30 Haziran 2015 Salı

SURİYE, BAYIRBUCAK SEFERİ ve AKDENİZ; Abdullah Çağrı ELGÜN

SURİYE, BAYIR, BUCAK SEFERİ 
ve AKDENİZ                Abdullah Çağrı ELGÜN

Suriye Bayırbucak Türkmenleri, Güneyden Eset Güçleri, Doğudan PKK ve PYD teröristlerinin kıskacı alında, imha edilmenin eşiğindedir… Türkiye, bu kıyımı durdurmak için Kıbrıs’a girdiği gibi Suriye’ye girmeli; fakat Kıbrıs’ta yaptığı hatayı burada telafi etmelidir.Kurbağa Deresi’nden Akdeniz’e uzanan bir koridorda, Türkmenleri kurtarmak için, Suriye’ye girmelidir. Arap, Kürt, Türkmen olarak birlikte yaşarken birbirlerine kırdırlan ve Suriye’den   akın akın göçler ile Türkiye’ye sığınan iki milyondan fazla Mülteci, Müslüman kardeşlerine sahiplenmek ve onları geldikleri topraklarda yeniden iskan edebilmek için Suriye’ye girmelidir. Türkiye, tam teçhizatlı 30.bin kişilik kuvvetleri ile havadan, karadan ve denizden Suriye’ye girip huzuru temin ederek Akdeniz’den çıkmalıdır.
Türkiye’nin bahanesi sağlamdır: Katliamı durdurmak, bölge halkının huzurunu ve sükûnunu temin etmek, Suriye’den gelen Mültecileri geldikleri yerlere güven içinde yerleştirmek için acil olarak  havadan, karadan ve denizden Suriye’ye inmelidir.
Namazın bile kazası olur; fakat fırsatın asla kazası olmaz… Suriye, Bayırbucak’ Türkmenleri’ni korumak için Suriye’ye a girmeli, huzur ve barışı sağlayıp Akdeniz’de görünmelidir…   
Türkiye, zamanında Irak’tan ırak kalarak, Irak’ın bu duruma gelmesinde vebalde kalmış, hem kendine hem de Irak halkına yardım etmekten çekinerek zarar vermiş ve zarar görmüştür. Bu Suriye’deki gelişmeler Türkiye’nin çıkışı için son fırsattır. Üstelik Suriye Osmanlının oğlu Türkiye’nin topraklarıdır. İngiltere, Amerika, İsrail ve Almanlar’ın sınır ve kıtalar ötesinden müdahalesini, orada söz sahibi olmalarını da kesin olarak önlemiş olacaktır.
Bugün dış güçlerin kan gölüne çevirdiği dindaş, kardeş ve komşularımızın, içinde bulunduğu duruma müdahale hakkımız; ve tarihî sorumluluğumuzdur.
Türkiye, Kurbağa Deresi’nden Akdeniz’e uzanan bir koridorda, Türkmenleri kurtarmak için, Suriye’ye girecek Akdeniz’den çıkacak, Akdeniz’de görünecektir.   Ankara çok acil bir karar vermelidir. Suriye’de Bayırbucak Türkmenleri’ne sahiplenmek, Arap, Kürt, Türkmenler’den oluşacak bir hükümet kurarak başına Türkmenlerden bir başbakanı oturtarak huzuru sağlamalıdır.  Türkiye’ye, Suriye’den gelen iki milyon Mülteci, göçmenlere sahiplenmek ve onları geldikleri yurtlarında yeniden yerleştirmek, huzuru ve barışı tesis etmek için geç kalmamadan Suriye’ye girmelidir.
Suriye’de huzur ve sükûnet sağladıktan sonra yerleştireceği Türkmen ordusu ile güvenliği sağlamak ve buralarda bir daha kargaşaya fırsat vermemek üzere kalıcı olacaktır.
Ey Türk!  Ezelî ve ebedî olarak yüklendiğin misyonu yerine getirmek için harekete geçme zamanıdır..
Geç kalmak: Kendini yani Türk’ü tanımamaktır. Damarlarındaki asil kanı bilmemektir.Geç kalmak: Tarihin sana yüklediği yüce ve ulvî göreve sırt çevirmektir.
Geç kalmak: Aragon, Mısır, Irak, Ürdün, Suriye, Arap dünyası ve Müslümanların şuanda oluk oluk akan ve akacak olan, mazlum kanına seyirci kalmaktır.
Geç kalmak:  Türk’ün itibarını sıfırlamaktır.
Geç kalmak: Türkmenleri bulunduğu topraklardan silip atmak; işkence ve katliama maruz bırakmaktır.
Geç kalmak: Türkiye’nin geleceğini tehlikeye atmak; hatta o bölge de dahil olmak üzere Ağrı (Sion Dağı), Kenan Diyarı, Büyük İsrail, Nil’den, Dicle ve Fırat’a kadar olan bölgeyi Tevrat’ta adı geçen İsrail Oğullarına terk etmektir…
Yedi düvele ders veren, İlahî kelimetullah ülküsünü yeryüzünde hakim kılan, ebedî devlet sahibi, Allah’ın yeryüzündeki Halifesi Müslüman Türk, Türkiye!
Senin yer yüzünde yeniden görünmenin zamanı geldi de geçiyor. Görünen bu dünya kıtaları üzerinde hükmetmen YETMEZ!.. İlâhi EMİR, dünyaya sığmayacak kadar büyük ve kutsal bir davadır.  Elliden fazla devletin varisi olduğumuz gibi; beş kıtada kurduğumuz ve büyük saadet ve şereflerle yönettiğimiz yerküresinde, sadece Osmanlı Hanlığı yirmi üç (23) milyon kilometre kare, Cengiz Hanlığı(Timuçin) kırk dört (44) milyon kilometre kare olan:  Dört Atabeylik, otuz iki Beylik, on yedi Hanlık, elli dört Devlet, on altı İmparatorluk; ve on üç Cumhuriyet kuran, bir neslin de varisi olduğunu hatırla titre ve kendine dön!..
Karşımızda, geçmişte, Kurtuluş Savaşındaki gibi kurulmuş “İttifak Güçleri” nin  varlığını hatırla…Bugün de aynı şekilde İngiltere, Amerika, Almanya ve İsrail’in  sana karşı “İttifak” halinde olduklarını gör..
Ey Türkiye!.. Amerikalılar Batı Kürdistan’ı (Rojava) kurmak üzere kıtalar ötesinden gelerek PYD ve PKK’yı İŞİD’e karşı silahlandırıp eğitirken uyudun, görmemezlikten geldin… Dış ve iç düşmanlarının Müslüman’ı Müslüman’a öldürttürmesini, sınır belşrlemesini, haritalar çizmesini seyrettin… Şimdi kendine gelme zamanıdır.
Almanlar, Suriye’nin PKK’sı demek olan PYD’yi eğittiler. Kürtlerin ordusu demek olan PKK’ya ise hem İsrail hem İran hem de Amerika’nın destekleyip omuz vermesine ses çıkarmadın…  İŞİD palazlandırılırken de sustun… .Alayı da terör örgütü olan bu çapulculara:İngiltere, Amerika, İsrail ve Almanya; açıktan destek verirken ve en yeni silahlar ile donatırken, Ortadoğu Sınırları yeniden çizilirken NATO ve BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’in içinde olduğun halde, kafanı kuma gömdün….
Ey Türkiye!.. Suriye’deki Türkmenler’in varlığından yeni mi haberdar oldun?!.  Bir dönem Kerkük, Musul, Süleymaniye ve Telefer’in Türkmenler’den temizlenerek, buralara Kürt ve İsraillilerin yerleştirilmesini seyrettiğin gibi bugün de aynı oyunun Suriye’de sergilenmesine seyirci kalma… Suriyeli Türkmenler kıyıma uğratılmakta; imha edilmek ve vatanlarını terk etmeğe zorlanmaktadırlar.Acil müdahale şattır…
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” diyerek, yerinde oturamazsın. Suriye’ye girilip huzuru sağlayıp Türkmen, Kürt ve Araplar’dan oluşacak bir hükümette Türkmen bir başbakan ile  huzur içinde yaşayacakları yeni bir Suriye  oluşturulmalıdır.
Türkiye hem Avrupa hem de bir Asya devletidir. Osmanlı’nın varisi olan Türkiye, tarihin kendisine yüklediği misyonu devralmıştır, hakkını da verecektir. Bunu kabul etse de etmese de tarih, yaşanılan geçmiş ve üzerinde hayat sürülen bu çetin, nedametli, kutsal torakların bulunduğu ve onlarca Sahabi, Eren, Veli, Veliullah; Evliya, Evliyaullah ve Peygamberlerin Kabirlerinin bulunduğu bu coğrafya, Türkiye’yi buna zorlamakta ve hatta bu görevi Türkiye’nin üstlenmesini emretmektedir.
Mete Han (Oğuz Kağan) döneminde dünyanın bilinen tarihinin 3/3’ünün % 80 toprağını, 3/3’ünün % 90 nüfusuna hükmeden Türk, Cengiz İmparatorluğu döneminde, 44 Milyon kilometre kare; ve daha 1900’lü yılların başında elli dört (54) millet ve tek devlet (Osmanlı) olarak var iken, Türkiye Cumhuriyeti olarak 779.452 kilometre karelik küçücük kabuğunda, yüz yıla yakın bir zaman, büyük bir sabırla ve metanet ile bekledin. Yüzüncü yılını doldurmasına ramak kala, düşmanların tarafından sana biçilmek istenen kefeni yırtma zamanı gelmiş hatta geçmektedir…
On üç yıldır iktidarda kalmak, büyük bir mesuliyet ve önemli bir sorumluluktur… Komşu ve kardeşlerimiz ile birleşemediğimiz gibi aramızdaki gerginlikler de artmıştır… Buna derhal son verilmeli ve hatalar varsa düzeltilmelidir.
Yavuz tahtı devraldığı sekiz yıllık ikitidarında 2.375.000 km2 olan Osmanlı topraklarını sekiz yıl gibi kısa bir sürede 2,5 kat büyütmüş ve ölümünde imparatorluk topraklarının 1.702.000 km2'si Avrup'da, 1.905.000 km2'si  Asya’da 2.905.000 km2'si  Afrika’da olmak üzere toplam 6.557.000 km2'ye çıkarmıştır..
On üç yıl çok uzun bir zamandır. Bu zaman diliminde Irak, İran, Suriye, Mısır, Libya Ürdün, Arap Emirlikleri ve diğer kardeş ve komşuların huzuru kaçmış, birbirlerini boğazlayan bu Müslüman kardeşlerimiz ülkelerindeki savaş ve yıkımdan kaçarak Türkiye’de Mülteci durumuna düşmüşlerdir.
SURIYE’DE OLUŞTURULACAK ÜÇ AYRI GRUP KENDI BÖLGELERINDE, BIRLIK, BERABERLIK VE HUZUR IÇINDE YAŞATILACAKTIR. ARAP, KÜRT, TÜRKMENLER’DEN OLUŞACAK VE IÇERİDE BAĞIMSIZ, DIŞARIDA TÜRKIYE’YE DAHIL OLARAK YAŞAMALARI SAĞLANACAKTIR.
Bu insanların ülküsü:
Devlet-i âli (Büyük Devlet) Topraklarında güneşin batmadığı devlet
Devlet-i ebed müddet (Ölümsüz Devlet)
Hilâfet-i rûyu zemin (Yeryüzünün Halifesi)
Sultan’ül Bahreyn (Karaların Sultanı)
Hakanül Bahreyn ( Denizlerin Sultanı)
Yedi iklim ve diğer topraklar ile kürre-i arzın mutlak sahibi... Bu görülesi bir rüya olacak. Bununla yatılıp bununla kalkılacak. İlahi kelimetullah nizamını, bütün yeryüzüne yayma rüyası görülüp durulacak. Böylece Büyük Türkiye’nin heyecanı diri ve canlı kalacak. 
 “Gafil hangi üç asır hangi on asır;
Tuna, ezelden beri Türk diyarıdır,
Asya’nın ortasında OĞUZ OĞULLARI,
Avrupa’nın Alplerinde OĞUZ OĞULLARI,
Doğudan çıkan biz, Batı’da yine biz,
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz…
…Allah nasip eder, ömrüm vefa ederse; Musul, Kerkük ve adaları geri alacağım. Selânik de dahil Batı Trakya’yı Türkiye hudutları içine katacağım.                                                           
Türkler’in yaşadıkları her yer, misâki millî sınırları içerisindedir. (Mustafa Kemâl ATATÜRK)”
1517’de İslâm’ın kalbi olan Suriye’yi Arabistan’ı, Mısır’ı, Mekke ve Medine’yi ele geçirdiklerinde, Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa’yı Ortadoğu’ya bağlayan yolları denetlediği için Tuna Nehri’nden Nil Nehri’ne kadar ilerledi, Balçık Denizi ve Çariçin (Volgagrat)’a, Afrika ve Ekvator’u geçerek genişledi. İşte Türkiye’nin de diriliş zamanı gelmiştir. Geçmite böyleydi, gelecek de böyle olacaktır..
Kaşgarlı Mahmut, Peygamberimiz Hz Muhammed(sav) kıyamet alâmetlerinden bahsederken anlattığı bir hadisini naklederek: “Türk Dilini öğreniniz; çünkü Türkler’in uzun sürecek hakimiyetleri olacaktır.” demektedir. Ayrıca başka bir hadisinde de Hz.Muhammed:“Güneş yeniden Türk burçlarından doğacaktır.” demiştir. Bu bilgi, belge ve geçmişin tecrübelerinin ışığında, Türk Devlet Adamlarına ve Bürokratlarına çok asil ve ulvî bir görev düşmektedir. Bu görev bütün dünyada huzur ve sükûnu sağlamak, barışı sürekli hale getirmektir. 
Türkiye’nin bahanesi sağlamdır: Katliamı durdurmak, bölge halkının huzurunu ve sükûnunu temin etmek, Suriye’den gelen Mültecileri geldikleri yerlere güven içinde yerleştirmek için acil olarak  havadan, karadan ve denizden Suriye’ye inmelidir.
Namazın bile kazası olur; fakat fırsatın asla kazası olmaz… Suriye, Bayırbucak’ Türkmenleri’ni korumak için Suriye’ye a girmeli, huzur ve barışı sağlayıp Akdeniz’de görünmelidir…   
(Pazar, 21 HAZİRAN 2015, Ankara)

11 Haziran 2015 Perşembe

VATANDAŞ YİNE ÜZÜLECEK; Abdullah Çağrı ELGÜN

VATANDAŞ YİNE ÜZÜLECEK
                                   Abdullah Çağrı ELGÜN
             Seçimler yapıldı, vatandaşın tercihi belli oldu. Sıra hükümetin kurulmasına geldi… 
Neler olacak, neler olmayacak senaryolarından benim aklıma gelen, bugüne kadar söylenmemiş ve hiçbir şekilde telaffuz edilmemiş bir öngörü; ve nihayet seçmenleri de kızdıracak bir senaryo ortaya çıktı…
CHP’nin eski başkanı Sn. Deniz BAYKAL’ı Başbakan değil; ama Cumhurbaşkanının çağırması ile belli oldu ki iktidarın, elindeki gücü, asla bırakmak istemeyen Sn. Cumhurbaşkanı, bütün zekasını kullanarak Sn. Deniz BAYKAL ile anlaştı.
Başbakan değil; ama Cumhurbaşkanı Sn. Deniz BAYKAL ile anlaştı. CHP’nin içinden istifa ettirilerek ayrılacak 30-35 milletvekili Sn. Deniz BAYKAL başkanlığında kurulacak bağımsızlar topluluğunda partileşerek AKP ile yeni hükümeti oluşturacaklardır…
İki yıl kadar götürülecek bu hükümet, daha sonra ortağını da sallayıp atarak  sonraki dönemde tek başına hükümet olmak üzere seçime gidecek.
Tarih tekerrür ediyor.
Vatandaş yine üzülecek…
            Beylikler döneminde, Selçuklular döneminde ve 14 Mayıs 1950’den 27 Mayıs 1960 kadar geçen dönemde geçen ve ibretle izlenen tarih tekerrür ediyor.
Sn. Rahmetli Adnan MENDERES, milletvekilleri ile bulunduğu uçakta arkadaşlarının ölmesine rağmen Allah’ın bir lütfu olarak uçaktan sapa sağlam çıkmıştı. Bunu büyük nümayişler ve alkışlar arasında ona taparcasına karşılayan vatandaştan biri oğlunu kurban etmek üzere yere yatırmış; ve: “Bu oğlum yoluna kurban olsun Menderes!..”  diye yere haykırarak bıçağına davranmıştı…
            Beş ay sonra Sn. Rahmetli Menderes, Hasan Polatkan, Rüştü ZORLU ile birlikte Darağacından kurtulamamış. Vatandaş bu derece sevdiği Sn. Rahmetli Menderes için sadece gözyaşı dökmekten öte bir şey yapmamıştı…
Kırşehir Milletvekili Osman BÖLÜKBAŞI  seçim kazandığında Kırşehir ilçe yapılıyor, Menderes kazandığında tekrar il olurdu. Birkaç kez tekrar eden bu garip olaydan millet büyük dersler almamış.
Tarih tekerrür ediyor.
Vatandaş üzülecek…
            Uzak görüşlülüğümüz doğru çıkarsa Milleti on üç yıl (13) idare ettin bundan sonra biraz dinlen dediği AKP hükümeti koltuğu bırakmak istemiyor…
Hem başbakanı hem de başkanlık sistemini getirmek isteyen Cumhurbaşkanın kürsü konuşmalarında bu anlaşılmaktadır.
AKP:  ANAP, CHP ve MHP’ koalisyon hükümetlerinin başakları harmanlayıp, buğdayları çuvallara ağzına kadar doldurup bıraktığı hükümetin hazinesini doldurdular.
 Sn. Devlet Bahçeli’nin (CHP ANAP ve MHP Koalisyon)  Hükümetini yıkmak için girişimde bulunan: İsmail Cem ve Dervişi YILMAZ’ın ayrılıp yeni bir parti kurmak istemelerini dillendirmesi sebebiyle, bundan rahatsız olan sn. Devlet BAHÇELİ’nin erken seçim istemesi ve bu seçimde koalisyon partilerinin mağlup olmaları, milleti muhafetsiz on üç  (13) yıl AKP’ye mecbur bıraktı…
Koalisyon Partileri, elleri ile biriktirip tasarruf ettiği paraları harcama fırsatı bulamadan, Doğru Yol Partisi ve Anavatan Partisi toz olup uçarken, Milliyetçi Hareket Partisi de barajın altında kalarak halktan tokat yediler.
Tarih tekerrür ediyor.
Vatandaş üzülecek…
Yeni parti AKP, iktidarı ele aldığında Koalisyon hükümetinin (Mesut YILMAZ, Bülent ECEVİT ve Devlet BAHÇELİ)’nin ağzına kadar doldurup  bıraktığı devlet hazinesinin üzerine kondu… (18.6 milyar $’dan Ocak sonunda 20 milyar $’a yükseldi ve hükümet ocak ayında 424 milyon $’lık dış borç servisini zorlanmadan yaptı. Tasarrufu Teşfik  Fonu: 35. Milyar Dolar, Fakir ve Fukara Fonu: 45 Milyar dolar, Hazine dolu…vb.)
Hazinedeki bu paraların AKP’nin eliyle halka dağıtılması piyasaları canlandırdı
Gelinen noktada AKP’nin ilk altı yılda yaptığı yatırımlar, otoyollar, köprüler barajlar, tüneller göz kamaştırıcı ve heyecan vericiydi.
Paradan altı sıfırın atılması karakolların şeffaflaştırılması, adalet siztemi, basın yayın özgürlüğü, düşünce özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması, çok iyi gelişmeler, derken…  Büyük hayranlık toplayarak ikinci seçimi de ülkede yaşayan her iki kişiden birinin oyunu alarak daha büyük bir güçle gelmesi yönetenleri zafer sorhoşluğuna sevketti… Üçüncü seçim ise yine büyük çoğunlukla alınarak iyice çılgınlaştırdı.  İşte ne oldu ise bu üçüncü seçim sonucunda oldu…
Tarih tekerrür ediyor.
Vatandaş üzülecek…
            Her şeyi millet adına yapacak olanlar milleti azarlar hale geldi. Yandaşlık diye bir şey türedi. Vekillerin çocukları büyüklerinden aldıkları güç ile ülkenin arsalarını parselleme, ormanını yağmalamağa, köklü kuruluşlarını ucuz paralarla yandaşlara satmağa ve buralardan yüzde almağa başladılar. Milletin asıl çocukları işsiz, üniversite mezunları aşsız, emekli, memur ve işçi yüzdelik zamlarla avutuldu…
Ağlayıp sızlayıp vekillere ve bakanlara dert yananlarla dalga geçildi…
(Ananı da al da git!  Bakara makara!  Bu milletin anasını avradını…vb.)
            Tefferruata ne gerek?..  Sonraki altı yıl; ve son dört yıl ise tam bir kabus…  
Tarih tekerrür ediyor.
Vatandaş yine üzülecek…
            Seçimler yapıldı, vatandaşın tercihi belli oldu. Sıra hükümetin kurulmasına geldi… Neler olacak, neler olmayacak senaryolarından benim aklıma gelen, bugüne kadar söylenmemiş ve hiçbir şekilde telaffuz edilmemiş bir öngörü; ve nihayet seçmenleri de kızdıracak bir senaryo ortaya çıktı…
CHP’nin eski başkanı Sn. Deniz BAYKAL’ı Başbakan değil; ama Cumhurbaşkanının çağırması ile belli oldu ki iktidarın, elindeki gücü, asla bırakmak istemeyen Sn. Cumhurbaşkanı, bütün zekasını kullanarak Sn. Deniz BAYKAL ile anlaştı.
Başbakan değil; ama Cumhurbaşkanı Sn. Deniz BAYKAL ile anlaştı. CHP’nin içinden istifa ettirilerek ayrılacak 30-35 milletvekili Sn. Deniz BAYKAL başkanlığında kurulacak bağımsızlar topluluğunda partileşerek AKP ile yeni hükümeti oluşturacaklardır…
Tarih tekerrür ediyor.
Vatandaş yine üzülecek…  
(Perşembe,11 Haziran 2015/Ankara)