TÜRKMEN
DAĞI VE İNSANLIK ONURU
Abdullah Çağrı ELGÜN
Bayır
Bucak Türkmenleri ve Türkmen Dağı:
Türkmen Dağı sadece
oradaki Türkmenlerin problemi, sıkıntısı, katliamı; kadınların, genç kızların toplanarak, salonlarda,
camilerde, okullarda çırıl çıplak soyulup askerlere sunularak tecavüzlere uğratıldıktan
sonra, sokaklarda aşağılatılarak dolaştırılması ar, namus ve insanlık
şereflerinin ayaklar altına alınması değil Türkiye’deki ve dünyadaki ne kadar
Türk varsa, insan varsa, onların da insan olabilme, insan kalabilme problemi,
katliamı ve tecavüzünden başka bir şey değildir.
Savaş da bir adap, bir
haya, edeb ve insanlık kuralları çerçevesinde yapılır. Savaşçı olmayan, asker
olmayan, sivil halkın tecavüze uğraması, insanlık dışı muamelelere tabi
tutulmasını hiçbir akıl ile izah edilemez…
Bu savaş değil, yaşlı, genç, çoluk çocuk, kundaktaki bebeklerin, bir milletin, bir
ırkın, insanlığın katliamdır. Oradaki Türkmenler’in kovulup, korkutup katliama karşı
karşıya bırakılarak evlerini barklarını, vatanlarını terke zorlanması, kalan ve
kaçamayan yaşlı, kadın kız, çocuk, kim varsa kötü muamele ve işkenceye tabi
tutularak, yörenin boşaltılması, Eset’e peşkeş çekilmesi, bir ırkın ve insanlık
huzurunun yok edilmesidir.
Bundan yaklaşık altı ay önce: (Abdullah Çağrı ELGÜN blokspot.com.tr
“SURİYE, BAYIR, BUCAK SEFERİ ve AKDENİZ”)
Pazar,
21 HAZİRAN 2015, Ankara” adlı makalemizde konuyu dile getirmiş: “Suriye Bayır, Bucak
Türkmenleri, Güneyden Eset Güçleri, Doğudan PKK ve PYD teröristlerinin kıskacı
alında, imha edilmenin eşiğindedir… Türkiye, bu kıyımı durdurmak için Kıbrıs’a
girdiği gibi Suriye’ye girmeli; fakat Kıbrıs’ta yaptığı hatayı burada tekrar
etmemelidir…” demiştik. Altı ay önce
söylediğimiz bu sözler, bugün telafisi zor, şart ve durumları, dost ve kardeş
iki ülke, Rusya ile Türkiye’yi de karşı karşıya getirmiştir; ve, fakat çözüm, imkansız
değildir… Mümkün ve imkan dahilinde olup bu konuda kararlı olmak ve
sözlerimizin arkasında ve dik durmak yeterlidir.
Ortadoğu, konum itibari ile boşluk kabul
etmez. Buradaki en yakın aktörler burada aktif rol alamazlar, meydana gelen
boşluğu dolduramazlar ise yerlerini kıtalar ötesinden gelen, gelecek olan
İngiltere, ABD, Almanya, Fransa ve nihayet Rusya, Sıcak Denizlerdeki ezelî
iştiyakını gidermek için Hazar’da Karadeniz’de ve Akdeniz’de yüzerek hevesini
gidermek buraları da Rus Gölü haline getirmek isteyecektir… Rusya'nın en Avrasya'da
büyük rakibi ve dostu Türkiye'dir. Sonra İran ve Çin'dir. "Çetin Coğrafya", "Jeopolitik Türkiye", "Türkiye
Türkiye", "Türk Ufku", "Türkiye'nin Kültür Değerlerinde
Osmanlı Mirası"...vb. makalelerimizde defaatlerce dile getirilmiştir. (http://abdullahcagrielgun4.blogspot.com.tr), Bu
topraklar, boşluğu asla kabul etmez. Bunu herkesin bilmesi gerekir.
1995-1997 Yılları arasında
Kazakistan/Almatı Abay Devlet Üniversitesinde görev yaparken bir çok üst
düzeyde Rus devlet adamı, öğretim görevlisi ve bürokrat ile de tanışma fırsatı
bulup buralardaki diğer Türk Cumhuriyetlerinde dolaşarak, oradakileri de tanıma
ve Ruslar’la da yakın mesaim oldu. Rus Halkı ve yöneticileri, Türkiye’yi ve
Türkiye Türkleri’ni çok seviyorlar. Hem Orta Asya da kaldığım sürede hem de
Antalya ve Akdeniz bölgesi otellerini dolduran Rus turistlerin tamamının
eğilimi de Türkler’i vaz geçilmez kılıyor. Karakter özelliklerine gelince
Ruslar, Türkiye’deki insanlara göre, daha sert ve ani kararlıdırlar. Ruslar,
bir konuya karar verdiklerinde geri dönüşleri zordur. İnat ve sert bir yapıları
vardır. Putin’in ani kararının sebebi de bu karakter özelliğinden olsa gerekir.
Rusya’nın sanıldığı kadar abartılacak büyük bir gücü de yoktur.
Kaldı ki Ruslar Putin’in despot yönetiminden şikayetçi olup ekonomisi de bugün itibarı
ile Rus Halkının refahı, müreffeh bir hayatın devamı için yeterli olmayıp halk
ekonomik bir kıskaç içinde kıvranmaktadır.
Rus Hükümeti bugün yeni kaynaklar
bulamaz ise ekonomik çıkmazlar içinde kıvranmaktan kurtulamayacak ve refahı
yakalamaları mümkün olmayacaktır. Meydana gelen krizler her zaman yeni
imkanları buluşları ve bağımlılıkları terk etmek için önemli bir ivmedir.
Sadece Rusya’ya bağımlılıktan değil; ama gaza bağımlılıktan kurtulmanın yolu da
gazdan daha ucuz
ve kolay kullanımlı hidrojen veya uranyumdur. Hidrojen geleceğin en önemli
enerjisi olmasa bile "ALTIN, URANYUM" geleceğin en etkin
enerjisidir... Her ikisinin de
kaynağı Türkiye'dir. Bunlardan Hidrojeni her şeyinde kullanan Kanada,
Avusturalya, Çin, Hindistan, ABD ve dünyanın diğer ülkeleri yeni yeni arayış ve
kullanımlara yönelmişlerdir. Dikkatleri çekeriz.
Rus uçağının düşürülmesi ile Putin'in karizması çizilmiştir. Rusya
dışarıda ve içeride itibar kaybetmiştir.
Muhalefet veya dış güçlerin şişirdiği bir Rusya, ABD desteğinde
bu cesareti sergilemekte ve anlamsız Donkişotluğa soyunmuştur. Obama ile
Putin’in Suriye kınusunda anlaşmış oldukları anlaşılıyor. Aksi halde Rusya’nın
Türkiye gibi bir güce, Ortadoğuda’ki Rusya’nın en büyük rakibi ile dalaşarak
rest çekmeğe kalkmasını hiçbir akıl, izan ve sağ duyu ie bağdaşmaz…
Putin’in egosu ve Türkiye ile restleşmeğe
kalkışması ve bu durum ve yaptırımların gerçekleşmesi ve gereğinden fazla uzaması
Rusya'yı zora sokar. Devamında, Rus halkı ve Rus ekonomisi, Türkiye'den beş on
misli fazla zarar görecektir. Bu “Rus Rulet”ini
oynamak Putin’in koltuğunu da sarsacak belki de Putin’i ve yönetimini al aşağı
edecektir. Bu durumu hiçbir şekilde göze alamayacağı, öfke ve heyecan anı geçtikten sonra da aklı selimin
hakim olacağı kanaatindeyim.
Rusya ile olan kriz sebebiyle, diğer husumet ve kırgınlıkları
bir tarafa bırakıp Cumhurbaşkanı, Başbakan, Türkiye Büyük Millet Meclisi, ve
muhalefetin tüm partileri bir ve beraber; TEK BİLEK, TEK YUMRUK ve TEK YÜREK
GİBİ ATARAK HÜKÜMETİN YANINDA ve SONUNA KADAR ARKASINDA DURMAK ZORUNDADIR.
Şimdi burada önemli olan, ordumuzun Türkmen
İline girmeli ve bu bölgede Türkmenler’e kesin bir hakimiyet sağlatarak Türkmen
ve yöre halkını güvence altına almalıdır. Burada Bağımsız veya Türkiye'ye bağlı
otonom bir devlet kurarak gücünün bir kısmını da orada bulundurmalıdır.
Savunulan davada dik durmak,
kararlılığımızı hiçbir taviz veremeden sonuna kadar aynı kararlılıkla devam
ettirmek önemli elzem ve mecburiyettir. Aksi halde sadece burada değil, Türk
Cumhuriyetleri ve İslam Devletleri kardeşlerimizle ilgili hayallerimiz ve iddialarımızda
da tökezleyerek bir daha doğrulmamız mümkün olmaz… Kırım
bunun örneklerinden biridir.
Türkiye için ikinci bir fırsat doğmuştur
ve bu fırsat ürkek, pısırık, kararsızlıkla yürütülecek bir politika ile
başarılamaz. Bizim yerimize İngiltere, Amerika, Almanya, Rusya, İran, Israil, Fransa
da buralara sulanmakta Nato ise yapılan salataya elindeki limonu sıkarak yaklaşmakta
ve seyretmektedir.
Atatürk: Ben savaşı en iyi bildiğim
halde, savaştan korkarım…Mecbur olmadıkça savaş bir cinayettir." diyor. Bu
deney ve tecrübeyle seyrettiklerimiz doğrulamaktadır ki ülkemiz: Komşu
topraklardan kaçarak Mülteci durumuna düşürülmüş kardeşlerimizin en yakın
sığınağı ve umudu haline gelmiştir... Hele bizim için gideceğimiz hiç bir yer
yoktur!.. Savaş: Acı, göz yaşı,
açlık, hastalık, insanî işkenceler, tahrip edilmiş ülkeler, katledilmiş,
kirletilmiş namuslar, ar, haya ve şerefler, parçalanmış bedenler, kopmuş uzuvlarla hayatını idame ettirmeğe çalışan
insanlar, elektriksiz, susuz, tuvaletsiz, gündüz ve geceleri ışıksız ve soğuk evsiz
barksız, sıcak bir yatağın olmadığı şehirlerdir… Hiçbir devlet başkanı, devlet yetkilisi, hükümeti
, halkı, aydınları böyle bir manzara görmek isterler mi?..
Savaş yapmak büyük bir
sanattır; fakat savaş yapmamak,
problemleri siyaset, dahiyane zeka ve büyük bir sağduyu ile başarabilmek
daha büyük sanattır... Atatürk: "Mecbur
kalmadıkça savaş bir cinayettir. Hayatlarına kastedilen en zayıf yaratıkların
bile bu isteğe karşı isyan ve nefretle, son nefese kadar kendisini müdafaaya
çalışmasından daha tabii bir şey yoktur. 1921" Kaldı ki Türkiye çok güçlü ve tarihi deney ve
tecrübesi olan ve topraklarını 44 milyon kilometre kadar genişletebilmiş ve bunun 24 milyon kilometre karesini 700-1000
yıl bir arada tutarak adalet, huzur ve saadetler içinde yönetmiş bir
imparatorluğun varisidir.
Ey Putin! Bilmez misin
ki Türkler senin kardeşlerindir. Bugün elinde tuttuğun ve kendi yönetiminde ve
komşu oldukların ile yaklaşık 350 milyon kişi, soy olarak Türk adlı boylar ve
oymaklar topluluğu olarak birlikte yaşamaktasın. Devletlerde zıtlaşma,
inatlaşma ve blöflerin nasıl imkansızlıklara, çıkmazlara sebebiyetler verdiğini
karşındaki kardeşin Türkiye kadar bilirsin. Sen, Putin Kardeş! Ta Moskova’dan
buralara kadar gelip hak iddia eder ve savaş uçaklarını Türkiye’nin tepesinde
uçurmakla kalmayıp kalbinde de gürültüler ve soğuk rüzgarlar estirmek istersen bu
sana şimdilik bu kadarcık ile dönüş yapmıştır.
Daha ileri gitmen ne kadara mal olacaktır bilinmez; fakat bunu denemeğe
kalkışmak, hem kardeşin Türkler’e hem kardeşimiz Ruslar’a ihanet olmaktan başka
bir işe yaramaz. Kardeşler, dostlar dalaşırken düşmanları sevindirmek gafletine
düşmeyelim. Meseleleri diplomatik yollarla,
suhulet, akıl ve mantık çerçeveler içinde halledelim.Tarihte yapılan
yanılgılara tekrar düşmeyelim vesselam. Bu iki kardeş halkların da yararına
olacaktır.
Putin: “Türkiye bunu
isteyerek ve planlayarak yapmıştır.” Diyor. Demekki bu olacakları daha önceden hesap
ediyor, olacakları hesap ediyor ve Rulet oynuyordu… 19.yy.da Rus kardeşlerimiz
ile, beş kez savaştık. 1953-1956 Kırım Savaşı yine bu durumda yapılmıştı. Salı,
24 Kasım 2015, Rus uçağı düşürülmüştür. Rusya daha önceki üç kez, 24 kasımda da
on kez uyarılmış; fakat ihtarı dikkate almamış ve ihlâle devam etmiştir. Kısa süreli ihâl ise bir kez yapılır; fakat
Rusya bu konuda haddi aşmıştır. Geçen günlerde üç kez, bu sefer de on kez
yapılınca bunun ne anlama geleceğini, bilmem nerelerden gelerek buralarda at
oynatılamayacağını karşı tarafın bilmesi gerekmez mi? Rusya’nın bölgedeki en
büyük rakibi Türkiye’dir. Putin, bugünkü tavrı ile çizilen karizmasını
kurtarmak ve Türkiye’nin burnunu yerlere sürtmek, belini kırmak istemektedir.
Türkiye’nin Rusya’da 12
Milyar dolar yatırımı vardır. 1.270 milyar ihracatımız, 2.800 milyar da ithalatımız
bulunmaktadır. Ruslar da bunu düşünmelidir, düşünecektir.
Rusya’nın
desteklemediği terör örgütü kalmamıştır. Türkiye bu konuda çok acemi kalmıştır.
Destekledikleri örgütleri uluslar arası arenada bu konuda dikkatli
davranamamış, eline yüzüne bulaştırmış veya basına sızmıştır.
Burada yapılacak tek
şey var ise o da soğukkanlı, aklı selim, ve mantıklı kararlar almaktır. Halkımız,
aydınlarımız, muhalefet partilerimiz ve
iktidar, aydınlarımız, yazar ve çizerlerimiz dahi, dimdik ayakta ve
sonuna kadar hükümetin aldığı kararların yanında büyük bir kararlılık ve sağduyu
ile sonuna kadar arkasında ve destekçisi olacağız, olmalıyız, mecburuz…
Biz Türkler için sadece
sınırlarımız, komşularımız ve Türkiye değil; fakat dünyanın neresinde bir savaş
ve anlaşmazlık varsa onu bitirmek derdimizdir... Dinimiz de onu emretmektedir: "Bir
insanı kurtarmak, dünyadaki bütün insanlığı kurtarmaktır. Bir insanı öldürmek
de dünyadaki bütün insanlığı öldürmek gibidir." ilkesi ile
hareket etmekte ve öyle: "Yurtta barış, dünyada barış." ilkesini atamız vasiyeti olarak destur
edinmişizdir. Mecbur edilmedikçe savaş yapmayız. Ankara,
Çarşamba, 25 Kasım 2015
KAYNAKLAR
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Hidrojen_ekonomisi#Mevcut_Hidrojen_Pazar.C4.B1
- https://www.google.com.tr/webhp?sourceid=chrome-instant&ion=1&espv=2&ie=UTF-8#q=Hidrojen+ile+%C4%B1s%C4%B1nan+%C3%BClkeler
- http://www.dektmk.org.tr/pdf/enerji_kongresi_10/GulbaharKurtulus.pdf
- http://www.kultur.gov.tr/TR,25412/milli-mucadele.html