SURİYE, BAYIR, BUCAK SEFERİ
ve AKDENİZ Abdullah Çağrı ELGÜN
Suriye Bayırbucak Türkmenleri, Güneyden Eset Güçleri,
Doğudan PKK ve PYD teröristlerinin kıskacı alında, imha edilmenin eşiğindedir…
Türkiye, bu kıyımı durdurmak için Kıbrıs’a girdiği gibi Suriye’ye girmeli;
fakat Kıbrıs’ta yaptığı hatayı burada telafi etmelidir.Kurbağa Deresi’nden
Akdeniz’e uzanan bir koridorda, Türkmenleri kurtarmak için, Suriye’ye
girmelidir. Arap, Kürt, Türkmen olarak birlikte yaşarken birbirlerine
kırdırlan ve Suriye’den akın akın göçler ile Türkiye’ye sığınan iki
milyondan fazla Mülteci, Müslüman kardeşlerine sahiplenmek ve onları geldikleri
topraklarda yeniden iskan edebilmek için Suriye’ye girmelidir. Türkiye, tam
teçhizatlı 30.bin kişilik kuvvetleri ile havadan, karadan ve denizden Suriye’ye
girip huzuru temin ederek Akdeniz’den çıkmalıdır.
Türkiye’nin bahanesi sağlamdır: Katliamı durdurmak, bölge
halkının huzurunu ve sükûnunu temin etmek, Suriye’den gelen Mültecileri
geldikleri yerlere güven içinde yerleştirmek için acil olarak havadan,
karadan ve denizden Suriye’ye inmelidir.
Namazın bile kazası olur; fakat fırsatın asla kazası olmaz…
Suriye, Bayırbucak’ Türkmenleri’ni korumak için Suriye’ye a girmeli, huzur ve
barışı sağlayıp Akdeniz’de görünmelidir…
Türkiye, zamanında Irak’tan ırak kalarak, Irak’ın bu duruma
gelmesinde vebalde kalmış, hem kendine hem de Irak halkına yardım etmekten
çekinerek zarar vermiş ve zarar görmüştür. Bu Suriye’deki gelişmeler
Türkiye’nin çıkışı için son fırsattır. Üstelik Suriye Osmanlının oğlu
Türkiye’nin topraklarıdır. İngiltere, Amerika, İsrail ve Almanlar’ın sınır ve
kıtalar ötesinden müdahalesini, orada söz sahibi olmalarını da kesin olarak
önlemiş olacaktır.
Bugün dış güçlerin kan gölüne çevirdiği dindaş, kardeş ve
komşularımızın, içinde bulunduğu duruma müdahale hakkımız; ve tarihî
sorumluluğumuzdur.
Türkiye, Kurbağa Deresi’nden Akdeniz’e uzanan bir koridorda,
Türkmenleri kurtarmak için, Suriye’ye girecek Akdeniz’den çıkacak, Akdeniz’de
görünecektir. Ankara çok acil bir karar vermelidir. Suriye’de
Bayırbucak Türkmenleri’ne sahiplenmek, Arap, Kürt, Türkmenler’den oluşacak bir
hükümet kurarak başına Türkmenlerden bir başbakanı oturtarak huzuru
sağlamalıdır. Türkiye’ye, Suriye’den gelen iki milyon Mülteci, göçmenlere
sahiplenmek ve onları geldikleri yurtlarında yeniden yerleştirmek, huzuru ve
barışı tesis etmek için geç kalmamadan Suriye’ye girmelidir.
Suriye’de huzur ve sükûnet sağladıktan sonra
yerleştireceği Türkmen ordusu ile güvenliği sağlamak ve buralarda bir daha
kargaşaya fırsat vermemek üzere kalıcı olacaktır.
Ey Türk! Ezelî ve ebedî olarak yüklendiğin misyonu
yerine getirmek için harekete geçme zamanıdır..
Geç kalmak: Kendini yani Türk’ü tanımamaktır.
Damarlarındaki asil kanı bilmemektir.Geç kalmak: Tarihin sana yüklediği
yüce ve ulvî göreve sırt çevirmektir.
Geç kalmak: Aragon, Mısır, Irak, Ürdün, Suriye, Arap
dünyası ve Müslümanların şuanda oluk oluk akan ve akacak olan, mazlum kanına
seyirci kalmaktır.
Geç kalmak: Türk’ün itibarını sıfırlamaktır.
Geç kalmak: Türkmenleri bulunduğu topraklardan silip
atmak; işkence ve katliama maruz bırakmaktır.
Geç kalmak: Türkiye’nin geleceğini tehlikeye atmak;
hatta o bölge de dahil olmak üzere Ağrı (Sion Dağı), Kenan Diyarı, Büyük
İsrail, Nil’den, Dicle ve Fırat’a kadar olan bölgeyi Tevrat’ta adı geçen İsrail
Oğullarına terk etmektir…
Yedi düvele ders veren, İlahî kelimetullah ülküsünü
yeryüzünde hakim kılan, ebedî devlet sahibi, Allah’ın yeryüzündeki Halifesi
Müslüman Türk, Türkiye!
Senin yer yüzünde yeniden görünmenin zamanı geldi de
geçiyor. Görünen bu dünya kıtaları üzerinde hükmetmen YETMEZ!.. İlâhi EMİR,
dünyaya sığmayacak kadar büyük ve kutsal bir davadır. Elliden fazla
devletin varisi olduğumuz gibi; beş kıtada kurduğumuz ve büyük saadet ve
şereflerle yönettiğimiz yerküresinde, sadece Osmanlı Hanlığı yirmi üç (23)
milyon kilometre kare, Cengiz Hanlığı(Timuçin) kırk dört (44) milyon kilometre
kare olan: Dört Atabeylik, otuz iki Beylik, on yedi Hanlık, elli dört
Devlet, on altı İmparatorluk; ve on üç Cumhuriyet kuran, bir neslin de varisi
olduğunu hatırla titre ve kendine dön!..
Karşımızda, geçmişte, Kurtuluş Savaşındaki gibi kurulmuş
“İttifak Güçleri” nin varlığını hatırla…Bugün de aynı şekilde İngiltere,
Amerika, Almanya ve İsrail’in sana karşı “İttifak” halinde
olduklarını gör..
Ey Türkiye!.. Amerikalılar Batı Kürdistan’ı (Rojava) kurmak
üzere kıtalar ötesinden gelerek PYD ve PKK’yı İŞİD’e karşı silahlandırıp
eğitirken uyudun, görmemezlikten geldin… Dış ve iç düşmanlarının Müslüman’ı
Müslüman’a öldürttürmesini, sınır belşrlemesini, haritalar çizmesini seyrettin…
Şimdi kendine gelme zamanıdır.
Almanlar, Suriye’nin PKK’sı demek olan PYD’yi eğittiler.
Kürtlerin ordusu demek olan PKK’ya ise hem İsrail hem İran hem de Amerika’nın
destekleyip omuz vermesine ses çıkarmadın… İŞİD palazlandırılırken de
sustun… .Alayı da terör örgütü olan bu çapulculara:İngiltere, Amerika, İsrail
ve Almanya; açıktan destek verirken ve en yeni silahlar ile donatırken, Ortadoğu
Sınırları yeniden çizilirken NATO ve BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’in içinde olduğun
halde, kafanı kuma gömdün….
Ey Türkiye!.. Suriye’deki Türkmenler’in varlığından yeni mi
haberdar oldun?!. Bir dönem Kerkük, Musul, Süleymaniye ve Telefer’in
Türkmenler’den temizlenerek, buralara Kürt ve İsraillilerin yerleştirilmesini
seyrettiğin gibi bugün de aynı oyunun Suriye’de sergilenmesine
seyirci kalma… Suriyeli Türkmenler kıyıma uğratılmakta; imha edilmek ve
vatanlarını terk etmeğe zorlanmaktadırlar.Acil müdahale şattır…
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” diyerek, yerinde
oturamazsın. Suriye’ye girilip huzuru sağlayıp Türkmen, Kürt ve Araplar’dan
oluşacak bir hükümette Türkmen bir başbakan ile huzur içinde
yaşayacakları yeni bir Suriye oluşturulmalıdır.
Türkiye hem Avrupa hem de bir Asya devletidir. Osmanlı’nın
varisi olan Türkiye, tarihin kendisine yüklediği misyonu devralmıştır,
hakkını da verecektir. Bunu kabul etse de etmese de tarih, yaşanılan geçmiş ve
üzerinde hayat sürülen bu çetin, nedametli, kutsal torakların bulunduğu ve
onlarca Sahabi, Eren, Veli, Veliullah; Evliya, Evliyaullah ve Peygamberlerin
Kabirlerinin bulunduğu bu coğrafya, Türkiye’yi buna zorlamakta ve hatta bu
görevi Türkiye’nin üstlenmesini emretmektedir.
Mete Han (Oğuz Kağan) döneminde dünyanın bilinen tarihinin
3/3’ünün % 80 toprağını, 3/3’ünün % 90 nüfusuna hükmeden Türk, Cengiz
İmparatorluğu döneminde, 44 Milyon kilometre kare; ve daha 1900’lü yılların
başında elli dört (54) millet ve tek devlet (Osmanlı) olarak var iken, Türkiye
Cumhuriyeti olarak 779.452 kilometre karelik küçücük kabuğunda, yüz
yıla yakın bir zaman, büyük bir sabırla ve metanet ile bekledin. Yüzüncü
yılını doldurmasına ramak kala, düşmanların tarafından sana biçilmek istenen
kefeni yırtma zamanı gelmiş hatta geçmektedir…
On üç yıldır iktidarda kalmak, büyük bir mesuliyet ve önemli
bir sorumluluktur… Komşu ve kardeşlerimiz ile birleşemediğimiz gibi aramızdaki
gerginlikler de artmıştır… Buna derhal son verilmeli ve hatalar varsa düzeltilmelidir.
Yavuz tahtı devraldığı sekiz yıllık ikitidarında 2.375.000 km2 olan
Osmanlı topraklarını sekiz yıl gibi kısa bir sürede 2,5 kat büyütmüş ve
ölümünde imparatorluk topraklarının 1.702.000 km2'si Avrup'da,
1.905.000 km2'si Asya’da 2.905.000 km2'si Afrika’da
olmak üzere toplam 6.557.000 km2'ye çıkarmıştır..
On üç yıl çok uzun bir zamandır. Bu zaman diliminde Irak,
İran, Suriye, Mısır, Libya Ürdün, Arap Emirlikleri ve diğer kardeş ve
komşuların huzuru kaçmış, birbirlerini boğazlayan bu Müslüman kardeşlerimiz
ülkelerindeki savaş ve yıkımdan kaçarak Türkiye’de Mülteci durumuna
düşmüşlerdir.
SURIYE’DE OLUŞTURULACAK ÜÇ AYRI GRUP KENDI BÖLGELERINDE,
BIRLIK, BERABERLIK VE HUZUR IÇINDE YAŞATILACAKTIR. ARAP, KÜRT, TÜRKMENLER’DEN
OLUŞACAK VE IÇERİDE BAĞIMSIZ, DIŞARIDA TÜRKIYE’YE DAHIL OLARAK YAŞAMALARI
SAĞLANACAKTIR.
Bu insanların ülküsü:
Devlet-i âli (Büyük Devlet) Topraklarında güneşin batmadığı
devlet
Devlet-i ebed müddet (Ölümsüz Devlet)
Hilâfet-i rûyu zemin (Yeryüzünün Halifesi)
Sultan’ül Bahreyn (Karaların Sultanı)
Hakanül Bahreyn ( Denizlerin Sultanı)
Yedi iklim ve diğer topraklar ile kürre-i arzın mutlak
sahibi... Bu görülesi bir rüya olacak. Bununla yatılıp bununla kalkılacak.
İlahi kelimetullah nizamını, bütün yeryüzüne yayma rüyası görülüp durulacak.
Böylece Büyük Türkiye’nin heyecanı diri ve canlı kalacak.
“Gafil hangi üç asır hangi on asır;
Tuna, ezelden beri Türk diyarıdır,
Asya’nın ortasında OĞUZ OĞULLARI,
Avrupa’nın Alplerinde OĞUZ OĞULLARI,
Doğudan çıkan biz, Batı’da yine biz,
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz…
…Allah nasip eder, ömrüm vefa ederse; Musul, Kerkük ve
adaları geri alacağım. Selânik de dahil Batı Trakya’yı Türkiye hudutları içine
katacağım.
Türkler’in yaşadıkları her yer, misâki millî sınırları
içerisindedir. (Mustafa Kemâl ATATÜRK)”
1517’de İslâm’ın kalbi olan Suriye’yi Arabistan’ı,
Mısır’ı, Mekke ve Medine’yi ele geçirdiklerinde, Osmanlı İmparatorluğu,
Avrupa’yı Ortadoğu’ya bağlayan yolları denetlediği için Tuna Nehri’nden
Nil Nehri’ne kadar ilerledi, Balçık Denizi ve Çariçin (Volgagrat)’a, Afrika ve
Ekvator’u geçerek genişledi. İşte Türkiye’nin de diriliş zamanı gelmiştir.
Geçmite böyleydi, gelecek de böyle olacaktır..
Kaşgarlı Mahmut, Peygamberimiz Hz Muhammed(sav) kıyamet
alâmetlerinden bahsederken anlattığı bir hadisini naklederek: “Türk Dilini
öğreniniz; çünkü Türkler’in uzun sürecek hakimiyetleri olacaktır.” demektedir.
Ayrıca başka bir hadisinde de Hz.Muhammed:“Güneş yeniden Türk burçlarından
doğacaktır.” demiştir. Bu bilgi, belge ve geçmişin tecrübelerinin
ışığında, Türk Devlet Adamlarına ve Bürokratlarına çok asil ve ulvî bir görev
düşmektedir. Bu görev bütün dünyada huzur ve sükûnu sağlamak, barışı sürekli
hale getirmektir.
Türkiye’nin bahanesi sağlamdır: Katliamı durdurmak, bölge
halkının huzurunu ve sükûnunu temin etmek, Suriye’den gelen Mültecileri
geldikleri yerlere güven içinde yerleştirmek için acil olarak havadan,
karadan ve denizden Suriye’ye inmelidir.
Namazın bile kazası olur; fakat fırsatın asla kazası olmaz…
Suriye, Bayırbucak’ Türkmenleri’ni korumak için Suriye’ye a girmeli, huzur ve
barışı sağlayıp Akdeniz’de görünmelidir…
(Pazar, 21 HAZİRAN 2015, Ankara)
KAYNAKLAR: