8 Eylül 2015 Salı

GÜNÜN YAZISI: "DAVA İÇİN AND İÇTİK" Abdullah Çağrı ELGÜN

DAVA İÇİN AND İÇTİK         
                      Abdullah Çağrı ELGÜN
Teröristler, Ağrı’da Suveren Karakolu ve Şırnak’ta Polis Karakolu’na Roketatarlar ve  “Likit” yüklü tankerlerle saldırıyor, kaçarken de boş durmuyor; bomba yüklü araçları karakola sürüyorlar. Yollarda Otuz adet iş makinesi yakılıyor.
Mardin, Hakkari, Van, Batman, Diyarbakır’da sokaklar dehşet saçarken,“Mardin, Batman, Diyarbakır’da açılmış petrol kuyuları” dökülen betonlarla kapatılıyor. Petrolün, benzinin ucuzlaması istenmiyor mu? Terör dolayısı ile Keban Barajından daha büyük, yirmi baraj inşaatı süikast girişimleri ile karşı karşıya olup, güvenlikleri risk altındadır…
Çözüm Süreci Koordinasyon Toplantısı
“PKK 2013’ten sonra gücüne güç kattı.” diye bizzat, “Çözüm Süreci Koordinasyon Toplantısı”na katılan Beşir ATALAY, başbakan sayın DAVUTOĞLU, ve Başbakan Yardımcısı ARINÇ haykırıyor. “Silahlar susturulmadı.” diyorlar. Başbakan Yardımcısı ARINÇ: “Biz Güvenlik Güçlerine müdahale etmeme emri verdik.” diyor.
Elinde silahı ile maskeli teröristleri,   ilgililer görmemezlikten geldi.Yetkilileri umursanmayan teröristler, askerimizi, polisimizi, doktorumuzu, öğretmenimizi kurşunlamaya başladılar. Buraya kadar gelinen noktada, terör için tedbiri elden bırakanlar, “Çözüm Süreci” politikaları ile teröriste Terörist Diyemeyenler”in hepsi, bugün gelinecek noktayı hesap dahi etmemişlerdi…
Şehit ailelerinin acısı ve infialinden dolayı, şehit yakınlarının suçlanması anlamsız oluyor. Ne de olsa acı içindedirler; ve büyük şuur kaybı yaşıyorlar… Hakaretten tutuklanmaları insafa sığmaz… Bu tür olaylar için milletten “Özür Dilemek” gerekirken tutuklanmaları akla mantığa sığmaz… “Biz sizlerin evlatlarınızı koruyamadık, onu yaşatamadık, bizi affedin…” demeleri beklenilen yetkililer: ağlayanlara, bağırıp çağıranlara “Ölülerinize ağlamayın!.. Bağırıp çağırmayın, konuşmayın! Hatta sessiz kalmanız, susmanız, çok daha hayırlıdır.” demek ve şehit yakınlarının  hapsedilmesi, haklarında soruşturma açılması, hangi insafla bağdaşır?..
İmralı, Olso, Dolmabahçe, Kandil
Mevcut hükümet on dört yıldır, tek başına iktidardadır... Terör ve anarşi dindi mi? İmralı, Olso, Dolmabahçe, Kandilde terörist veya uzantılarıyla, Devlet Yöneticilerinin bunca görüşmelere rağmen,  elle tutulup gözle görülen bir çözümüm olmadığı apaçık ortadadır.
İŞİT’e gönderildiği iddia edilen silahların yakalanması üzerine, bu tırlar ile ilgili konuşan sayın Başbakan ve sayın Erdoğan’ sorulduğunda: “İnsanî yardım yapılıyor.” denilmişti. İnsanî yardım olmadıklarını “Cumhuriyet ve Bugün Gazeteleri” dün ortaya çıkardı. O zaman kim yalan söylüyor?..
Bir Bakan: 10 Ağustos’ta başkan seçilebilseydi, bu terör olmazdı.” diyor. Her şey bir bakıma “başkanlığın gerçekleşmemesine” bağlamağa çalışılıyor. Bu terörün hortlaması ve birden bire ortaya çıkması, AKP’nin tek başına iktidara gelememesine bağlanıyor. Buna kim veya kimler inanacak? AKP zaten on dört yıldır iktidarda ve devleti tek başına o yönetiyor. Bir kusur var ise bu işi yıllardır düzeltememiş, kusurlu yapmış olduğu en yetkili ağızlarca da yanılgıları ortaya konulan yetki sahipleri olmalıdır.
7 Haziran sonrası bir tuhaf olaylar sarmalında boğuluyoruz. Ne kazanan muhalefet ne de kaybeden iktidar, ihtiraslarından vazgeçmek, ödün vermek istemiyor. Bu arada terör vatan evlatlarını vurdukça vururken, her türdeki yağmayı, etrafa korku salmayı, yol kesmeyi, vergi toplamayıbarajları kundaklamayı, iş makinelerini yakmayı, sürdürüyor.
İktidarda olanlar ise “Beğenmedim! Olmadı! 420 Vekil İstiyorum. 400 Vekil istiyorum!. Tek başına iktidar istiyorum.” , “Tek Yol Seçim!”  denilerek, seçim” işaret ediliyor;  ve bütün senaryolar oynanarak nihayet, seçime gidiyor.  Birbirleri ile yan yana gelemeyen CHP, MHP, HDP ne yapıyor?..  Seçim sonrası ne olacak?.. Seçimde kaybeden veya kazanan partiler mi devlet, millet mi olacağı belli olacak?
SAVAŞIN GETİRDİĞİ GÖÇLER
Suriye’de Irak’ta yaşananlar, yeni göç yolları oluşturdu. Üç ay süren yolculuk sonrası göçmenler, Avrupa’ya bin bir meşakkat içinde ulaşıyorlar. Bunlar, Sırbistan’da on beş gün bekliyorlar. Oradan da Avrupa’nın bir çok yerlerine geçiyorlar.
Bu göçmenlerden Türkiye’de iki milyon sığınmacı var. Avrupa’da 100 bin.
Iraktan 3.6 milyon, Suriye’den 7.3 milyon sığınmacı yerlerinden ayrılmış olduğu haberler arasında yer alıyor…
YÜZDE ATMIŞLIK BLOK
CHP Başkanının ikide bir dillendirdiği yüzde atmışlık blok, gerçekte var olduğunu, kendisi karşısında AKP’nin yetersiz kaldığını ortaya koydu.  Zaten olay ve durumlarını önceden sezen   AKP, bugünkü hali ve veya koalisyon ile bir yol alamayacağını gördüğünden, asla koalisyona yanaşmadı… İlle de  “Tek başına iktidar” dedi..  Eğer bunlardan biri ile koalisyona girmiş olsaydı başına nelerin gelebileceğini biliyordu…
CHP, MHP, HDP nin “Geçici Hükümet”in Yemin Töreninde ortaya koyduğu iradeyi başlangıçta gösterebilselerdi AKP Meclis Başkanı’nı alamayacak, Geçici Hükümeti kendi başkanlığında kuramayacak, MHP’den TÜRKEŞ’i transfer edemeyecek, HDP vekillerine bakanlık kısmet olmayacak; veya bekli de bu güne gelinmeyecekti. Belki de iktidar bütün bunlara rağmen yine de iktidar insiyatifini elden bırakmayacak bugünkü gibi veya daha değişik kaoslarla karşı karşıya kalacaktık.
AKP’nin  neden seçim istediğini, Geçici Hükümet’in “Yemin Töreninde”  ortaya çıkan olaylar gösterdi… Bu durumların sorumluları kim?... HDP li vekilleri Meclise taşıyan önce CHP, sonra da yani bugün de HDP’yi Meclise taşıyan AKP’dir. Dağdan inin siyaset yapın, Meclise girin denildi… Adamlar girdiler… Ne oldu?!.. Koca bir “HİÇ!..” HDP siyaset yapmak istemiyor... Bunları TBMM’e taşıyanlar bilmeliler ki: Hiçbir vakit yılanla kucak kucağa uyunmaz…”
Şimdi AKP tek başına iktidar için hâlâ “İTTİFAK” arayışını sürdürerek çeşitli partileri yanına toplamağa çalışıyor. Niçin? Halka inanmıyor, ona güvenmiyor. İlle de beni TEK BAŞIMA İKTİDAR YAP!..YAPACAKSIN!.. “400 Millet vekili ile getireceksin!” deyip dayatıyor… Olacak mı seçim olursa, iki ay sonra göreceğiz.
Dört yüz’ü verin bu iş huzur içinde çözülsün.
AKP tek başına gelseydi kaos olmazdı.
Terör örgütlerinin yaptığı faaliyetlere güvenlik güçlerimize  müdahale etmeme kararı verdik.
Terör örgütü iş makinalarını yakıyor, fabrikaları kundaklıyor, okulları camileri içindekilerle birlikte yakıyor. Yol kesiyor, Kamyonları, Yolcu otobüstlerini boşaltıp ateşe veriyor, vergi topluyor, özerklik ilan ediyor, asker topluyor…
Şimdi dahil, on dört yıldır iktidar olanlar nerede? Ne yapıyorlar?
Şehit babası: “Konuşacak çok şeyler var; fakat beyler rahatsız oluyorlar.” diyor.
Şehit yakınları tutuklanıyor, hakkında soruşturma açılıyor.
Millet şehit cenazelerinde ağlamağa korkar oldu.
Çocuğu ölmüş, şehit olmuş ailelere: “Ne mutlu bu ailelere!” deniliyor.
TEK başına iktidar, bugün de etkisiz ve yetkisiz bakanlar ile ülkeyi yönetiyor.
Şimdi gücü elinde bulunduranlar, hasımlarının hepsine: “Vatan haini bölücüler, Teröristler, Paralelciler, Provakatörler, Terör Örgütü,” gibi damgalar yapıştırıyor… Tam yetkili kim? İktidar kimin elinde?.. Bu insanlar niçin ölüyor? Siz ona bakın; ve bu ölümleri durdurun; çünkü : Bir insanı kurtarmak bütün insanlığı kurtarmaktır. Bir insanı öldürmekse bütün insanları öldürmek gibidir…”
MHP’nin DURUMU
MHP idealist, “Ü K Ü C Ü” bir partidir. Bu parti, bir ülkünün, büyük bir davanın hayal veya hayal ötesi bir Mefkûrenin, Kızılelma’nın hedefine ulaşmak, için teşkilatlanmış, organize olmuş topluluğu, yolu, aracı, partisidir.  Bu partide sadece bu amacı taşıyan, bu ideallere gönül vermiş, bu idealin, ülkünün, Kızılelma’nın ocağında pişmiş, korlarında kavrulmuş, bu ülkü ile hem hal olup hamurlanmış, idealist ülkü adamlarının yeridir… Bu idealist kadronun, giderek bütünlenen, birleşen, tek yürek tek bilek tek yumruk olarak, büyük bir güç oluşturduğu büyük bütünlüktür…
Bu ideali taşıyanlar arasında sadece yarış vardır ve en iyi olan en önde olacaktır. Çekişme, kavga, kıskançlık bu davanın adamları içinde barınamaz... Asla yer bulamaz… En iyiler ve en başarılılar asındaki yarış da her zaman, bir seviye ve izan içerisindeki anlayışla, sonsuz sevgi, sonsuz sabır ve sonsuz hoşgörü ile yürütülür. “Kol kırılır yen içinde” prensibi ile devam edip sonsuza kadar gider.
ÇİLEKEŞ HAYATLAR VE ŞÖHRETİN ESİRİ OLANLAR!...
Çilekeş, hayatlarını bu ideale sebil etmiş, hiçbir makam, mevki, şan ve şöhretin esiri olmadan, emek harcamış kadroları, görmemezden gelip dışlayarak; kadrosuna dışarıdan  yabancı eleman alması, doğru olabilir mi?.. Yıllar yılı bu ocakta pişmiş, yetişmiş, bu ideale gönül vererek bu yolda saçlarını ağartmış, çalışmış, didinmiş, bu uğurda hayatını harman etmiş ülkü erleri, ekonomist, iktisatçı, eğitimci, siyasetçi, inşaatçı, doktor, emniyetçi, subay …vb. gibi başarılı, başarılarına başarı katmış, toplumun önüne çıkmış,  bütün bir toplum tarafından iş ve icraatları kabul görmüş dava adamı, ülkü adamları ALP ERENLER var iken, yerlerine hiç bir kıyım, zorluk ve bu uğurda hapislerde yatarak işkenceye maruz kalmamış, dava ile yakından uzaktan ilgisi olmamış MİRAS KONDULARA bal çanağından bir parmak bal taddırılması aşamasında yer verilmesi, davaya, bu davanın çilekeş mensuplarının haklarının gaspına, emek ve meşakkatli yıllarına ihanet olmaz mı?..
Dışarıdan yapılan eklemeler, bu davanın babadan oğla, oğuldan toruna, torundan yeni kuşaklara akıp giden Kızılelma Davasını omuzlayanlarına, kurşun sıkmaktan daha ağır bir zulüm,  “Dostun bir tek gülü öldürür beni”, “Yiğidi kılıç kesmez, bir kötü söz öldürür.” misâli gibi işkence ve dahi itibarsız ölümdür 
Dava adamlarının davaya zararları, parti disipline aykırı hareketleri, “Ben”liklerinin ön plana çıkması, şahsi menfaatler gibi durumlarda gerekenin yapılması yerinde elzem ve hepsinden önemlisi bir mecburiyettir. Eğer bunlar olmazsa, ÜLKÜLER doğrultusunda yol alınması mümkün olmaz; f a k a t:  “Biz partili değil, dava arkadaşıyız!..  Dava alınmaz, satılmaz!..” “Kaç paraya satıldın?..” diyen, diyenler, her kim olursa olsun,   Söyledikleri ile uyguladıkları farklı, olursa “Dava Adamı” olmak vasfından uzaklaşmış; ve davanın gereklerini yerine getirmemiş olması hesabiyle, söz ve eylemlerinin, hiç değeri olmaz, “YOK!..” demektir.
Bu durum, Ziya Paşa’nın:
“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz;
Şahsın görülür rütbe-i aklı eserinde…” 
sözü ile sabittir…
Aynı meslekte çevresinde, şehrinde, ülkesinde hatta dünyaca, yaptıkları hizmetler, eserleri, bilgi, deney ve tecrübeleri değer bulmuş, kabul görmüş  ülkücülerden binlercesi varken; her seferinde dışarıdan, başka partilerden, gel git yapmış bukalemunlardan, sansarlardan, tilkilerden, para babalarından, bu partinin kadrolarına aktarma yapmak “Dava Arkadaşlığı” ile ÜLKÜCÜLÜK ile nasıl bağdaşır?!..  Ülkücü, yetişmiş, Alperen çilekeşlerin emek ve haklarının gaspı, olmayacak mı?..
Bütün bunlara rağmen MHP li ÜLKÜCÜLER, yılmadan, yorulmadan, küsmeden, gönül kırıklığı olmadan, davalarından asla taviz vermeden, bu bayrağı nesillerden nesillere taşıyarak koşmaya, koşturmaya kararlıdır; ve bu davanın başarısı için AND içmişlerdir…