BİRLEŞİK AVRASYA,
TÜRK İSLÂM AKRABA DEVLETLERİ
(TÜRKİSLADEV)
Abdullah Çağrı ELGÜN
Türkiye
Osmanlının mirasçısı, onun genç ve yetişmiş oğlu olarak babası Osmanlının
misyonunu üstlenecektir. Osmanlının dik duruşu büyük devlet olan görünüşünü,
genç Türkiye devralmıştır, hakkını da verecektir. Bunu kabul etse de etmese de
tarih ve yaşanılan geçmiş ve üzerinde hayat sürülen bu çetin coğrafya,
Türkiye’yi buna zorlamakta ve hatta bu görevi Türkiye’nin üstlenmesini
emretmektedir.
Türkiye, yakın gelecekteki liderlerini bu oluşuma göre seçecek, gelecek
yıllardaki hükümetlerinin başına, partilerinin başına getireceği kişilerde dahi
bu misyonun ağırlığını omuzlarında taşıyabilecek, kapasiteli, hacimli,
deneyimli liderlere yol verecektir. Türkiye önünde bekleyen bu hedefe
kilitlenecek, içeride ve dışarıdaki (Avrupa ve Asya) Türk ve Müslümanların ve kendisine
hayranlık besleyen diğer grupların hazır potansiyelini, zamanın sürat ve asrına
göre organize edecektir. Bu potansiyeli her türlü şartlar için kullanabilecek
adaylar hazırlamakta geç kalmayacaktır. Bunları birkaç partinin başında; ama
aynı davula vuran, nağmeleri ayrı ayrı olsa da aynı zurnayı çalan liderler
olarak belirleyecektir. Ecdadımızın bıraktığı itibar, 1000 yıl sonra dahi, biz
Türkler’e, Türkiye’ye itibar sağlıyor.
Necip milletimiz, ırkî ve dinî akrabaları, şu konuların çerçevesi içerisinde
birleşmelidir.
1) İslâm Dini
2) Türk Dili
3) Türk Parası
4) Ordusu (Silahlı Güçleri, Müşterek Ordu)
Bu devlet ve milletler, kendi dil ve kültürlerini
yaşamak yaşatmak konusunda tamamen serbest olacak; ancak resmî yazışma dili
Türkçe olacaktır. Cezayir devlet başkanının açıklamasının arkasından, Fas
Devlet Başkanı, daha sonra da Kazakistan Cumhurbaşkanı Nur Sultan Nazarbay bir
açıklama yaptı. Dini bir, dili bir, tarihi bir devletlerin bir araya
gelmesinin bir ihtiyaç değil; bundan böyle bir mecburiyet olduğunu Türk
Cumhuriyetleri devlet başkanlarının bulunduğu bir toplantıda heyecanla
terennüm etti.
Yunanistan ile koordine kuruldu, Sıra Ermenistan’da… Suriye ilhak etmek
istiyor. Fas, Tunus, Cezayir, Mısır ve Filistin hazır. Kuzey ve Güney Afrika
devletlerinin İstanbul toplantısı bu sebeplerden dolayı unutulmamalı… “Hun
Hakanı Mete’nin oğlu şöyle seslenirdi: “Güç yürekten gelir kollara
gider; yüreği güçlü olanın kolları zayıf olsa bile yine güçlüdür.” Tek
yürek, tek yumruk, tek ses olma zamanıdır. Bu gerçeği bütün Türk Akraba ve
İslâm Devlet Başkanlarının iyi algılaması ve hafızalarına kazıması, yazması
yerinde olacaktır.
Devletlerde inanç önemli bir etmendir. Din, inanç
birleştirici, kaynaştırıcı en önemli unsurlardan biridir. Milletler
inançsız yaşayamazlar. Yaşasalar da bu uzun ömürlü olamaz. Bunun tarihte
örnekleri yoktur. İnanç milletlerin bağlayıcı, birleştirici en önemli
köprüleridir. Bu köprüler, kuşakları kuşaklara bağlayarak, devlette devamlılığı
sağlar. İnancı olmayan milletlerin, birbirine bağlanması, topluluklar arasında
birlik ve beraberliğin olması, sımsıkı kenetlenip, kaynaşıp birleşmek, mümkün
olmaz. Din en önemli kardeşlik ve akrabalık bağını oluşturmaktadır. Başkaca,
hiç bir bağ olmasa bile, insan toplulukları dinin birleştiriciliğinde yan yana
olabilmekte bir ve beraber yaşayabilmektedirler. Dinî birliktelik
kadar bağlacı bir unsur da dil birliğidir.
Dil Birliği de bağlayıcı unsurların ikincisi olarak karşımıza çıkmaktadır. En büyük akrabalık unsurlarının başında yer almaktadır. Dil sosyal akrabalık bağlarının en belirgin unsurudur. Dili diri canlı etkin tutan topluluklar diğer konularda da anlaşırlar. Dilde birliktelik olmadan topluluklar arasında da birlikteliğin olması mümkün olmaz. Aynı dili konuşan topluluklar giderek bir akrabalık bağı ile birbirlerine bağlanırlar. Dil insan topluluklarını zincirin halkaları gibi kopmaz bağlarla birbirlerine bağlar.
Diğer birliktelik de Parada birlikteliktir. Parada birliktelik milletleri bir çimento gibi birbirine kenetler. Para alım gücünün başında yer aldığı için alışverişlerde, ticarette, sanayide hep onun gücü ve rolü olacaktır. Bu para da Türk parası olmalıdır. Bunun adı ortak dilde Akçe olacaktır.
Devletleri çabuk ve de kolaylıkla birbirlerine ısındıran birbirlerine
kenetleyen ve bağlayan unsurların içerisinde para da büyük yer tutmaktadır.
Bunun için parada birliktelik, sanayide, ekonomide, endüstride, hemen her şeyde
birliktelik sayılmaktadır.
Diğer birleştirici unsur da güçtür. Bu da güçlü ve müşterek bir Ordu ile
sağlanacaktır. Çeşitli eyaletlerden derlenecek askerlerden teşekkül ettirilecek
daimi bir ordu kurulacaktır. Zamana, duruma ve olaylara göre oluşturulacak
hazır güçlerle ne bir asayişsizlik ne de dışarıdan gelecek bir korkudan söz
edilmeyecektir. Keza Polisiye tedbirlerle kolluk güçleri de eyaletlerden
çeşitli kimselerden ve coğrafi bölgelerin özelliklerine göre belirlenecektir.
Bu devletler arasında vize ve serbest dolaşım kanunlarında problemler
aşılmış olacaktır; çünkü tek kimlik kartı ve tek bilgi yer
alacaktır.
Suçlular, suçu işlediği mahaldeki mahkemelerde yargılanacak ve cezalarını
yine aynı yerde çekmeleri gibi teferruatlar da anlaşılacaktır.
Bu devletler birer eyalet gibi düşünülerek, mevcut devlet başkanları
eyaletin valileri olacak veya beylerbeyi durumunda olacaktır.
Başkent neresi olmalı? Elbette İstanbul olacaktır. Dünyanın merkezi pozisyonunda bulunan yer, hiç şüphesiz İstanbul’dur. Meclıs, bu eyaletlerin valilerinden kurulacak olan Son Meclis ve bir de halkın seçtiği kişilerden kurulacak olan Ön Meclis olacaktır… Ön Meclis halkın seçtiği kişilerden olacağı için halkın gözü, kulağı, dili de bu meclis vekilleri olacaktır. Bu meclis halkın sesi olacak, arzu ve dileğini, ihtiyaçlarını tespit edip meclise getirecek onların bir bakıma kendisi olacaktır. İcrayı ise Son Meclis bu Ön Meclisin önerisi, dilek ve temennileri doğrultusunda ele alarak karar verecek. Bu son kararlar da yine bu meclisin onayından sonra yürürlüğe girecektir.
Böyle birliktelikte demir yolları birer örümcek ağı gibi hiçbir engele takılmadan birbirlerine bağlanacak. Uçaklar hava limanlarında bir uçtan diğer uca büyük bir serbestiyet içerisine kuşlar kadar hür olarak uçacaklardır. Ekonomik göstergeler değişecek, ticarette, ekonomide, sanayide yörenin özelliklerine göre büyük gelişmeler olacaktır. Sınırlar tamamen kalkacak, insanların serbest dolaşım hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti ve düşünce hürriyetini sağlamış mutlu ve müreffeh bir dünyanın birlikteliğine doğru bir yolculuk olacaktır.Çıkarılan madenler, altın, demir, bakır, uranyum, toryum, gaz, petrol gibi ürünler bütün bu eyaletlerin insanlarının huzuru, mutluluğu ve refahı yararına ve diğer dünyalıların barış ve selameti için kullanılacaktır.
Bu ülkenin insanları sağlık, iş ve işsizlik, eğitim öğretim, hukûk
güvencesi gibi güvenceler konusunda garanti altında bulunacaktır.
Türkiye’nin başındaki sağduyu sahibi devlet ve millet adına iş yapan,
insanlık adına iş yapan sorumlular, bu millete, insanlığa borcumuz var.
Türkiye, her ne olursa olsun yılmadan, yorulmadan ve dinlenmeden az zamanda ve
daha çabuk hareket ederek kısa dönemlik kurslar ve eğitimler düzenleyerek
müşterek noktaları çok iyi kullanabilecek Dil Adamı, Din Adamı, Para
Adamı, Ordu Adamlarını bu misyon dahilinde eğitecektir. Müşterek
bir Türk Dili, bunlara dilin savunucuları, dinin savunucuları,
paranın savunucuları, ordunun savunucuları, öğreticileri gibi, Abdalânî
Türk, Abdalânî Din, Abdalânî Akçe, Abdalânî Nefer veya
daha değişik isimlerle her kesimce çabucak bilinecek ve
kullanılacaktır. Devletler ORTAK isimler alacak her
türdeki bilgi ile donatacaktır.
Herkes her
şeyi söyleyebilir; ama ben bu milleti tanıyorum. Temayüllerini biliyorum ve
geleceğini görüyorum. Umut bizde, göz bizde, kürsü bizde, söz bizde. Bundan
böyle ufuklarda güneş durmalı, zamana bir kilit vurmalı, çağın bunalımlarına
set, insanlığın dertlerine ilaç olarak bir gönül seferberliğine çıkılacaktır.
Gayemiz bu son seferde gönülleri fethetmek olacaktır. Bunun için kaybedecek
zaman yoktur. “Daha dur! Az daha dur!” Denilirse inanmayacağız; çünkü
kaybedecek zaman yok. Zaman hızlıdır ki göz açıp kapayıncaya kadar geçmektedir.
Şimdi
dünya avucumuzda, nefes alsak duyanın olduğunu en uzak mesafenin elimizdeki cep
telefonunun tuşları kadar yakın olduğunu unutmadan hazır olunacaktır. Uyumanın,
yan gelip yatmanın zamanı artık geçmiştir. Uzay gemilerini fezada yürütmenin
hudutları ve hedefleri global, evrensel dünyada büyütmenin zamanıdır. Her damla
yaşı bir dua., her duayı bin bir füze olarak düşünerek artık beklenen
hesaplaşmanın ve yüz yüze gelmenin zamanı olduğunu anlamalıyız. Bu millet hiç
bu kadar atıl kalmadı…
Türkiye, yarın diye bir şeyin olmadığını, hayatın bir gün, onun da bugün
olduğunu düşünecek bu son anı değerlendirmesini bilecektir. Zafere inanıyor
olmak ve hem inanmak ve hem inandırmak gerekecektir; çünkü bu millet çağlara
mühür vuran bir nesilden gelmektedir. İstanbul’da sur söyler; Çanakkale’de
deniz. Madalya beklemeden, unvan, hesap peşinde olmadan ter dökülecek, mesai
harcanacak… Verilecek bir hesabın sırf Allah’a olacağını bilerek sırtımıza
dünya konsa şikayetsiz devam edecek ve başaracağız.
Tarihimize göz atınca düşününce, bunu anlamak zor olmayacaktır. Güttüğün davan kadar büyük, hedefin kadar yücesin. Borcun var bu vatana hem kan hem de ter borcu. Toprak ana belki yarın bu borcu isteyecektir. Bedenin her bir azası için şükretmek ve artık Allah rızasını kazanmak için doğrulmanın zamanıdır. Karanlıkları yırtarak yönümüzü sabaha dönmenin, bir kement atıp güneşi, çabucak yakalayıp getirmenin zamanıdır. Fatih’te görülen ata bineceğiz. Füzelerle, lazer tabancalarla ışınlanma teknikleriyle buna göre hazırlamalı bölünmüş, parçalanmış her kafadan ayrı seslerin ve her zurnadan ayrı makamların çıkmadığı Türk ve İslam devletleri birliğinin kurulması zamanını kucaklamalıyız. Bunu ancak ve ancak Türkiye ve Türkiye’nin başında yer alacak liderler gerçekleştirebilir. Tarihte böyle olmuştur, bugün de böyle olacaktır.
Bugün Türk ve İslam devletlerinin hali dalgalı bir denizde yüzmeğe çalışan
adama benzemektedir. Ortadoğu, Balkanlar, Doğu ülkelerindeki yanlışlıklar
adalet ve insanlık dışı gelişmeler Allah’ın yeryüzünde halifesi olarak ilan
ettiği insanlığa yaraşır hayat tarzının dışına çıkmıştır. Bunu yeniden tezahür
ettirmek, ülkeleri ve insanlığı adalet ve mutluluk içerisinde hak ettiği
müreffeh hayatla yeniden buluşturmak milletimizin ve onun inandığı dinin emridir.
Türk milleti bu zor işe taliptir, bunu başaracak güçtedir ve bunu Allah’a olan
bir borcu, Allah’ın insanlığa bir lütfu ve ulvî yaratılışının gereği
kabul etmektedir. “El etrakül cindullah” Allah’ın süvarileri
Türkler’dir. (KUTAY, Cemal, Tarih Sohbetleri c.IV) bunun için
söylenmiştir
Allah’ın Resûlü’nün bu milleti övüp örnek göstermesinin elbet bir sebebi
vardı. Buna yeniden mahzar olmak zamanı gelmiştir. “İmkansız” Türk’ün
lügatında yoktur. İmkansızlıkları imkan dahiline bu millet getirmiştir. Tarihte
böyle oldu, dün böyle oldu, bugün de böyle olacaktır.
Türkiye
Osmanlının mirasçısı, onun genç ve yetişmiş oğlu olarak babası Osmanlının
misyonunu üstlenecektir. Osmanlının dik duruşu büyük devlet olan duruşunu, genç
Türkiye devralmıştır, hakkını da verecektir. Bunu kabul etse de etmese de tarih
ve yaşanılan geçmiş ve üzerinde hayat sürülen bu çetin coğrafya, Türkiye’yi
buna zorlamakta ve hatta bunu Türkiye’nin yapmasını emretmektedir.
KAYNAKLAR:
1) KUTAY Cemal , Tarih
Sohbetleri c.IV )
2) ERGİN Muharrem, Orhun
Abideleri, Kültür Bakanlığı Yay. 1999, Ankara
3) ERGİN, Muharrem,
Dedekorkut Hikâyeleri, Kültür Bakanlığı Yay. 1990, Ankara
4) GADRON, Geza, Galibolu (Çanakkale)
5) ERAVŞAR Hamza, Avrupa Türklerinin
Mukadderatı, Yumak Yayınları,s.127-140, Ankara 1999
6) Elgün, Abdullah
Çağrı (2000). Edebî Söz Sanatları, Lâçin Ltd. Şti.: Kayseri.
7) Durbilmez, Bayram
(1984). Vatanımın Bağrında- Şiir Tomurcukları, İleri Matbaası: Yozgat.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder