YENİ GELİŞMELER ve YENİ UFUKLAR
Abdullah Çağrı ELGÜN
Gelecek kuşaklara savaşların zaferlerini anlatmakla birlikte
daha çok: Burma (Aragon, Myanmar), Doğu Türkistan, Irak, Mısır, Libya, Suriye,
Afrika, Senegal ve daha onlarca masum halklarının hem ırkî hem dinî
kardeşlerimizin, hiç biri olmazsa bile insanın, insanlığın geride kalanlarının
dramını; savaştan kaçanların ıstırabını, acılarını, duygularını anlamak,
anlatmak ve dertlerine çare olabilmek, insanlık adına yapılan ulvî, en yüce ve
en büyük zaferdir. Bugünün insanının temel meselesi BARIŞTIRve onun da ALTARNATİFİ yoktur…
BARIŞ, her vakit güç ile sağlanır Gücün
karşısında eğilmeyen baş yoktur… İnsanı yaşatmak için güç gerekli ise devlet
bu gücünü göstererek caydırıcılığını kullanacaktır. Bunun için sefer
zorunlu ise yapılacaktır; barışa yol açacak bütün seferler, hayırlı
ve de yararlıdır.
Atatürk de : “Yurtta BARIŞ; dünyada BARIŞ…” demiştir. Bilinmeli
ve inanılmalıdır ki BARIŞ her birimiz için bir istek bir tutku bir arzu bir
ihtiras bir mecburiyet olmalı… Aklı başında her insanın da insan olmanın da
ölçüsü budur. Bu olmalıdır.
Avrupalının ezelden beri savaş çığlıkları yapan
propagandaları ve Batı çılgınlığı insanları kasıtlı olarak savaş fikri ile
uyuşturması megola manyakçılığı, yüz yılımızda bir tarafa bırakılmalıdır.
Baştaki yöneticilerin kendi halkını, diğer milletleri yeryüzünden silerek,
yaşayabileceği fikrine inandırmaya çalışmasından daha talihsiz, bedbaht ve
ilkel bir düşünce yoktur.
İnsanları eşkıyalığa, çapulcuya, dilenciye, devşiriciye,
uşaklığa sevk eden bu fikir, tarihte talihsiz ve zalimce, çağımızda
aşağılayıcı, gülünç, komik, yüz kızartıcı, çağdışı; ve insan fıtratına
aykırıdır.
Bundan uzun bir zaman önce Orta Asya bağımsız devletlere
dönüştü; fakat kardeşler birleşemedi… Almanya bunu çarçabuk yaptı... Bir
zamanlar tarihin en zor dönemleri başından geçen Türk, bağımsız topluluklar
haline gelmiş olmasına rağmen, kısmî birliktelikler sağlansa bile, dilde
BİRİLİK, fikirde BİRLİK, işte BİRLİK, gönülde BİRLİK, ruhta BİRLİK tam olarak
sağlanamadı…
Bazan haberleşmenin tamamen kesilip kimin kim olduğunun,
unutulduğu, koptuğu zamanlar oldu. Bugün Türk halkları için yepyeni bir devir
açılmıştır. Haberleşmeğe, konuşmaya, selamlaşmaya, yakınlaşmaya, kavuşmaya,
birleşip kucaklaşmağa fırsat doğdu… Hepimizi kucaklayacak ortak bir TÜRK DİLİ gerçekleştirmek
için kaybolan fırsatları bir tarafa bırakıp, anı iyi değerlendirerek tarihi
yeniden yazmalıyız…
Günlük hayat için gerekli olan pratikliği sağlamak ve Türk
Şivelerinin müştereklerinden oluşan sözcüklerle konuşmaya başlamak ve
ilkokullarımızda bunları hayata geçirmek için daha fazla zaman
kaybetmemeliyiz...
KAYNAKLARI BOL OLAN NEHİRLERİN SULARINDAN BESLENEREK,
GÜR AĞAÇLI ORMANLARIN, RENGARENK YAPRAKLARINDAN FIŞKIRAN OKSİJENLE, GÜRBÜZ VE
SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE ATİNİN UFKUNDAN, YENİ BİR GÜNEŞ GİBİ DOĞMALIYIZ...
Ülkelerimizde ORTAK ve resmi dilin yanında, içimizde yaşayan
azınlıkların kendi dillerinde eğitim yapmasına, okullar açmasına, ibadethaneler
kurmasına kendi örf ve adetlerini büyük bir serbestlik, huzur, mutluluk ve
güven içerisinde yaşamalarına önderlik etmeliyiz. Azınlıkların giyim kuşam,
gelenek ve göreneklerini yaşama ve yaşatma serbestiyeti içerisinde, kanun
önünde eşit olarak, korkusuzca yaşama; ve idamelerine; seçme ve
seçilebilmelerinin önündeki bütün engelleri de kaldırarak, birlikte
yaşamağa ve huzura doğru yürümeğe ruhsat vermeliyiz.
Ülke içerisinde ırkî, dinî, ve meshepsel bencilliğe asla
müsamaha etmeden, bunu başarmak mecburiyetindeyiz. Bunun için önümüze çıkan
bugünkü fırsatı çok iyi değerlendirmek, zamanı iyi kullanmak ve ülkemizde
geleceğe atılmış sağlam temelleri oturtmak mecburiyetindeyiz.
Geçmişle geleceği birleştiren köprüleri kurma zamanıdır.
Bizim müşterek zenginliğimiz Türk dilidir. Bu ORTAK DİLİ besleyen: Edip
Ahmet Bin Mahmut, Ali Şir Nevâî, Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacip, Hoca Ahmet
Yesevi, Dede Korkut, Altın Tiğin, Alp Urungu(Elegeş Anıtı), Bilge ve Kültiğin
Kağanlar (Orhun Anıtları), Mevlânâ, Yunus, Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaş...vb zengin
ve emsalsiz kültür menbağımızdır.
Bugün itibarı ile Suriye’ye müdahale konusunda çok geç
kalınmış olsa da Suriye'ye müdahale hakkımız doğmuştur.Suriye’de sukûneti
yeniden temin etmek, Müslüman, Hıristiyan, Musevi kardeşlerimize Arap, Kürt,
Süryanı, Keldani, Sümer ve Türkmenler’e yardım etmek yurtlarından, yuvalarından
zorla, tehditle ve öldürülerek atılan, kovulan insanlara kol kanat germek;
haksızlığı gidermek ve sükûneti temin etmek üzere, sefer mecburiyeti hasıl
olmuştur. Bu sefer ve sukûnet sonrasında ve burada kurulacak ortak
bir idarenin varlığında Türkmenler’e başbakanlık teslim edilerek güvenlik ebedî
olarak tesis edilmelidir.
KAYNAKLAR:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder