraya takip
etmektedirler? Araştırılırsa görülecektir ki sistemde bir operasyona acil
olarak ihtiyaç vardır. Değilse, bu ülkeyi ve bu halkı, bu iktidarın kurtarması
değil, yarasına tuz ekmesi dahi mümkün olmayacaktır...
Halkı, bir bütün
olarak kabul edilip, kim hangi iktidar ve siyasî parti kucaklayabilirse ülke ve
bu millet kazanacaktır...
Değilse hep hayıflanıp duracağız...
Biz bu hale nasıl geldik?
Bizi bu hale kimler getirdi?
İktidardakiler
ve sempati duyanları, liderlerini Başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığına taşımaları,
buradan da Başkanlığa taşımak istemeleri, muhaliflerin ise buna kesin olarak
karşı çıkmaları, ülkede bir kaos ortamının oluşmasına sebep olmaktadır...
Demirtaş: "Seni başkan yaptırmayacağız!.." derken AKPliler: "Her ne olursa
olsun seni başkan yaptıracağız." AKP Gençlik
Kolları Eski Başkanı ve İstanbul Millet
Vekili, Abdüllatif BOYNUKALIN: “1 Kasım seçimlerinin sonucu ne çıkarsa çıksın,
seni başkan yapacağız!.. Biz başkan yaptıktan sonra onlar da defolup
gidecekler." demişti… Bugün kimse geçip gitmedi(!) gitti mi? Doğudakiler
Suriyeli Mülteciler gibi akın akın geliyor. Hakkari şehri Yüksekovaya; Şırnak
şehri de Cizre’ye taşınıyor?!. Onlar da çekip gidiyor mu, gitmemek için
mücadele mi veriyorlar? Bunlarla birlikte olup, sadece ikbal sebebiyle iç ve
dış güçlerin ekmeğini yağlayanlar, PKK'yı sevindirenler, farkına varmadan ülkeyi
ikiye, üçe mi böldürüyorlar?.. Kimin eli kimin cebinde, kimler niçin böyle bir
oyunun parçası oldukları belli değil...
Silah, bomba, şarapnel seslerinin kulaklarımızın
dibinde yankılandığı ateş ve barutun dumanlarının gökyüzünü doldurduğu, Rusya'nın
sınırlarımıza dayandığı Nato askerlerinin komşularımızda konuşlandığı bu
tehlikeli, çetin ve yaşamanın bedel istediği nedametli coğrafyada, Yeni Türkiye
Serüvenimiz giderek, büyük tehlikeleri işaret ediyor. Hak ve Hukuktan
bahsedip haksız ve adaletsiz uygulamalar yapıp iş tutanların, adaletin
pençesinden kurtulmaları (er veya geç) hiçbir vakitte mümkün olmamıştır, olmayacaktır, bugün dahi
olmaz.
Bugün İktidardakilerin
ağzında: "Cumhurbaşkanı, Türkiye’yi
şuanda yarı başkanlık şeklinde zaten, fiilen yönetmektedir."
demektedirler… Peki halkın vermediği Başkanlık
veya Yarı Başkanlık yetkisini Cumhurbaşkanı, kimden ve nereden, halkın
yaptığı hangi seçimle almıştır?
Başkanı seçmek
için böyle bir seçim ne zaman ve nerede yapılmıştır? Eğer böyle bir seçim
yapılmış ise Türk halkının bundan neden haberi yoktur?...
Başkanlık
isteyenleri, böyle konuşmaya iten sebep ve sebepler nedir, nelerdir? İlgili ve
yetkililer bu tür söz ve söylemlere bir karşılık vermemekte, bu söylem ve isteklere ses çıkarmakta mıdır?
Aydın, bürokrat
despotizmi, Türkiye’nin değerlerine yabancılaşma, ve Türk insanını tam olarak
tanımayan ve tanımak istemeyen bir grup ile hakları gasp edilmiş, gruplar mı
çatışma içerisinde
Bütün bunları tespit edemez, teşhisi doğru koyamaz
isek hep dertleni
TANIMAMAK ve MİLLÎ OLMAMAK
Geçmişte bir
gün, TRT’de Merve Kavakçı Meclise girdi diye CHP Grup Başkan Vekili ve
yanındakiler TRT’yi basıyor ve Merve KAVAKÇI’nın oradan ayrılmasını istiyorlar.
“Dağ Başını Duman
Almış” Marşı'nı söyleyen grubu zamanın Cumhurbaşkanı Demirel desteğinde ve
Demirel: “Doğan Medyasına ve Uzan Medyasına: "Bu kadına haddini
bildirin!” diyor. CHP’liler Grup Başkan Vekili eşliğinde Merve KAVAKÇI, Meclisten
ayrılıncaya kadar da TRT’den ayrılmıyorlar. Sebep, baş örtülü bir vekilin TBMM'sine,
halk tarafından seçilmiş olması... Ogünler içimizi kavurup yakarken bu günlere
de ışık tutuyor. Geçmişte yaşanan olaylar geleceğimize yön veriyor... Bugün
TBMM'de başörtülü bizi sevindiren oldukça çok vekil var; fakat kimsenin bunlara
gıkı çıkmıyorsa, sebebi gelinen noktada, fikirlerde ve anlayışlardaki
değişiklik ve olumlu gelişmedir.
Bugünde
aydınlar, siyasetçiler ve bir kısım yöneticilerin kimlik bunalımları ve bu
kimliği taşımakta problemleri olması sebebiyle, bir kaosun girdabında bocalayıp
durmaktayız. Ülkedeki sorunların kaynağı da bu kimlik bunalımlarından çıkıyor
olsa gerektir.
Büyük güçlerin
santraç oyununda, Suriye, İsrail, İran da dahil olarak bölgemizin haritasının
yeniden çizilmesini istiyorlar. Tabii
Türkiye Cumhuriyetini bölerek... Bu durumda yerli ve millî, toplumsal
hafızaya sahip bir muhalefet ile halkın tamamını bir ve beraber olarak
kucaklayacak bir iktidar, ülke meseleleri halledilecektir. Bugün nerden nereye gelinmiş olduğuna bakmak
gerekmez mi? Bu halkın adını ayaklarının altına alanlar ve değer verdiklerini çiğneyip,
ezerek geçenlere mi güvenecek?..
İkbal sevdasına
tutulmuş yöneticiler ve bunu kara sevdaya dönüştürmüş liderler ülkelerin
siyasetinde baş rollerde oynarsa, halktan yüzde elli hatta yüzde atmış oy alsalar
dahi, geriye kalan yüzde kırk, otuzunu memnun etmedikçe, halkın bütününü
kucaklayıp, yarasını sarmadıkça ülkenin vücudunun bir tarafı, her daim felçli
kalacaktır... Ekonomisi çökmüş, halkı
isyanları oynayan içte federe devletlerin baş kaldırmayı dört gözle beklediği Rusya,
sınırlarımıza kadar gelecek, etrafımızdaki düşmanlar Türkiye'yi çökertme, rakiplerimiz
ise bize diz çöktürüp, elini öptürmek emelinden vaz geçmeyecektir. Bütün
bunları tespit edemez, teşhisi doğru koyamaz isek hep dertlenip duracağız.
Bizi bu hale kimler getirdi?
Biz bu hale nasıl geldik?
PKK, BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN, BARZANİ ve ISRAİL
Kandil’de
yapılan açıklama ile PKK ülkeye savaş ilan etmiştir. İran’ın desteği ile El
Muhaberat(İran İstihbaratı), PKK savaşı başlatmıştır.
Akademisyenler
Birliği Başkanı Koray ÇALIŞKAN: " Halk desteğinden bahseden AKP, bugün
seçim yapılsa AKP % 47'i bulamaz. Hatta AKP %’40'ı bulsun ben Akademisyenliği
bırakırım." diyor. Türkiye’de bir millîlik sorunu var, bunun sebebi sadece
Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığıdır demek doğru mudur?.. Son seçimlerde AKP 'nin
millet vekili sayısı üç yüz on yedi(317) olmasaydı, bugün bu tartışmaların hiç
biri olmayacak mıydı?..
"Recep Tayyip ERDOĞAN’ın arkasında yüzde
kırk dokuz halk desteği var. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yaptığı
operasyonları halk destekliyor. Otonom veya Federasyon devlete hiçbir devlet izin vermez…Biz de
veremeyiz." sözünü, haklı olarak
dillendiren iktidar, taraftarları on dört yıldır iktidar olduklarını ve
kendileri iktidara geldiklerinde ne Rusya sınırlarımıza yakın, ne NATO
Suriye'de ne de PKK bu kadar azmamış olduklarını unutuyorlar...
On dört yılda
gelinen nokta!.. İçte çatışma, dışta savaş ve komşularımızla problem ve en
önemlisi de topraklarımızın bölünme tehlikesine, bugüne kadar hiç bu kadar
yaklaşılmamış olmasıdır. Bize bir Yavuz Sultan Selim, tam da bugünlerde zuhur
edecek diye ümit var olmak mı gerekiyor?...
PKK var gücü askerlerimizle çatışmadadır. Bunların dış
güçlerin de yardımı ve "Çözüm Süreci" ile palazlanıp beslendiğinden
bu yana, söylemleri: "Irak Kürdistan'a hiç bu kadar yakın olmamıştır." diyerek hangi noktaya getirilmiş olduğumuzu, doğudaki
gerçekleştirmek istediğimiz operasyonlar, bize ispatlamaktadır.
Barzani'nin: "Irak Kürdistan'a
hiç bu kadar yakın olmamıştır." gizli arzu ve
zaaflarını ortaya koymaktadır.
Israil: “İran ve Türkiye
arasında bir Kürt devletinin zamanı gelmiştir. Bütün gücümüzle kurulacak Kürt
Devletinin arakasındayız!” diyebiliyorsa, Türkiye'nin gücünün ne olduğu da
ortaya çıkmış, ve komşularımızın, bizi nerede ve nasıl gördüğü hakkında da bir
fikir elde etmiş oluyoruz...
Bağımsız Kürdistan: Bu fikir hiç
bir devrede Türkiye'de rağbet bulmamıştır. Bundan sonra ve başka zamanlarda da
rağbet bulması mümkün olmayacaktır.
Bu kesin tavır ve kararlılığımızı bugüne kadar
gösteremediğimiz anlaşılıyor. Bunu tam ve kararlılıkla ortaya koyamaz isek hep sıkıntılarla
boğuşup duracağız...
Bizi bu hale kimler getirdi?
Biz bu hale nasıl geldik?
SONUÇ:
Problem Türkiye'nin
içindedir, dışarıda değil… İçerisi düzelmeden dışarıyı tamir ve onarmak mümkün
değildir.
Halkın
huzuru ve memnuniyeti ülkeyi
yönetenlerin tutulduğu kara sevdadan vazgeçmesi ile mümkün olacaktır.
Terörün belinin
kırılması değil, bizatihi kafasının ezilmesi ve bir daha hortlama ihmal ve
ihtimalinin kalmaması,
Ortadoğu'da
çizilmek istenen sınırlara karşı, dışarıda ve ülkemiz içindeki Türk ve Müslüman
halkın haklarının korunması ve askeri teçhizat ve donanımın yenilenerek en üst
düzeyde teknolojik üretime geçirilmesi, askeri sistemin tez elden organizesi,
Halkın yüzde
yüzünün kucaklanması, ayrımcılığa ve adam kayırmalara, yolsuzluğa, haksızlığa
son verilmesi; adaletin tez zamanda tecellisi ile mümkündür, vesselam... Ankara, 24.01.2016 Pazartesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder